Özgürlük meselesi

A -
A +

Yıllardır, Avrupa Birliği organlarının, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye'de din özgürlüğü dendiği zaman, sadece Müslüman olmayanların dinî özgürlüklerini anladığı, hazırlanan raporlarda Müslümanlara dair özgürlük konularına birkaç sözle de olsa yer verilmediği görülmektedir. Din özgürlüğü, temelinde, bir dine inanma veya inanmama özgürlüğünü; inanıyorsa inandığı dine dilediği şekilde inanma özgürlüğünü; inanıp inanmaması veya dilediği şekilde inanması sebebiyle kınamaya maruz kalmama hakkını; inandığı dinin esaslarını öğrenme özgürlüğünü; öğretme, yayma ve kendisinden sonraki kuşaklara (çocuklarına, torunlarına) aktarma özgürlüğünü; ibadetlerini yapma özgürlüğünü; dinin diğer gereklerini yerine getirme özgürlüğünü içermektedir. Bu kapsamın içinde din özgürlüğünü değerlendirdiğimiz zaman, başka dinî inançlara mensup kişiler gibi İslam dinine inananlar bakımından da Türkiye'de ciddi problemler bulunduğunu ifade etmek bir gerçeğin tespiti olacaktır. Anayasa'da, "isteğe bağlı din öğretimi" bir hak olarak düzenlenmiş ve küçüklerin kanuni temsilcilerinin talebine bağlı kılınmışsa da uygulamada, ilköğretimin bitirilmesinden, yani yaklaşık on beş yaşından, en azından on iki yaşından önce din öğretimi, hatta Kur'an-ı kerim öğretimi yasaklanmaktadır. Başka herhangi bir bilginin öğretilmesi yaş sınırlamasına tabi tutulmazken, dinin öğretilmesinin yaş sınırlamasına tabi tutulması konuyla ilgili ciddi bir sınırlama değil midir? Bu gerçeğe rağmen, hâlâ, din özgürlüğüne dair bir kısıtlama yoktur diyebilmek nasıl mümkün olabilir? Türkiye'deki Müslümanların büyük çoğunluğu baş örtüsünün bir dinî gereklilik olduğuna inanmaktadır. Diyanet de baş örtüsünün dinî bir gereklilik olduğunu çeşitli zamanlarda ifade etmiştir. Bu gerçek ortada iken, insanların baş örtüsü sebebiyle kınanması, öğrenim ve çalışma dahil bazı haklarından mahrum bırakılması din özgürlüğü bakımından bir kısıtlama değil midir? Burada kısaca bazı değinmeler içinde anlatmaya çalıştığımız problemler çok büyük bir tablonun özetini vermektedir. Türkiye'de farklı dinlere inanan insanların sıkıntıları gibi, Müslümanlığa inanan insanların da din özgürlüğüne dair problemleri bulunmaktadır. Doç. Dr. Mustafa Şentop >> Diyanet İşleri Başkanlığı'na; Birçok camimizde, cami içindeki vaaz ve diğer sesler yüksek tondan sokaklara da verilmektedir. Hoparlörden çıkan bu çok yüksek ses, bazı yerlerde nahoş hadiselere sebebiyet vermektedir. Elbette iyi niyetle yapılan bu hareket; art niyetli, dine sıcak bakmayan bazı kendini bilmezlerin hakaretlerine, tahriklerine sebep olmaktadır. Bu da bizleri ziyadesiyle üzmekte, istemeden de olsa gerginlikler yaşamamıza yol açmaktadır. Fitne, fesat, karışıklık çıkarmak için âdeta fırsat kollayan, provokasyona yol açmak için her fırsatı değerlendiren kişilerin cirit attığı bu zamanda tedirgin olmaktayız. Bütün bu endişelerimizin yanında, uyumakta olan bebekler ve hastalar da göz önüne alınarak, dışarıya yüksek tondan yayılan seslere bir disiplin getirilemez mi? Dinimizi sevdirmek, hizmet etmek gibi iyi niyetlerle yapılan bir işin, zarar vermesinden endişeliyiz... Mehmet Yıldız-BALIKESİR >> Emlak Vergisi belediyelerden alınmalıdır Emlak Vergisinin mükellefi çok, verimi az, darıltması fazladır. Emlak vergisini önceden Özel İdareler alırdı. Nisbet ve mutabakat cetvelleri sorulduğunda, %150, %180, %200 vs. denirdi. Aynı ev hesabı, anasından, babasından, karısından, kocasından, evladından mükerrer alınıp, tahakkuk verilmediği için böyle olurdu. Bu iş 1970'lerde Maliye'ye devredilince bu yanlışlıklar bitti. Mükerrerlik bitti, mükellef ağlatılmadı. İhtilaflar bitti, itiraz komisyonlarına ve mahkemelere davalar gitmedi. O yıllarda Afşin Mal Müdürü idim. Emlak Vergisi yeni devredilmişti. Emlak Vergisi mükellefi akın etti. Vezne ve tahsildarlar yetmedi. Seçtiğim memurlara makbuz vererek bu işi rahatlattık. Sonra da belediye hoparlöründen mükelleflere teşekkür ettim. Sonra bu iş Belediyelere devredildi, ihtilaflar çoğaldı. Belediyeler mükellefiyetsizlik, muaf, geçici muaf ve istisna bilmiyor, tanımıyor. Taşınmazın toplam değerinden çok vergi salındı, alınamıyor... Çevre ve temizlik vergisi de su faturalarına eklendi, haksızlıklar oluyor, kul hakkı geçiyor... Belediyeler arazileri parselliyor, arsa yazıyor, tek taraflı ve beyansız... Mükellefler bezdi, kavga, döğüş oluyor. Maliyeciler, "kaynağı kurutmayacağız, bir bardak su alacağız" diye öğrenir, öğretirlerdi. Bu işleri kökten çözmek için, Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmalı, bakanlık koltuğuna da, bu işteki başarısını ispatlamış Melih Gökçek getirilmelidir. Tahsin Koloğlu-SAMSUN >> Sağlığımızı tehdit eden kazı çalışmaları bir an önce bitsin Beykoz Belediye Başkanlığı'na; Biz, Beykoz Çubuklu Engürbağı sakinleri olarak, iki ay önce başlayan kazı çalışmalarının bir an önce bitmesi için, yetkililerin çalışmaları hızlandırmasını arzu ediyoruz. Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte, daha fazla havalandırmaya ihtiyacı olan evlerimizde kapı, cam açamaz olduk. Bunun yanı sıra, yol hâlâ trafiğe açık olduğundan, arabaların geçmesiyle birlikte oluşan toz sağlığımızı ve mahallemizde bulunan astımlı çocuklarımızı çok zor duruma sokuyor. Çalışmalar bitene kadar, sokağımız çamur olsa bile, günde 2 kere sulanmasını arzu ediyoruz. Beykoz-Çubuklu/Enbürbağı Sakinleri

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.