Adalet Bakanlığı'na; Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Yüksekokulu'nun 2000 yılı mezunuyum. 2002 Temmuz ayı KPSS'ye girdim, 84.637 puan alarak 85543 aday içerisinden başarı sırası olarak 904. sıradayım. Bu şekilde sınava giren adaylar arasında üstten yüzdelik dilim olarak %2 grubunda olduğum anlaşılmaktadır. Mezun olduğum okulun, Adalet Bakanlığı istekleri doğrultusunda, bu bakanlığa bağlı kuruluşların eleman ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulduğu, Adalet Yüksekokulları'nın kuruluş amaçlarıyla ilgili resmi yazılarda belirtilmektedir. Okulumuz mezunları, tamamen Bakanlığınıza bağlı Adliye ile Ceza ve Tevkifevlerindeki tüm bölümlerde ihtiyaç duyulan ara eleman statüsündeki personelin tüm niteliklerini taşımakta olup yalnızca bu amaca yönelik eğitim almaktadır. Adalet Bakanlığı'nca 2002 KPSS sonuçlarına göre personel alımlarında, alınacak personel seçiminde göz önünde tutulan kriterler incelendiğinde, Cezaevi Katibi ve Zabıt Katibi personel ihtiyacı kadrosunun yalnızca %15 kadarının Adalet Yüksekokulu mezunlarına ayrıldığı, %85'inin ise ortaöğretim kurumu mezunu olan lise mezunlarına ayrıldığı görülmektedir. Adalet meslek liselerinin tüm Türkiye'deki okul sayısının 2 (iki) tane olması, Adalet Yüksekokulu sayısının ise Türkiye'de şu anda 5 (beş) tane olmasına rağmen, maalesef personel alımlarında böyle bir oran gözetilmemiş olup, aksine bir orantısızlık varolduğu, KPSS tercih kılavuzuna bakan herkes tarafından apaçık bir biçimde görülmektedir. Bu durumun sayı olarak açıklaması ise bu kadroların 447 kişisinin Cezaevi Katibi ve Zabıt Katibi olarak lise mezunlarına, 83 kişilik Cezaevi Katibi ve Zabıt Katibi kadrosunun ise Adalet Yüksekokulu mezunlarına ayrıldığıdır. Biz Adalet Yüksekokulu mezunlarının Adalet Bakanlığına bağlı kuruluşlarda görev alması için neden bu kadar engelin konulduğu anlaşılamamaktadır. Bir diğer konu ise, biz Adalet Yüksekokulu mezunlarına ayrılan kontenjanlarda, tamamıyla alınacak personelde aranan şartlar bölümünde, askerlik hizmetini yapmış olması veya askerlik hizmetinden muaf olması istenmektedir. Oysa ortaöğretim kurumu mezunlarında böyle bir şart aranmamaktadır. Dolayısıyla bu konuda da Adalet Yüksekokulu mezunlarının aleyhine bir durum ortaya çıkmaktadır. Oysaki Adalet Yüksekokulu mezunları Hukuki konularda tüm ortaöğretim kurumlarından mezun olanlardan daha fazla bilgi ve deneyim sahibidir. Askerlik hizmeti konusunda ise neden Adalet Yüksekokulu mezunlarında fiili hizmeti tamamlamış olma şartı aranmasının sebebi anlaşılamamaktadır. Oysaki ortaöğretim kurumu mezunlarında askerlik şartı da aranmamaktadır. Bu durumun diğer hususlarda olduğu gibi yine ortaöğretim kurumlarının lehine, Adalet Yüksekokulu mezunlarının ise aleyhine olduğu açıkça ve bariz bir şekilde görülmektedir. Askerlik konusunda ve ayrılan kontenjanlar bakımından ortaöğretim kurumu mezunları lehine olduğu net bir biçimde görülen ve Adalet Yüksekokulu mezunlarının aleyhine olduğu da açıkça görülen bu eşitsizliğin düzeltilmesini, en azından biz Adalet Yüksekokulu mezunlarına da ortaöğretim kurumlarına tanınan hakların tanınmasını eşit şartlar gözetilerek biz Adalet Yüksekokulu mezunlarının bu mağduriyetinin giderilmesini ve bu hususta bizlere ve kamuoyuna bilgi verilmesini Sayın Adalet Bakanlığı yetkililerinden istiyoruz. > M.Ö. Böyle şey olur mu? Şöyle bir olay düşünün; Olağan trafik kontrolünde trafik polisi 3 ayrı otomobili durdurur. İlki yerli bir araba ve şoförü yabancı ülke vatandaşı. Sürücünün bir gözü görmemektedir. Trafik polisi "ehliyet ve ruhsat" diye seslenir, sürücü ülkesinden almış olduğu sürücü belgesini gösterir, polis ona " iyi yolculuklar " der ve sürücü yoluna gider. İkinci otomobil de yerli, sürücü ise bir Türk vatandaşıdır. Onun da bir gözü görmemektedir. Polis ona da "ehliyet ve ruhsat " diye sorar. Sürücü yurt dışından almış olduğu sürücü belgesini gösterir. Polis ona da mecburen "iyi yolculuklar " der ve gönderir. Üçüncü araç da yerli ve sürücüsü ise 15 yıldır Türkiye'nin her bölgesinde çalışmış olan bir öğretmendir. Onun da bir gözü görmemektedir. Polis ona da "ehliyet ve ruhsat" der. Öğretmen olan sürücü "Ben 15 yıldır bu ülkeye hizmet ediyorum, vergimi eksiksiz ve tam ödüyorum. Ancak devletim bana sürücü belgesi vermiyor. İmkanım olmadığı için de yurt dışından sürücü belgesi alamadım. Dolayısıyla sürücü belgem yok" der. Polis; "Yasalara göre tek gözü görmeyenler Türkiye'de sürücü belgesi alamazlar ve araç kullanamazlar. Siz şu anda suç işlediniz, siz 'tek gözlü tarafik canavarı' oldunuz" diye söyler. Öğretmen ise "Diğer iki kişinin de gözünün biri görmemektedir. Otomobil ve trafik şartları hep aynı olduğu halde, onlar özgür ve onurlu birey olurken neden ben suç işliyorum ve tek gözlü tarafik canavarı oluyorum" diye sorar. Şimdi burdan aklı, vicdanı ve duygusu olan herkese soruyorum; Diğer iki kişi onurlu ve özgür bir birey olurken tek gözü görmeyen öğretmenin suçu, Türkiye'de yaşıyor olmak, bu ülkeye hizmet etmek ve imkanı olmadığı için yurt dışından sürücü belgesi alamamak mıdır? O "tek gözlü trafik canavarı" olarak damgalanmak için ne suçu işlemiştir? > Soner Kara (MONDER Üyesi) - İSTANBUL