Önce insan yozlaştı daha sonra tabiat

A -
A +

İnsanoğlu, kanaat etmeyi bırakınca, topraktan havaya, sudan ekmeğe kadar hayatın her alanında bereket azaldı. Türkiye'nin en bereketli topraklarının bulunduğu, Fırat-Dicle havzası son yılların en büyük kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya. Yağışların yüzde 50 oranında azaldığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin başta Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman ve Adıyaman illerinde ekilen yüz binlerce hektar buğday, arpa ve mercimek aşırı sıcaklık nedeniyle tarlada kurudu. Diyarbakır Ziraat Odası Başkanı Bahri Erdem, "4 milyon hektar arazinin sulanan bölüm dışında tümü yandı. Aşırı sıcaklık nedeniyle toprakta yem kalmayınca, buğday, arpa ve mercimek tarlada kurudu. Çiftçiler açısından bu yıl çok vahim geçti. Üretim olmayacağı için biçerdöverler tarlaya giremeyecektir. Yaşanan kuraklık ile ilgili Tarım Bakanı Mehdi Eker'i bilgilendirdik" dedi. Bütün bunlar bize bazı şeyleri hatırlatmalı. Hiçbir felaket sebepsiz değil. Tabiatı hor kullandık, dengeleri bozduk. Hem yozlaştık, hem de yozlaştırdık... * Seyyit Çavut >> Genetiği bozulmuş hormonlu gıdalar tehlike saçıyor Kendi ürettiğiniz tohumla yaptığınız organik tarım insanımız için hayati önem taşımaktadır. Yıllardır yapılan tarım ile, yörelerin kendi iklim şartlarına göre, tabii olan ürünler piyasada idi. Ancak son yıllarda, gerek hormon ilaçlarının bilinçsiz ve gereksiz şekilde kullanımı, gerekse ilaçlamanın yanlış yapılması, açgözlülüğün verdiği bir hırsla gıda genetiği ile oynama devri başlamış ve bugün, geleceğimiz olan nesillerimiz evlatlarımız üzerinde olumsuz yan etkiler ortaya çıkmıştır. Genetik ve kültürel mirasımız olan tarım şeklinin yeniden ele alınması gerekmektedir. Aşılama, koruma gibi çalışmaların hızlandırılması; bu konuda üniversite, ziraat odaları, tarım müdürlükleri ve ilgili birimlerin el ele vererek bu işi hızlandırması lazımdır. Bir an evvel organik tarıma geçilmelidir. Tarımda kullanılan ilaçlama sıkı bir kontrol altına alınmalıdır. Genetiği ile oynanan gıda ürünlerine sıkı kontrol getirilmeli ve genetik ile oynanmamalıdır. Hilkat garibesi haline getirilmiş meyve ve sebzeler bir an evvel ortadan kaldırılmalıdır. Unutmayalım ki, gıdasını kontrol eden hayatını kontrol eder. Burada ölçü kaçırıldığı vakit, tehlike hayatın her alanında baş gösterir. Çocukların yanlış gelişimine yol açar. İnsanların bünyelerinde tahribata yol açar. Çeşitli hastalıkların kapısını açar. Yediğimiz içtiğimiz her şey hormonlu ve antibiyotikli olursa, gıdaların genetikleri ile oynanırsa olacağı budur. Organik tarımımıza, geleneksel tarımımıza ve kendi tohumumuza bir an evvel dönmeliyiz. Dışarıdan gelen kısır tohumdan vazgeçmeliyiz. * Mustafa Göktaş >> Ülkemizin kaynaklarını tüketmek mi istiyoruz? Küresel ısınmadan etkilenerek iyice azalan sularımızın kaynaklarını kurutmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bununla da yetinmeyip; akarsularımızı, göllerimizi ve denizlerimizi kirletmek için her şeyi yapıyoruz. Belediyelerin atık suları, fabrikaların kimyasal atıkları ve diğer kirleticilerle büyük bir felakete kapı aralıyoruz. Hiçbir canlının susuz yaşayamayacağını bile bile bunları yapıyoruz. Bazı ırmaklarımızdaki balıkların toplu ölümleri de aklımızı başımıza getirmiyor... Artık bu felakete dur diyelim; sularımızı kirleten bütün kurum ve kuruluşları teşhir edelim. Sorumsuzluğa devam eden fabrikaların kapısına kilit vuralım. Görevini yapmayan sorumlu ve yetkililerin de yakasına yapışalım. Vatandaş olarak da daha duyarlı olalım, bu kaynaklarımızı gözümüz gibi koruyalım... Ülkemizde yaptığımız zevksiz, estetikten uzak, ömrü kısa yapı ve köprüler de bir başka fecaat. Oysa bizim tahribatımızdan kurtulabilmiş ecdad yadigârı köprüler, camiler, hanlar, hamamlar ilk tazelikleri ve güzellikleriyle duruyor. Yüzyıllar bunları yıkamamış... Hiç olmazsa, arada bir beton yığınlarından uzaklaşıp, ecdada uysak, bazı yerlerde taş yapıları abad etsek... Ülkemizi bu estetik eserlerle süslemeyi denesek... Ülkemize yaptığımız başka bir kötülük de, üretmeden tüketme alışkanlığımız. Borçlanıp alıyoruz. Çoğunu da dışarıdan alıyoruz. Dışarıya borçlandığımız her kuruş, bizi birilerine daha çok bağımlı kılıyor, bu gerçeği ne çabuk unutuyoruz. Kaldı ki bu aşırı borçlanmanın ceremesini de er-geç ekonomik krizlerle, enflasyonla, yüksek faizle, döviz patlamalarıyla ödüyoruz... Biraz daha dikkatli olsak, geçmişimizden ders alsak da ülkemize ve kendimize bu kadar zarar vermesek... * Hüseyin Aksu >> Önceki yıldan kalan hacı adayları açıklama bekliyor Devlet Bakanı Sayın M. Sait Yazıcıoğlu'nun dikkatine; Diyanet İşleri Başkanlığı, 2008 yılı hac farizasını yerine getirmek üzere müracaatta bulunmuş hacı adaylarımız için, 6 Mart 2008 tarihinde basın toplantısı yaparak açıklamalarda bulundu. Ben dahil, birçok hacı adayımız bu açıklama ile hayal kırıklığına uğradık. Bu kurumumuzdan böyle bir açıklama beklemiyorduk... Bu açıklama, geçmişteki uygulamalarla bağdaşmamaktadır. Şöyle ki: 2007 yılında, 2006 yılında kaydını yaptırıp da gidemeyenlere öncelik verilmişti. 2007 yılında yeni kayıtlar olduğu halde, 2006 yılından kalan adaylar kuraya bile tabi tutulmamış, öncelik bunlara verilmişti. 2007 yılında müracaat edenler de kuraya tabi tutulmuş, herkes hakkına razı olmuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklamasına göre, 2007 yılında müracatta bulunup da beklemekte olan hacı adaylarının sayısı 550 bini bulmaktadır. Bu kadar kişi beklerken, 2008 yılı içinde de müracaatlar kabul edilmiş, hepsinin aynı kuraya tabi tutulduğu anlaşılmıştır. 2007 yılında gidemeyen, sırasını bekleyen adaylar varken, 2008 yılında müracaat edenler gönderilirse, bu haksızlık olmaz mı? Bu uygulama önceki yıllarda yapılanlarla çelişmiyor mu? Bu uygulamayla, önceki yılda müracaatta bulunmuş olan bizler mağdur edilmiş olmuyor muyuz? Hacca gitmek için sırada bekleyen bizler gönderileceğimize, yeni müracaatları kabul ederek, mağdurların sayısını daha da arttırmak doğru mudur? Haksızlığa uğradığını, mağdur edildiğini düşünen bizleri ferahlandıracak bir açıklama yapılmayacak mı? * Asım Ocak-FATSA

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.