Binlerce öğretmen adayının öğretmenlik için sırada beklediği, bir kısmının geçinebilmek için ilgisiz işlerde çok düşük ücretlerle çalıştığı bilinmektedir. Bu beklenti ve hayal kırıklığının bu gençlerin bir kısmında bunalımlara yolaçtığı da bilinen bir gerçak. Bu duruma dikkat çeken öğretmen adayları haklı olarak, Eğitim Fakültelerine ve başka okullara çok sayıda öğrenci alınarak, ilerde kendilerine onbinlerce işsiz gencin ilave edilmesinin doğru olup olmadığını soruyor... "Her yıl üniversitelerin Eğitim Fakültelerinden binlerce öğretmen adayı mezun olmakta. Yetkililere bu konu sorulduğunda YÖK ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın koordineli bir çalışma yapması gerektiğini söylüyorlar. Tamam da bunu yapacak kişiler yine sizlersiniz. Niçin bu tedbirler alınmıyor? Öğretmen adayları niçin mağdur ediliyor? Niçin hâlâ Eğitim Fakülteleri açılıyor? Tamam, Eğitim Fakültesi açalım, ama kontenjanları bari düşürelim. İlk olarak üniversitelerin Eğitim Fakültelerindeki İkinci Öğretim (gece) bölümlerini kapatalım. Bizim dileğimiz bir an önce bu çalışmaların başlatılması. Gelelim en önemli konuya; İkinci atama. Evet ikinci bir atama olacak mı? Olacaksa tarihi ne zaman? Şu anda binlerce öğretmen adayının kafasındaki sorular bunlar. Sayın Başbakanımız, her konuşmasında eğitime önem verdiklerini söylüyor. Ama gel gelelim bu yılki ilk atamaya sadece 20 bin kodro ayrılıyor. Türkiye'deki Öğretmen açığının 86 bin olmasının yanında bu sayının çok yetersiz olduğu kanaatindeyiz. Ekonominin düzelmesi için bazı kısıtlamalar yapılmasını doğal karşılıyoruz. Ama eğitim alanında bu kadar kısıtlama yapmanın da yanlış olduğunu düşünüyoruz. Yapılan açıklamalarda artık ekonomimizin de düzeldiği söyleniyor. Bunun somut olarak da görülmesini istiyoruz. Bu yılki öğretmen atamalarının geçen seneki düzeyine gelmesi gerektiğine inanıyoruz. İkinci atamada Her bransta olmak üzere toplamda en az 15 bin kadroya daha atama yapılması gerek. Bunun için gerekli çalışmalar şimdiden yapılmaya başlanmalıdır." Çok ağırıma gitti 12.09.2003 günü Cuma namazı için Bursa Ulu Cami'de idim. İmam efendi, "Süleyman Çelebi Hazretlerinin vefatının yıldönümü sebebiyle, 14.09.2003 günü saat 10'da kabri başında anma töreni tertip edilecektir. Bütün cemaat davetlidir" anonsunu yaptı. Belirtilen gün ve saatte Süleyman Çelebi hazretlerinin kabrine gittim, hava yağmurluydu, 10-15 kişilik bir grup ile karşılaştım. Selam verdim, yarısı aldı, yarısı da pek önemsemedi. Birkaç dakika sonra 2 kişi geldi, selam verdiler; grup canlandı, bir iltifat bir iltifat, tokalaşmalar... Sonra anladım, meğer bu grup din görevlileri imiş... Ben din görevlisi değilim, parası olan zengin biri de değilim, mevkim makamım da yok; 35 yaşında, bir şirkette çalışan bir vatandaşım. Yağmur yüzünden bu toplantı iptal oldu. Programın aynı gün öğle namazından sonra Ulu Cami'de yapılacağı duyuruldu. Bu ayırımcılığı gördükten sonra, bu mübarek zatın anma toplantısına katılmadım. Zaten Evliya Çelebi hazretleri hayatta olsaydı, bu ayırımcılığı yapanları muhtemelen toplantıdan kovardı... Dinimizin güzelliklerini, hoşgörüsünü şefkat duygularını insanlara bu şekilde mi anlatacağız? Bu güzel hasletleri onlar da uygulamazsa, kimlerde arayıp bulacağız? Bu hareket çok ağırıma giti... Muhammet Kösle - BURSA