Sayın Başbakan'ın dikkatine; Ben, 29 yaşındayım, doğuştan ortopedik özürlüyüm, bir çift koltuk değneğiyle yürüyebiliyorum. 3 ay önce evlendim. Lise mezunuyum. Bir kamu kuruluşunda sözleşmeli olarak, asgari ücretle çalışıyorum. Birçok insan gibi, haklarım ve geleceğe dönük hayallerim maalesef çok sınırlı. Bazı yetkililerin, hayatımızı daha da çekilmez kılan tavırlarının anlaşılması için bunları yazıyorum. 8 Aralık günü 2005'te, Ankara'da bulunan Kredi Yurtlar Kurumu, özürlü memur almak için sınav yaptı. Sınav tarihinden bir ay önce internet ve yazılı basın aracılığıyla ilan verildi. Yurt genelinde, lise ve üniversite mezunu toplam 16 kişi alınacaktı. Eşim üniversite mezunu ve İzmir için alınacak bir kişilik kadro için başvurduk. Başvuru belgelerimizi teslim ettiğimizde, sınav tarihi ve yeri hakkındaki bilginin, posta ile evimize gelecek sınav giriş belgesinde olacağını söylediler. 15 gün sonra elimize geçen belgeye önce çok şaşırdık, ama sonra nasıl bir ülke ve idarecilik anlayışı ile yaşadığımızı düşündük. Sınav tarihi 08.12.2005, saat 10.00, sınav yeri Cebeci Atatürk Yurdu-ANKARA... Yine de şansımızı denemek için eşim sınava girdi. Yurdun her köşesinden 600 engelli vatandaş bu sınava katılmıştı. Kimileri tekerlekli sandalye ile, kimileri koltuk değnekleriyle, kimileri refakatçileri yardımıyla gelmiş 600 gencecik insan. Alın terleriyle, helal kazanç peşinde koşan özürlü gençler... Sınava katılan kişinin ismini sınav kağıdına yalnızca kurşun kalemle yazması mecburiyeti de ilginç. Toplam 50 soru soruluyor, fazla da zor sorular değil. Eşimin, "Peki diyelim ki 50 kişi de bütün sorulara doğru cevap verse, o zaman ne olacak?" sonusuna, "Yetki bizim, kendi kriterlerimize göre eleme yapacağız" şeklindeki ilginç cevap geliyor. Sınav sonuçlarını nasıl öğreneceğimiz soruluyor, kapıya asılacağı söyleniyor. İtiraz sesleri yükselince de, evlere gönderileceği belirtiliyor. Yetkililere soruyoruz; zaten zor olan hayatımızı daha da zorlaştırmaktan ne anlıyorsunuz? Bu sınava katılan 600 insan mı özürlü, yoksa o özürlü insanları onca meşakkate sürükleyerek, Ankara'da toplanmalarını sağlayanlar mı? Yaşadığımız kentten binlerce kilometre uzaklıkta bulunan Ankara'ya iş bulma umuduyla koşan bizler mi özürlüyüz, yoksa iltimas kuşkularını doğuran yetkililer mi? Sayın Başbakanımız'ın, bu trajik öykülere kulak verip çözüm üretmek adına, en azından bu problemleri daha adil bir şekilde çözecek insanları dikkatle seçmesini istiyoruz. > Eşref Sütçü-İZMİR Atama bekleyen öğretmen adayları! Devletin asli görevlerinden biri olan "eğitim hizmeti", ucuza öğretmen istihdam edilerek, maalesef kaosa sürüklenmektedir. Ücretli öğretmenlik, maalesef bugün eğitimin kanayan yarasıdır. Bu insanların hiçbir yasal hakkı olmadığı gibi, ellerine verilen azıcık parayla da çok şeyler yapmaları bekleniyor. Ücretli öğretmen olarak görev yapan hali hazırda binlerce insanın durumu da hiç iç açıcı değil. İş güvenceleri yoktur, 9 aylık eğitim-öğretim yılının ancak 5-6 aylık maaşını alabilmektedirler. Bir nevi işçi statüsünde bulunulduğu için, 120 gün prim ödemeden sağlık karnesi alamamaktadırlar. 120 günden önce hastalandıklarında sevk işlemlerinden yararlanamamaktadırlar, bu yüzden tedavi olamayıp ölen ücretli bir öğretmenimiz bile vardır. Bir sene sonra ne yapacaklarını bilemediklerinden, psikolojileri alt üst olmaktadır. Zaruretten, geçimlerini sağlamak için, boşta kalmamak için her türlü şarta razı olup, böylesine önemli bir kurumda çalışmak durumunda kalan binlerce insandan bir verim elde edilebilir mi? Diğer yandan 2000 yılından bu yana, Sınıf Öğretmenliği mezunu binlerce öğretmen adayının ataması yapılmamaktadır. > Ufuk Coşkun (Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı) -------------------------------------------------------------------- Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00