Devlet kurumları, vatandaşa hizmet için kurulmuş. Oralarda bulunan görevliler de bunun bilincinde olarak, gelen vatandaşa engel çıkarmak yerine, işleri kolaylaştırmakla yükümlüler. Çünkü bütün bu kurumları vatandaşın ödediği paralar ayakta tutuyor, çalışanların maaşları da vatandaşın ödediği paralarla karşılanıyor. Devletin memuru, doktoru, öğretmeni ve diğer görevlileri vatandaşın işini görmek için o kurumlarda çalışır. Vatandaşı aşağılamak, azarlamak, işlerini görmemek gibi davranışlar, görevlerine ihanetle eş değerdedir. Bütün bunları neden hatırlatıyoruz? Eğitimci Ahmet Karabulut ve diğer vatandaşların çektikleri sıkıntılar hatırlattı. Bütün kamu görevlileri artık vatandaşın emrinde olduklarını hatırlamalı. Vatandaşın memuru, vatandaşın doktoru, vatandaşın öğretmeni... Özürlülerin işlerini kolaylaştırmakla ilgili verilmiş o kadar demeç de ortadayken, yapılan bazı bürokratik engellemeleri anlamak mümkün olmuyor: "2 yaşında Down sendromlu bir çocuğum var, yaklaşık 3-4 aydan beri bu çocuğuma Özürlü Kimlik Kartı çıkarmak için Sağlık Kurulu Raporu almak istiyorum; fakat gelin görün ki İstanbul'da gidilmedik devlet hastanesi bırakmamamıza rağmen, henüz bir mesafe katedebilmiş değilim. Annesi ve kendim bu konuda büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Öncelikle başımıza gelen bu Down Sendromu'nun ne demek olduğunu öğrendik. Sonra bir Rehabilitasyon ve eğitim kurumu bulmamız gerekiyordu, bunları yaptık. Sonra bu eğitimi devletin karşıladığını öğrendik ve bunun için gerekli Sağlık Kurulu raporu ve özürlü kimlik kartı için hastanelere taşınmaya başladık. Bu hastalık genetiksel olup, eğitime ne kadar erken başlanırsa, çocuk ilerleyen yaşlarında topluma o kadar daha kolay entegre olup, kendi hayatını devam ettirebilir. Önce Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittik, oradaki psikyatr doktor, çocuğumun yaşının küçük olmasını ileri sürerek ve biraz da edindiğimiz bilgilerden dolayı bizi küçümseyerek, kendisinin istediğini yapabileceğini belirtti ve evraka imza atmadı. Sebep olarak da aynen şunu yazdı: Down Sendromu ölçülemiyor. Zaten Down Sendromu ölçülmez, ayan beyan ortadadır. Sadece bir imza atarak problemi çözmek yerine, bizi başından savdı ve iki yıl sonra gelmemizi öğütledi. Yılmadık, rehabilitasyon merkeziyle irtibatımız devam ettirerek, başka bir hastaneye gitmeye karar verdik ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesine -Merdivenköy- gittik. Binbir meşakkatla evraklarımızı tamamlayarak sabahın erken saatlerinde bu hastaneye vardık. Zaten o gün Cuma idi, Sağlık Kurulu günü idi. Sadece bir imza ile olayı çözecek ve sağlık raporunu alacaktık sonra da özürlü kartını çıkaracaktık çocuğumuza, eğitimine bir an önce başlayabilecektik. Buranın psikyatr doktoru iki bayan, Denver 2 testini yaptırmamız gerektiğini ileri sürerek, başka bir hastanede bunu yaptırıp gelin dediler. Nereye, kime, bu test nedir?.. Zaten çocuğumuzun evrakları tamam. Şunu da eklemeyi unutmadılar: Biz bu hafta tatile çıkıyoruz, daha sonra çocuksuz gelin, size randevu verelim... Sabahın köründe koştur koştur, sonra böyle bir cevap veya bahane.... Yıkıldık, saat daha 11.00, isterlerse bir iki harekette, ne olduğunu çocukta kendileri de anlarlardı, isteselerdi... Vatandaş gitsin gelsin, nasıl geliyor, hangi şartlar altında? Umurlarında bile değil... Ben üniversite mezunu bir eğitimci olarak, inanın bu olaylardan çok etkileniyor ve üzülüyorum. İnsanlara hizmet adına çalışan kurumlarda, vatandaşa bu tür gereksiz eziyetler çektirmek doğru mu? Bizden daha problemli ve sakat çocuk sahiplerinin, hastanenin 5 katını bir yukarı bir aşağı inip çıkmaktan kan ter içinde kalmaları beni daha da üzdü. Ayrıca, küçümseme ve uğraştırma adına uydurulan hikayeleri duyunca, daha da kahroluyorsunuz. Fakat ne yapacaksınız, vatandaşın eli mahkum...." Benzer uygulama ve davranışlara heran şahit olmak mümkün. Ama "12 milyonu bulduğu sanılan özürlülerimiz için bari birazcık insaf, birazcık sorumluluk" çağrısında bulunan Ahmet Karabulut'u dinlememek vicdanlara sığar mı?. > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00