ÖSS sınavındaki görevim çocukluğumu geçirdiğim okula çıkınca çok mutlu olmuştum. Aradan geçen 15 yıldan sonra tekrar o eşiğe ayak basmak beni heyecanlandırmıştı. Burası İstanbul'un seçkin semtlerinden biriydi ve mektebimle ilgili ilk izlenimlerim oldukça müspetti. Bakımlı bahçesi ile alımlı bir binaydı. Buyur edildiğim öğretmenler odası da yeni elden geçirilmişti. Yeni ve uyumlu mobilyalar, pahalı doğramalar, bol ışık alan, gür çiçekli, temiz ve modern bir oda... Koridorlar ve merdivenler ona keza. İki farklı mekan iki ayrı dünya Tam orada okuyan öğrenciler adına sevinmeye başlamıştım ki görevli olduğum sınıfa alındım. İdari bölümden ayrılan öğretim bloğu sadece kapı ile değil bir anlayış farkıyla da ayrılmıştı. Sınıflar birer kuyu gibiydi. Dört taraftan dışa kapanmıştı. Koridorlar karanlıktı ve ortalık resmen idrar kokuyordu. Şimdi size tuvaletlerin kapanmayan kapılarını mı, muslukların yerinde olmadığını mı, yoksa kararmış ve kırılmış tuvalet taşlarını mı anlatayım. Şu solunan hava bile sari hastalıklar için yeter de artardı. Zaten sabun, tuvalet kağıdı, çöp kutusu gibi "lüks ihtiyaçlardan" söz açmıyorum Burada insan değil mantar yetişmez Oturulan masadan dışası görülmesin diye pencereler yarıya kadar buzlu cam yapılmış. Zaten karşısı sağır duvar. Kendinizi kavanozda hissediyorsunuz. Sıkıntı boğazınıza sarılıyor. Çocukların ders esnasında dışarıyı görmelerinin ne gibi bir sakıncası olabilir, bilemiyorum. Ne bir ilan panosu, ne de çocukların çalışmalarının sergilendiği bir köşe. Duvarda sadece olması mecbur tutulanlar; İstiklal Marşı ve Atatürk resmi var. Sahi böyle bir okuldan çıkan çocuklar vücutça ve kafaca ne kadar sıhhatli olurlar? Eğitimcilerimiz kendi mekanlarına özenirlerken, ellerine emanet edilen çocuklara niye değer vermiyorlar? Eğitimi sadece ders vermek, ödev yaptırmak gibi gören dar kalıpçılarla nereye varılır? * İmre Özbek Eren - İSTANBUL Batıyoruz, kimin umurunda? Değerli Bakanımız Yaşar Okuyan'ın SSK meselesini ele aldığını duyunca çok sevindim. Ancak küçük memurlar küçüklerin üstüne gidiyorlar. Benim bir tek işçim vardı (O da gelinimdi) Primleri 80 küsur milyona çıkınca içim kan ağlayarak çıkışını verdim. Sayın bakanım çok istemekle çok alınmaz. Primler mâkul olmayınca ya kaçak işçi çalıştırılıyor ya da adam çıkarılıyor. Şu deprem bölgesinde işsiz kalmak ne demek bilir misiniz? Küçükleri zorlayacağınıza büyüklerin üstüne gidin. Benim gibi 70 yaşında olmasına rağmen ayakta kalmak için çabalayan bir sanatkarı anlamaya çalışın. * Kaşif Acar - BANDIRMA Özürlüyüz diye mi? Ben 26 yaşında, üniversite mezunu bir gencim. Küçük yaşta geçirdiğim bir rahatsızlıktan dolayı ayaklarımı kaybettim. Bu yıl Çukurova Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdim. Bilgisayar programcılığı, daktilografi (10 parmak), muhasebe ve İngilizceden pekiyi dereceli sertifikalarım var. Ancak tüm aramalarıma rağmen uygun bir işe giremedim. Tekerlekli sandalyeli olmamdan dolayı beni aralarına almıyorlar. Eğer bana bir iş veren olursa, hakkını vereceğime inanıyorum. * Necati Aydoğan - Seyhan/ ADANA Tel : 0-322-4364285 Oğlumun suçu ne? Ben 41 yaşındayım ve 3 çocuk annesiyim. Eşim SSK emeklisi ve sadece 125 milyon lira alıyor. 1981 doğumlu oğlum Açık Öğretim İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı. Diğer üniversite öğrencilerinin kredi ve burs imkanları varken açık öğretime devam edenlere niye verilmiyor? Benim yavrum da bu vatanın evladı değil mi? * Hanife Kuş- BOZÜYÜK Haksızlık değil mi? Biz Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Endüstri Meslek Liselerinin Metal işleri bölümünden mezun olan ve yardımcı hizmetliler sınıfında görev yapan personeliz. Elektrik, mobilya, sıhhi tesisat ve bilgisayar bölümü mezunları "Görevde Yükselme Sınavı"na girebiliyor ama biz giremiyoruz. Bu haksızlığın mantığını anlamak mümkün değil. Bize de imtihan hakkı tanınmasını istiyoruz. * Meslek lisesi mezunları ve çalışanları - ORDU Odacım odacı tutarsa! Ben .... İli Köy Hizmetleri'nde yüksek mühendis olarak görev yapan bir bayanım. Hizmetim 25 yıl ve aldığım ücret 350 milyon lira. Halbuki çayımı, kahvemi getiren ilkokul mezunu hademem (5 yıllık geçmişine rağmen) ikramiye hariç 900 milyon lira alıyor. Bu kardeşimiz şaka yollu "Ya abla bu iş sıkmaya başladı. Ben en iyisi kendi cebimden bir hademe tutayım ikimize de hizmet etsin" diyor. İlkokul mezunu bile olmayan mevsimlik işçilere kadro veren Sayın Ecevit bu elemanların bir milyar lira maaş aldıklarını biliyor mu? Sayın Derviş Türkiye'yi biraz da bu açıdan incelerse çarpıcı ipuçları bulacak. Mesela sendika patronlarının ne marka arabalara bindikleri gibi... * İsmi mahfuz Hani nerede adalet? Devlet memurları başarılı olurlarsa yıl sonunda terfi eder bu heyecanla daha çok çalışırlar. Ancak düşük ücretli memurlar için değişen pek bir şey olmaz. 20 yıl boyunca başarılı hizmet verip 4. dereceye kadar yükselmiş bir memur bürüt 820 bin lira terfi ücreti alır ve eline sadece 500 bin lira geçer. Ama mevzumuz o da değil. Yüksek dereceli memurlar 8. ve 7'nci dereceden itibaren "ek göstergeye" hak kazanırken düşük ücretliler buna 4. derecede kavuşabilir. Ancak yardımcı hizmetli sınıfındaki memurlar ek gösterge hakkı asla olmaz. "Ücretimde bir yükselme olur mu" diye onca masraf ve zahmete girerek lise, fakülte bitirenler mahrum kalıyorlar. * İsim mahfuz - ADANA İlla İnsan Hakları Mahkemesi'ne mi gidelim? Biz yaklaşık 5 yıldır "öğretmen-avukat" olarak çalışmaktayız ve bunun muktesep hakkımız olduğuna inanıyoruz. Ancak 4667 sayılı yasa ile lise öğretmenlerinin avukatlık yapma hakkı ellerinden alındı. Barolar Birliği bize sahip çıkmadı. Halbuki Birliğin meslektaşlarının yasal haklarını savunmak için iptal davası açması gerekirdi. Biz hâlâ birliğin üyesiyiz ve aidatımızı ödüyoruz. Adalet Bakanı sayın Hikmet Sami Türk'e şunu sormak isterim. Ülkemizin AİHM'ye ödediği tazminatlar yetmiyor mu? Bizler de mi AİHM'ye gidelim? Saygılarımla... * Bir Grup Öğretmen-Avukat / İSTANBUL