Eğer bu ülkede ezan sesi susmuyor ve dini değerler hâlâ ayakta duruyorsa herhalde bunu Diyanet Teşkilatının çalışmalarında değil halkımızın samimiyetinde arasak gerek. Diyanet Teşkilatına sormak istiyorum: - Camileri siz mi yaptırdınız da minarelere GSM anteni takma izni veriyorsunuz? Ramazanlarda mahyalara müsaade etmeyen Diyanet İşleri bu kadar ağırlığı minarelere nasıl yakıştırıyor? Acaba GSM şirketlerinin vericileri bu mahyalardan daha mı hafif? Peki bu sistemlerin yayacağı radyolink ve radyasyon dalgalarının cemaat ve mahalleli üzerindeki menfi tesirlerini niye görmezden geliyorsunuz? - Neden bu vericiler bir kilise damına yaklaşamıyor. Siz hiç çan kulesinde GSM vericisi gördünüz mü? - Camilerimiz niye sahipsiz? Satıcılar, dilenciler kilise kapısında barınamazken cami avlularını nasıl mesken tutabiliyorlar? - Bilen bilmeyen herkes ama herkes dini konular üzerinde uluorta nasıl konuşabiliyor. Siz bunlara cevap vermek yerine niye susmayı tercih ediyorsunuz? - Biz hiç çan sesinin kulağımızı rahatsız ettiğinden dem vurduk mu? Ama birileri fütursuzca ezana nasıl saldırabiliyor? - Cuma hutbelerinde yurttaşlık bilgisi derslerini andıran basit ve sıkıcı konuşmalar yapmak zorunda mısınız? Özlediğimiz diyanet bu değil. Korkarım bu gidişle yalnız kalacaksınız. * Bilgihan Bektaşoğlu - İSTANBUL Mum dibini aydınlatmıyor Biz başkentte yılbaşı, bayram, seyran demeden dolaşan "özel yetkili" vergi memurlarıyız ve cumartesileri bile çalışıyoruz. Mükellefiyet kaydı olmadan çalışanları ve belgesiz mal hareketlerini tespit ediyoruz. Önce para cezası, ardından kapatma verdiğimiz için düşünemeyeceğiniz kadar tehdit alıyor, huzursuz oluyoruz. Asla rüşvete bulaşmamamıza ve Türkiye'nin en iyi denetim ekibi olarak tanınmamıza rağmen İstanbul ve İzmir'deki meslektaşlarımızdan daha az mesai ücreti alıyoruz. Biz Maliye Teşkilatının bir birimi olmamıza rağmen maaşlarımız ne Merkez Bankası ne de Hazine Müsteşarlığı çalışanları ile kıyas edilemez. Maaşımız kadar vergi iadesi belgesi veremeyiz. Bütün gün dışarıda gezdiğimiz halde belediye otobüsü kartlarını alıncaya kadar canımız çıkar. Daha ne diyeyim. Büyüklerimizin okuması temennisiyle... * İsmi mahfuz - ANKARA Torpil, resmi gazetenin önünde mi? İlköğretim okullarına müdür olarak atanacaklar için Siirt'te 3 kez duyuru yapılıp müracaatlar alındığı halde hiçbir eğitimcinin atanmaması normal mi? Yöneticilik sınavını kazanıp kursa katılacak eğitimcilerin aklına şu sorular geliyor: 1- Siirt Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değil mi? Bu ilde resmi gazetede yayınlanan yönetmelikler niye uygulanmıyor? 2- Siirt'te görev yapan eğitimcilere güven yok mu? Okullar niçin vekillerce idare ediliyor? 3- Yoksa okulları vekaleten idare edenlerin torpilleri T.C. Anayasa'sından ve Siirt Valisi'nin yetkilerinden daha mı üstün? 4- Neden 3 kez ilan edildiği halde okullara asil müdürler atanmadı? Şartları tutan ve müdürlük yapma hakkını kazanan eğitimcilerin suçu ne? 5- Bakanlık bu duruma neden göz yumuyor? * Bir grup eğitimci Kocama "tüp bitti" diyemiyorum Biz fakirler daha ne zamana kadar ezileceğiz bilemiyorum. Her gün herşeye zam geliyor. 240 milyon maaşla kira mı verirsiniz, faturaları mı ödersiniz yoksa iki tane çocuk mu okutursunuz? Sabır, sabır sabır. Ama çektiklerimize taş dayanamaz. Eşim bizim için kendini yıpratıyor işten gelip işe gidiyor. Gözleri kan çanağı eriyip gidiyor. İki aydır tüpü dolduramıyorum. Bahçede çalı çırpı ile mangal yakıp yemek pişiriyorum. Adamcağız akşam eve geldiğinde "bir çay demlesene" dedi mi 40 tane bahane bulup laf dolaştırıyorum. Tüpümüz bitti diyemiyorum. Zira cebinde kuruşu kalmadığını biliyorum. Yöneticilerimiz bir akşam yatağa girdiklerinde kendilerini bizim ve bizim gibilerin yerine koysunlar eğer uyuyabilirlerse diyecek birşeyim yok. Yok uyuyamıyorlarsa gereğini yapsınlar. * İsmimi yazamıyorum