Kovancılar depreminin sorumlusu kerpiç mi?

A -
A +

Bilindiği gibi kerpiç yapmak için, tuğla çamuru kalın uzun saman ve su ile karıştırılır, çizme giyilerek çiğnenir, kalıp ile briket gibi dökülür, kurutulur. Kerpiç ile yapılan kalın duvarlar soğuğu ve sıcağı geçirmez, kolay yıkılmaz ve dağılmaz. Odaların 4 köşesine ahşap direkler tavana tutturulur. Tavan kalın, yuvarlak, kabuğu soyulmuş kavak, çam gibi ahşaptan olur. Üzerine tahta döşenir, temiz toprak serilir, çiğnenir... Kerpiç harcı ile kerpiç örülür, kerpiç duvar bir bütün olarak görülür, içten ve dıştan badana yapılır, sıhhat verir. Tavan ahşabı 1 metre kadar dışarıya uzatılır ki duvar ıslanıp bozulmasın. Anadolu'da bin yıldır binalar kerpiçle yapılır. Çürük, çöplük, gübre toprakla kerpiç olmaz. Depremde yıkılan binalar, kerpiçten usulüne uygun şekilde yapılmış değil. Kuşak ve diğer özellikler yok, bunlar depremsiz de yıkılır. Sürmene dağlarında yapılan binaların alt katları köşeli kesme taştan, araları hatıl, kuşak ahşap kestane olur. Sürmeneli Karagöz Köroğlu, kestane ahşabından yaptığı evi dağdan denize yuvarladı, sahilde durunca düzeltti, kiremit örttü, içinde oturdu. Karadeniz evleri, Samsun'dan Sarp'a kadar, yaz-kış yeşillik içinde; alt 1 kat kesme taştan, üst 2. kat ahşap dolma kireçli harç beyaz; çatısı kırmızı kiremit, "Türk Bayrağı", kimse bunlara yan bakmasın. Deprem bölgesinde, kerpiçle binaların nasıl yapılması gerektiği öğretilmeli, ahşap plan verilmeli. Japon tekniği esneklik verilmeli. Ruhsat, plan, sigorta için insanlar zorlanmamalı. Plan, basitçe yapılmalı, parasız verilmeli, ruhsat aranmamalı. Yetkililer kerpiç evlere engel olmamalı. Beton binaların da garantisi yok. Çürük hazır beton ve müteahhit hırsızlığı bunları da bitirir. Depremde dikkatimi çeken bir başka husus da ölü sayısının yanlış aksettirilmesi. Mal Müdürü iken, istatistiğe eklerdim, "Türkiye'de istatistik, yalan ve yanlış rakamların doğru toplanmasıdır" diye... > Hacı Tahsin Koloğlu-SAMSUN Ön yargılar bırakılsın, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkılsın Türkiye'de bazı özgürlüklerin hâlâ kısıtlanıyor olması, mağdurlar, aileleri ve muhafazakâr halktan büyük tepki çekiyor. Benim anladığım çağdaşlık; çağın gereklerini yerine getirmek, hukukun üstünlüğünü savunmak, ekonomide, demokraside, savunma sanayinde, teknolojide vb. konularda muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaktır. Türkiye'de bir kısım insanlar kabul etsin, ya da etmesin, İslamiyet'in getirdiği bazı kurallar, giyim mecburiyetleri vardır. Yüz yıllardır kadınlar bunları uygulamaya çalışmışlardır. Benim anladığım manada demokrasi, bir ülkede yaşayan insanların temel hak ve özgürlüklerinin yasalarla garanti altına alınmasıdır. Türkiye'de insanlar, Anayasa'nın kendilerine verdiği hak ve özgürlükleri kullanırken bile, rencide edilmektedir. Bazı öğrencilerin kıyafetleri sebebiyle, üniversitelerde okumalarının engellenmesine mantıki olarak izah tarzı yoktur. Çünkü buna eğitim özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler ve inanç özgürlüğü perspektifinden bakmak lazım. Hiç kimse inancından, yaşayışından dolayı ayıplanamaz, kınanamaz (Anayasa Madde 24). Bu kıyafetlerin, diğer insanlara ne zararı vardır? Bırakalım, bütün vatandaşlar, inançlarının ve kültürlerinin gereği neyse onu yerine getirsinler. Bu ülke evladı için bundan daha tabii ne olabilir ki? Türkiye'de bu tür gerekçelerle üniversitelerden ilişikleri kesilen birçok öğrenci Avusturya'da eğitimlerini, inançlarının gereğini yerine getirerek bitirdiler. Ülkenin öz evlatları kendi ülkelerinde hür olmak isterlerse, bundan daha tabii ne olabilir? Türkiye'de yaşayan insanların problemleri için, iktidar ve muhalefetin çözüm üretmesi gerekir. Yasakçı bir zihniyetle bu toplumsal gerçeği çözemeyiz. İnsanları üzmeden yapıcı bir anlayışla bu problemlere çözüm üretilebilir. Türkiye'nin modernleşmeye başlamasıyla, muhafazakâr diye adlandırdığımız kesimin iktidar olmasıyla bu tür problemler tırmandırıldı. Bu mesele sadece mevcut iktidardaki partinin veya sağ partilerin problemi değil, bütün Türkiye'nin problemidir. Çözümü de, kurumsal mutabakattan ziyade, Parlamento'da grubu bulunan bütün partilerin mutabakatından geçer. Türkiye'de, mağdur edildiklerini düşünen kesime en çok Ana Muhalefet Partisi sahip çıkmalı. Bunun sonucu da oy olarak kendilerine yansır. Hâlâ şekilcilik hastalığından kurtulamadık. İnsanların performanslarından çok, kılık kıyafetleri ile ilgileniyoruz. Ön yargıyı aşmak ve niyet okumaktan kurtulmak Türkiye'nin lehine olacaktır... > Yüksel Kantar-ARTVİN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.