Bu seneki "Öğretmenler Günü"nde de yetkililer süslü nutuklarla bu çilekeş insanlara seslendiler. Çeşitli problemler dile getirildi, ilginç kutlamalar yapıldı. Bütün bunlar yeterli mi? Laf yerine icraat yapılsa daha faydalı olmaz mı? İşte, Antalya-Serik Anadolu Lisesi İngilizce Öğretmeni Yunus Şentürk'ün başından geçen ve mağdur olmasına sebep olan ilginç hikayesi: "14.01.2002 Pazartesi günü yapılacak olan ortak sınav için konu tekrarı hususunda öğrencilerimin bir talebi oldu. Bu isteklerini yerine getirirken, ön sırada oturan bir öğrencim dersle ilgilenmeyip, yanındaki arkadaşlarını rahatsız ediyor, dersin ahengini bozuyordu. Kendisine müdahale ettim, defalarca sözlü olarak uyardım, ama bir türlü nahoş davranışlarından vazgeçiremedim. Tekrar aynı davranışlarda bulununca, eğitim amaçlı yumuşak bir tokat attım. Kapıyı vurup, 'ben sena gösteririm' tehdidiyle sınıfı terk etti. Ben de arkasından sınıf başkanını gönderip, derse katılmasını söyledim. Gelmedi. Teneffüste önüme geçip 'Sen benim babamın kim olduğunu biliyor musun? Ben sana göstereceğim' diyerek, tehditlerini savurmaya devam etti. Durumu babasına aktarmış, babası cep telefonumun numarasını nereden aldı bilmiyorum, beni aradı. Galiz küfürler etti. Arkadaşı olduğunu belirttiği bir mafya babasının ismini söyleyerek tehditler savurdu. Ben de kendisine durumu izah etmem için okula gelmesini tavsiye ettim. Bu öğrenciden herkesin yaka silktiğini, gelip dersine giren öğretmenlerle konuşmasını ve öğrencisi hakkında bilgi almasını önerdim. 'Siz kim oluyorsunuz da beni ayağınıza çağırıyorsunuz?' diyerek, tehditlerine devam etti. 'Zaten sen İmam-hatip mezunusun, çağ dışı görüşlerin var. Öğretmen Okulu gibi bir okulda nasıl görev yaparsın' diyerek hakaret etmeye devam etti. Ben de kendisine 13 yıldır bu okulda görev yapıyor olduğumu, tüm denetimlerde başarılı olduğumu ve son 6 yıllık başarılı sicilimden dolayı bir kademe ilerlemesiyle ödüllendirildiğimi izah ettim. 'Ne kadar başarılı olursan ol, ben senin bu okulda görev yapmanı engelleyeceğim' diye tehdit etti. Soruşturma açtırdı Beni Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'ne şikayet edip, hakkımda soruşturma açtırdı. Gelen İlköğretim Müfettişleri de konunun ciddiyetten uzak olduğunu dile getirip savunmamı aldı gitti. 15 gün sonra Antalya İl İdare Kurulu'ndan, haklılığım gerekçe gösterilerek, soruşturma izni verilmemesi yönünde karar çıktığı halde, beni tekrar soruşturdular. Neticede maaş kesimi cezası ile cezalandırdılar. Aradan 15 gün geçti, okul değişikliği önerdiler. Geçici olarak beni başka bir okula atadılar. Sonra bu atamadan vazgeçip Öğretmen Okulundaki görevime döndürdüler. Aradan 2 ay zaman geçti, müfettiş raporunda belirtilmemesine rağmen, psikolojik durumumun, öğretmenlik yapmama müsait olup olmayacağına dair tam teşekküllü devlet hastanesinden sağlık raporu istediler. Ben de aslanlar gibi gidip, psikolojimin yerinde olduğu, öğretmenlik yapabileceğime dair raporu aldım. Hatta doktor bile hayretini gizlemeyip 'hocam okullar bu durma mı geldi' serzenişinde bulundu. Ben de bir eğitimci olarak bu halimizden utandım. Aradan 2 ay geçti, yaz tatili sırasında il dışı (Afyon-İscehisar) İlköğretim Okulu'na atamamı yaptılar. Üstelik atama kararnamesinin üzerine, dönemin Milli Eğitim Bakanı'nın (Metin Bostancıoğlu), 'Anadolu Öğretmen Liselerinde ve Pansiyonlu Okullarda görev verilmeyecektir' notu düşülerek... Bu usulsüz atamayı Antalya Bölge İdare Mahkemesine taşıdım. 3 ay sonra verilen ara kararda, işlem durduruldu. O zamanki Milli Eğitim Müdürü, beni Serik Lisesine depo öğretmeni olarak atadı ve o günkü okul müdürüme de 'eğer bunun ilişkisini bu gün kesmezsen senin için de gereğini yapacağım' diye tehditler savurdu. Daha sonra Serik Lisesinden alınıp Serik Anadolu Lisesi'ne atamamı yaptılar. Halen İngilizce öğretmeni olarak burada görevimi sürdürmekteyim. ? Öğrenciden korkuyoruz İmam Hatip Lisesi çıkışlı olmam bana nelere mal oldu. Ben ne yaptım ki bu kadar çile çekmeme sebep oldu. Ben vatanına, milletine kültür değerlerine bağlı; elinden geldiği kadar bunların gereklerini yerine getirmeye gayret eden çağdaş bir öğretmenim. Bir tokadın bedeli bu mu olmalıydı. Bu mu öğretmene verilen değer? Bugün bir öğretmen kolay yetişmiyor. Ben 25 yıllık İngilizce öğretmeniyim. Kutsal bildiğim, fedakarlık gerektiren bu görevimi layıkiyle yapmaya her zaman gayret etmişimdir. İnanın okullarda görev yapamaz olduk. Öğrencilerden korkar hale geldik. Bu mu eğitim? Ne olacak bizim halimiz? Başımdan geçen bu konuyu birçok yerlere yazdım. Mağduriyetimi dile getirdim. Herkes haklılığımı inanıyor ama sonuç yok. 25 yıl hizmet verdiğim bu meslekten küskün bir şekilde emekli olup gitmeyi düşünüyorum. Ama bu çare değil. Meydanı bu tip düşünceleri olan kişilere bırakmak da kanıma dokunuyor!" Yapılması gereken, bu tür olayları araştırmak ve mağdur edilmiş öğretmenlerimizin gönlünü alarak mağduriyetlerini gidermek olmalı...