Hükümet, otoyolların özelleştirileceğini, bundan elde edilecek gelirle yeni yolların yapılacağını belirtti. Otoyollar, bir bedel karşılığında belli bir süre için özel kuruluşlara devredilecek, bu süre zarfında yolların bakımını da üstlenecek kişi ya da kuruluşlar, buna karşılık yolların gelirini alacak. Yani kimse yolları alıp gitmeyecek ya da yolları yıkıp, iptal edip yerine başka birşey yapmayacak. Şartları, sınırları iyi tespit edildikten, iyi bir denetim yapıldıktan, vatandaşın mağduriyeti önlendikten sonra bu uygulamaya kim karşı çıkabilir ki? Bilindiği gibi, yolların ve diğer altyapı çalışmalarının maliyetleri çok yüksek. Devlet bunu bütçesinden karşıladığında, bu durum vatandaşa yeni vergiler, yeni borçlar, yükselen faiz, pahalılık olarak yansır. Devlet vatandaştan alarak bu maliyeti karşılar, başka çaresi yok. Yani İstanbul'daki otoyolun maliyetine en ücra köşedeki yoksul vatandaş da katkıda bulunuyor. Ekmeğe muhtaç bir vatandaşın ekmek parasından kesilen paraların da katılarak yapılmış bir otoyolu kullanmak içimize siner mi? İşin doğrusu, bu yolu kullanan vatandaşlardan makul bir bedel alınarak bu hizmetin sunulması. Ama aşırıya kaçılmaması, vatandaşın mağdur edilmemesi için de gereken tedbirlerin önceden alınması gerekiyor. Bu ülkenin atıl durumdaki bütün varlıkları değerlendirilmeli, insanlarımız zengin toprakların yoksul bekçileri konumundan kurtarılmalıdır. Devletin arazisi, devletin ormanı, devletin fabrikası ya da barajı ne demek? Bunlar üzerinde bir vatandaş bedeli karşılığında tasarrufta bulunursa, o paralar da gariban insanlarımıza aş ve iş olarak dönerse kötü mü olur? Oraları işleten vatandaş alıp götürecek mi? Bir memura güveniyoruz da sıradan bir vatandaşa neden güvenmeyelim? Kaynaklarımız bu şekilde daha iyi değerlendirilmez mi? Vatandaşlara bu şekilde daha iyi hizmet götürülmez mi? 80'den sonraki ilk seçim kampanyasında televizyonda Rahmetli Turgut Özal ile Necdet Calp arasında yapılan o meşhur tartışma hâlâ gözlerimin önünde. Rahmetli Turgut Özal, Boğaziçi Köprüsü'nün hisselerini satacağını, bu parayla yeni yatırımlara gidileceğini anlatınca, Necdet Calp hışımla karşılık vermişti, "sattırmam" diye. Satarım, sattırmam tartışması da o şekilde başladı. Bu seferki teşebbüse de "sattırmam"cılar şiddetle karşı çıkacaklar. Özelleştirmelere yıllarca karşı çıktılar. Komünist ülkeler bile özelleştirmeleri tamamladı, Türkiye geç kaldı. Bu da ekonomide geriye kalmaya yolaçtı. Vatandaş bedeli karşılığı bir tesisi alınca sanki kıyamet kopar. Sıradan bir vatandaşın en az kendileri kadar bu ülkeyi seveceğine, zenginliklerimize sahip çıkacağına bir türlü inanmazlar. Vatandaşa inanmazlar... Hükümet, engelleri aşmalı, insanlarımıza aş ve iş getirecek her adımı korkusuzca atmalıdır... > Bu uygunsuzluğu düzeltin İstanbul Müftülüğü'ne; Beşiktaş'ta bulunan tarihi Sinan Paşa Camii'nin helası kıble yönündedir. Görevlisine durumu sorduğumda, öyle olduğunu bildiklerini, ama kendisinden önce öyle yapılmış olduğunu söyledi. Sanki değiştirilemezmiş gibi umursamaz bir tavır içindeler. Sanki özel olarak ayarlanmış gibi, bütün helalar kıble yönündedir. Cami çok merkezi ve oldukça da büyük olduğu için, günde yüzlerce kardeşimiz istemeden bu saygısız uygulamaya alet olmakdadır. Durumu farkedemeyen Müslümanları bu sorumlulukdan kurtarmak gerekir. > Ömer Aslanbaş > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00