Öğrenci yurtlarımıza sahip çıkalım

A -
A +

Üniversite hayatında 4 yıl yurt öğrencisi olarak ve 13 yıldan beri de yurtların yönetiminde görev alan bir kişi olarak, öğrencilerin kaldığı yurtların ve bunlara sahip çıkmanın önemine biraz değinmek istiyorum... Ülkemizde faaliyet göstermekte olan yurtlar; Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından işletilenler (devlete ait), sivil toplum kuruluşları (STK) dediğimiz vakıf ve derneklere ve özel sektöre ait olan yurtlar şeklindedir. STK'lar, ilgili yönetmeliğine uygun olarak yurt açabilir, işletebilirler. Tespit edilen ücret (bazı mecburi kıstaslardan dolayı), olması gereken ücretin çok altında kalmaktadır. Yani, yurda, fiilen bir öğrencinin mal oluşu, bu ücretin birkaç katı olmaktadır. Aradaki fark, mecburen, STK'nın desteği ile kapatılmaktadır. STK'lar doğrudan ticari bir faaliyette bulunamazlar, bunu iktisadi işletme kurarak yapmak zorundadırlar. Öğrenciden ücret adı altında tahsilatta bulunan bu yurtlar, ticari bir faaliyette bulundukları için mevzuat açısından iktisadi işletme kurmak, kurumlar vergisi ve KDV mükellefi olmak zorundadırlar. Öğrenci yurduna, bağlı oldukları STK'lar destek vermez ise, bunların ayakta kalmaları dahi mümkün olmayabilir. Bu yurtlara gelen öğrencilerin çoğu dar ve sabit gelirlidir, yurt ücretlerini ödemekte zorlanmaktadırlar. Bazılarından hiç ücret alınamamakta, bazılarından ise indirimli olarak alınabilmektedir. STK'larca işletilen öğrenci yurtlarının bu özellikleri göz önüne alınarak, devlet tarafından birtakım kanuni düzenlemeler yapılabilir. Mesela, kurumlar vergisi, KDV muafiyeti veya indirimi getirilebilir; elektrik, su ve doğal gaz sarfiyatlarında da indirimli tarifeler uygulanabilir. Başka gelir destekleri sağlanabilir. Vatandaşlarımız, bu yurtlarda kalmış olanlar, yurtların bağlı olduğu STK'ları her türlü maddi imkanları ile desteklemelidirler. Güzel yurdumuzun, Türk dünyasının ve İslam coğrafyasının dört bir bucağından kopup gelen, geleceğimizin teminatı olan gençlerimize elimizden gelen hiçbir fedakârlığı esirgememeliyiz. * Sait Yolaçan (İktisatçı) >> Hayvancılık sektörü sıkıntıda Türkiye'de hayvan mevcudu giderek azalıyor. Hayvancılık yapanlar bu işten bezerek, yapmaktan vazgeçiyorlar. Gençler pek temiz olmayan, zor ve az kârlı olan bu işe heves etmiyorlar. Köyler boşalıyor, tarlalar ekilmeyerek meraya dönüşüyor. Meralarda hayvanlar otlamadığı için meralar yöremizde ormana dönüşüyor. Ama ülkemizde Veteriner Fakültesi ve Hekim sayısı giderek artıyor. Artık birileri frene basmalı. Ülke hayvancılığı Fakülte açarak, Veteriner Hekim yetiştirerek kalkınmaz. Birtakım yanlış teşviklerle hayvancılığın kalkınamayacağı anlaşılmalıdır. Yurdumuzun her köşesi, içine hiç hayvan konulamamış ahır mezarlığı halindedir. Ziraat Bankası'ndan ucuz kredi alacağız diye yapılan uyduruk ahırlar, içine hiç hayvan konulmadan harabeye dönüştü. Bugün Almanya'da et fiyatı Türkiye'deki et fiyatından 4-5 lira daha ucuzdur. Ama bu fiyatlar üreticiyi tatmin etmiyor. Hayvan varlığının azalması, Veteriner Hekim sayısının artışı ile ülke hayvancılığı ve Veteriner Mesleği ölüyor. * Ahmet Küçükbaş >> MOBESE polisi tazminat istiyor Milletvekillerimizin dikkatine; İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Merkez ve ilçe MOBESE merkezlerinde görevli bir grup MOBESE personeliyiz. Hırsızlık, yankesicilik, gasp ve kapkaç gibi suçların önüne geçmek amacıyla öncelikle büyük şehirlerde hizmete sokulan ve kısa adı MOBESE olan Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu projesi biz polisleri zor durumda bıraktı. MOBESE merkezlerinde görevli polisler olarak, çok sayıda bilgisayarın bulunduğu ortamlarda yüksek dozda radyasyona maruz kalıyoruz. Polis kökenli milletvekillerinden, kanun teklifi vererek "iş riski tazminatı" talebimizi gerçekleştirmelerini istiyoruz. Büyük şehirlerin güvenliğinde polisin gözü, kulağı olan MOBESE'ler, bizim için kâbusa dönüşmemeli. Toplumsal olaylarda bölge hakkında ayrıntılı bilgi alınarak, olaya müdahale edilmesini kolaylaştıran sistem merkezlerinde görevli polis memurları olarak, çok sayıda bilgisayarların bulunduğu ortamlarda, kesintisiz görev yaptığımız için, sürekli radyasyona maruz kalıyoruz. Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurumlarda çalışan ve radyasyona maruz kalan röntgen teknisyenleri günde sadece 5 saat çalışıyor, buna rağmen MOBESE'de görevli polisler olarak 12 saat kesintisiz görev yapıyoruz. 12 saatlik çalışma; başta göz olmak üzere, uyku düzeni, beden ve ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor. Emniyet teşkilatımızda görev riski itibariyle terör, narkotik, istihbarat gibi birimlerde çalışanlar ile bomba imha uzmanı, dalgıç, pilot ve uçucu personele iş riski tazminatı ödenmektedir. Ancak, kent güvenliğini vardiyalar halinde 24 saat kesintisiz çok sayıda MOBESE kameralarıyla izleyerek çalışan polise hiçbir ek ödeme yapılmamaktadır. Oysa; 657 sayılı Devlet Memurları kanununda; "Hayat ve sağlık için tehlike arz eden hizmetlerde çalışanlara iş riski zammı yani tazminatı ödenir" hükmü mevcuttur. Bu hükme rağmen, MOBESE polisleri hem maddi, hem de manevi yönden mağdur edilmektedir. Bu mağduriyetimizin giderilmesini talep ediyoruz. Bilindiği gibi, Türkiye'nin en büyük güvenlik projelerinden biri olan MOBESE'ler özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir'de suç oranının azaltılmasında faydalar sağladı. İstanbul'un hassas olan bin 300 noktasında yer alan mevcut bin 500 adet MOBESE kamerasıyla, kent 24 saat kesintisiz izleniyor. İçişleri Bakanlığı çok amaçlı ve faydalı MOBESE projesini Türkiye genelinde yaygınlaştırmak için büyük çaba sarf ediyor. Bu yıl sonu itibariyle 81 il merkezinde MOBESE projesinin hayata geçirilmesi hedefleniyor. * MOBESE merkezlerinde görev yapan bir grup polis memuru

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.