Ölmediğini ispatlamak için emekli vatandaşın, ayağınıza gelmesi şart mı?

A -
A +

Ülke gelişiyor, teknolojik yenilikler hayatımızın her alanına giriyor. Artık resmi işlerimizi, bankacılık işlemlerimizi evimizden, işyerimizden hallediyoruz. Vergimizi, faturamızı tuşlara basarak ödüyoruz. E-Devlet uygulamasının gittikçe yaygınlaştığı, artık eskisi gibi nüfus sayımlarının yapılmasına gerek kalmadığı da en yetkili makamlar tarafından açıklanıyor. Bundan sonra günlük nüfus sayısı, ölümler, doğumlar bile tespit edilebiliyormuş... Artık her vatandaşın cebinde bir banka kartı var. Bankaların da cihazları her tarafa konmuş. Paraya ihtiyacı olan vatandaş en yakın cihazdan banka kartıyla parasını alıyor. Emekliler de maaşlarını bu şekilde alıyor. Ama hiç olmadık bir zamanda karşılaştıkları sürpriz birçok emekliyi çileden çıkarıyor. Kart süresini uzatmak için ilgili banka ile irtibat kurulması. İstenen belgelerin verilmesi isteniyor. Bunlar tamamlanmadan da maaşlar verilmiyor... Ne kadar ilerlesek de bazı kurumlar eski alışkanlıklarını bırakmıyor. Çağın gerisinde kalmış bürokratik uygulamalardan bir türlü taviz vermiyorlar... Emekli vatandaş, yaşadığını ispatlamak için yılda bir defa ayağınıza gelmek zorunda mı? Arayan çok sayıda vatandaş haklı olarak şunları soruyor: "Vatandaşlık numaramızı yazdığınız an, ölüp ölmediğimizi görmüyor musunuz? E-devlet uygulaması sizin için de geçerli değil mi? Bu şekilde yanıltılacağınızı mı düşünüyorsunuz? Şimdiye kadar yapılan bu tür sahtekarlıklar sizin usulünüzle engellenebildi mi?" Bazı sahtekârlıklar yapılıyor diye, vatandaşı bu gereksiz işlemle yormanıza, meşgul etmenize ne gerek var? Bazı yaşlı ve hasta vatandaşların bu isteklerinizi yerine getirmek için ne zorluklar çektiğini biliyor musunuz? Sahtekârlığı engellemek istiyorsanız, caydırıcı cezalar getirin ve tavizsiz uygulayın. Mesela çekilen paranın 100 misli kadar para cezası verin, bakalım aynı sahtekârlığı kaç kişi yapar? Lütfen vatandaşa güvenin, teknolojiyi kullanın, işleri zorlaştırmayın, kolaylaştırın... > Her vatandaş onar ağaç dikip yetiştirsin Gelişen teknoloji ile birlikte ozon tabakası delindi. Halen üzerinde çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmekte olmasına rağmen, ozon deliğinin büyümesine ve buna bağlı olarak yeryüzünde meydana gelen iklim değişikliklerine ve güneş ışınlarının verdiği zararlara çare bulamadılar. Şimdi küresel ısınma ile karşı karşıyayız. Bu hususta da çok şeyler yazıldı, çizildi ve söylendi ama köklü bir çözüm bulunamadı. Dünyanın üçte ikisi sularla kaplı olmasına rağmen, temiz içme suyu oranı sadece binde sekizdir. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte kimyasal atıkların çoğalması, zaten az miktarda olan içme sularımızı kirletmektedir. Küresel ısınma ile birlikte, su kaynaklarımızın giderek kuruması tehlikesi baş göstermiştir. Ülkemizde ve dünyada her yıl binlerce hektarlık ormanlarımız yanarak kül olmaktadır. Buna, ciğerlerimiz yanıyor dersek abartmamış oluruz. Bu kadar orman yanıyor da çare olarak yapabildiğimiz, her yıl sadece üç beş fidan dikebilmek olmamalıdır. Bugün fidan yetiştirebileceğimiz su kaynaklarımız yeterli iken tedbir almalıyız. Aksi takdirde yarın su kaynaklarımız kuruyup içme suyuna bile muhtaç olduğumuzda fidan yetiştirmeye mecalimiz kalmayacaktır. Bugün şu kadar asker besliyoruz, üniversitelerimizde şu kadar talebe yetiştiriyoruz. Lise ve dengi okullar da ayrı. Demem o ki; bunca asker ve öğrenci her yıl binlerce hektar alanlık araziyi ağaçlandırabilir. Her öğrenci ve asker yılda 10 fidan yetiştirmekle bu hedefe ulaşılabilir. Devlet olarak acilen böyle bir çareye başvurmak zorundayız. Yoksa göstermelik adımlarla kendimizi avutarak, korkunç sonu görmezlikten gelmek akıl kârı değildir. Sadece asker ve öğrenci ile sınırlı kalmak da doğru değil. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memur ve işçiyi de bu yönde harekete geçirmeliyiz. Özel sektörü de katarsak orman ülkesi olmamız işten bile değil. Ülkemizde ağaçlandırılacak o kadar dağ tepe varki. Buralar parsellenerek ücretsiz olarak özel ve kamu sektörlerine ağaçlandırılmak üzere verilebilir. Unutmamak gerekir ki; "Ormandan su, sudan da hayat fışkırır". > Yılmaz Garip > Bu çocuklar buz gibi sınıflarda mı ders yapacak? Milli Eğitim Bakanlığı'na; Kış geldi kapımıza dayandı ve havalar ciddi anlamda soğumaya başladı. Ama hâlâ İstanbul'un göbeğinde diyebileceğim, Kadıköy/Küçükbakkalköy Fahriye Vandemir İlköğretim Okulu'nun kazanı tamir edilemedi. Ne zaman yapılacağı da belli değil... Peki bu okulda okuyan çocukların ne suçu var ki buz gibi sınıflarda ders işlemek zorunda bırakıyorsunuz? Yoksa aileleri mi suçlu? Yazık değil mi bu çocuklara, onlara buz gibi havada ders anlatmaya çalışan öğretmenlere? İlla kar kapıya dayanınca mı bazı şeylerin çözümü aranacak? O zaman da iş işten geçmiş olmasın... > Tayfun Yüce > Benim aklıma gelen çözümleri yetkililer bilmiyor mu? Mevcut problemlerimize neden kalıcı çözümler bulunmaz, anlamak mümkün değil. Mesela, stratejik önemi ve maddi değeri çok yüksek olan madenlerimiz bulunmakta. Hatta mevcut toryum rezervlerimizin parasal değerinin astronomik rakamlar tuttuğunu; bu madenin değerlendirilmesi durumunda borçlarımızın bitirileceğini, ekonomik sıkıntılarımızın son bulacağını, enerji problemimizin çözüleceğini söyleyen ciddi bilim adamları bulunmakta. Bu hususta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve diğer bazı ilgili kurumlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne dilekçe yazıp bilgi istedim, ciddiye alıp cevap veren bile olmadı... Sadece toryum değil, bor ve diğer madenlerimiz de ilgi bekliyor. Hele büyük sıkıntıların bulunduğu Doğu Anadolu'muzdaki madenlerin değerlendirilmemesi ise açıklanamaz bir durum. Sadece bu madenler bile o bölgenin kalkınması için yeterli olabilir... Diğer bir konu ise İstanbul'daki yığılmalar, bu ildeki trafik ve diğer problemler... İstanbul'umuzda tam 30 tane üniversite vardır ve bu üniversitelerin olduğu yerlerde trafik çok sıkışık oluyor. Üniversiteleri ve sanayi kuruluşlarını diğer yurt köşelerine de yaymak daha akıllıca olmaz mı? Bari üniversiteler için bu yapılamaz mı? Bundan sonra İstanbul'da yeni üniversite kurulması yasaklanmalı... Yeni üniversiteler geri kalmış illerimizde kurulmalı. Bu sayede o illerimize de canlılık geleceği gibi, İstanbul'a yığılmalar da bir nebze frenlenir... Bu gibi basit çözümleri benim yaşımdaki bir genç de düşünebildiğine göre, devletimizin köklü kuruluşları ve yetkililer neden bu adımları atmazlar, bunu da anlayabilmiş değilim... > Sevgi Erol > 50. Yıl Mahallesi sakinleri sabır taşı mı? Gaziosmanpaşa 50. Yıl Mahallesi sakinlerinin sıkıntıları bir türlü bitmiyor. İETT'nin Eylül ayından beri faaliyette bulundurduğu tramvaydan, 50. Yıl Mahallesi İstasyonunun faaliyete geçirilememesi sebebiyle faydalanamıyoruz. Yapımı 3 aydır devam eden, Eski Edirne Asfaltı B Caddesi çıkışı üzerine yapılan üst geçidin tamamlanmaması yüzünden, her gün trafik kazası olmaktadır. Gidiş gelişli 6 şeritli yolda ve tramvay yolunun arasından geçerken yaşadıklarımız, adeta bir ölüm kalım mücadelesi haline geldi. Ahmet Yesevi Caddesi ile G Caddesinin ve Esentepe Mahallesi ile Cebeci Yolu'nun kesiştiği kavşağa da yıllardan beri üst geçit yapılması için çalmadık kapı bırakmadık ama bunda da sonuç yok... İETTnin, neye dayanarak yerinden kaldırıp 300 metre öteye naklettiğini bir türlü anlayamadığımız otobüs durağına yürümek ayrı bir işkence. Durağın, yapılacak geçidin merdivenlerinin olduğu yere alınmasını istiyoruz. 5 ilköğretim okulunun, bir orta öğretim kurumunun üzerinde bulunduğu O Caddesi ile bir ilköğretim okulunun bulunduğu B Caddesi üzerinde yoğunlaşan trafik, minik öğrencilerin ve velilerin en büyük sıkıntısı oluyor. Burada hiçbir trafik tedbirinin alınmaması da düşündürücüdür. Cadde ve sokaklarda bulunan, bilhassa Orhangazi İlköğretim Okulunun yanındaki elektrik direklerinin kablolarının dışarıda olması da büyük tehlike oluşturmaktadır. Bütün bu hususlarda sesimizi duyup çözüm üretecek yetkili istiyoruz... > 50. Y ıl Mahallesi sakinleri - Gaziosmanpaşa - İSTANBUL

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.