Bizler, kamuya ait iş yerlerinde 4857 sayılı yasaya tabi olarak çalışan özürlü işçileriz. Özürlü işçiler olarak, çalışma yönetmeliğinin içinde tayin, nakil gibi bazı taleplerimiz olacaktır. İstediğimiz ilde çalışmak, insanca çalışmak, daha çok çalışmak, üretmek; ama sorunsuzca çalışmak istiyoruz. Biliyorsunuz, büyükşehirler bizlerin çalışma yeri değil, her yönüyle bir kâbus bizler açısından. Sonuçta kamuda çalışıyoruz, istediğimiz ilde olursak bu sıkıntıları yaşamayız. Çözümü bu kadar yakın olarak görüyoruz. Tayin istesen, tayin yok; tayin olsa, kurumun yok; kurumun olsa, torpilin yok... Tüm özlük haklarımız, maaş dahil kadromuz yine çalıştığımız kuruma bağlı olsun. Mesela benim mesleğim aşçılık, ama çalıştığım kurumda aşçı kadrosu yok. İstediğimiz ilde olursak, mesela Köy Hizmetleri, DSİ, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi yerlerde aşçı olarak çalışabilir, mesleğimizi, kendimizi geliştirme imkanı bulabiliriz... Hiçbir ayırım yapılmadan, 4857 sayılı yasaya tabi bütün çalışanları kapsayacak şekilde hazırlanmış bir yönetmelik, bu meseleyi kökten çözer... Karda, yağmurda, fırtınada, serviste sürekli idari izinle gündeme gelmek istemiyoruz. Çalışarak, üreterek gündeme oturmak istiyoruz. Yaşama hakkı istiyoruz. Taleplerimiz doğrultusunda hazırlanacak böyle bir yönetmeliği acil olarak bekliyoruz. Kamuda çalışan bütün özürlüler bu adımı bekliyoruz... Ebru Akay (Bütün özürlüler adına) > Sularımıza ne yaptık? Ben Giresunluyum. Sonradan İstanbul'a yerleştim. Bilindiği gibi, bizim Giresunumuz da diğer Karadeniz illeri gibi yemyeşildir. Her taraf ormanlarla kaplıdır. Çok iyi hatırlıyorum, küçüklüğümde akan bütün akarsular temiz idi. Hepsinin suları rahatlıkla içilebiliyordu. İçlerinde balıklar yüzüyordu. Belki yine ırmaklarımız, akarsularımız akıyor, ama eski temizlik, eski berraklık kalmamış. Artık bu sularımız içilmiyor. Balık da pek kalmamış. El birliğiyle kirlettik. Atık sularımızı buralara akıttık, çöplerimizi buralara attık. Eskiden insanın ruhunu dinlendiren, başını döndüren güzelliklerden eser kalmamış. Bu sularımız âdeta açıktan akan atık sulara dönüşmüş. O güzelim su yatakları da çöplük olmuş... İnsan, hayat damarlarını böylesine keser mi, kendine bu kadar kötülük yapabilir mi? El birliğiyle bu suları kirleten köyler, kasabalar, şehirler bunun zararını çekmiyor mu? Irmaklarımıza ne yaptık? Hüseyin Aksu > Çevre Günü böyle mi kutlanır? Her sene 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Haftası etkinliklerinde, yetkili yetkisiz herkes bir açıklama yapar. Çoğu kişi; neyi, neden, niçin kutladığını bilmeden, anlamadan Çevre Günü'nü kutlar.. Her işte ve her özel günde olduğu gibi... Yaklaşık 15 yıldır bir çaba sarf ediyorum. Ağaçlandırma, yeşillendirme, bitki örtüsüne, doğaya ve ekolojik dengeye sahip çıkma, koruma, kollama adına çok çalışmalar yaptım. Ancak nafile. Bu alanda da çoğumuzun umursamaz tavrı devam ediyor. Dünya yaşanılacak ortamdan uzaklaşıyor. Atamızdan dedemizden emanet aldığımız malı koruyamıyoruz. Göz göre göre yok ediyoruz her şeyi, her güzelliği; ormanlarımızı, denizlerimizi ve akarsularımızı... Yemyeşil bitki örtüsüne sahip kentlerimiz, köylerimiz birer birer yok oluyorlar. Ağacı, yeşili, ormanı yok ettik... Denizi, akarsuyu kirlettik. Su kaynaklarını tükettik.. Bizi ne gibi tehlikelerin beklediğinden habersiz bir şekilde geçinip gidiyoruz.. Bilen de bilmeyen de çevre kutluyor. Kuru kuru kutlamayın, bir şeyler yapın... Hayvanların insanların genetikleri ile oynuyorlar... Yediğimiz meyve ve sebzede yıllardır hormon kullanarak hayatımızı karartanlar, daha sonra bunların genetiği ile oynayarak hilkat garibesi meyve ve sebze ürettiler, yedirdiler. Hormon gençliğimizi yok etti. Sebze, meyve ve hayvanlara verilen antibiyotikler hayatımızı altüst etti. Bu kötü gidişe dur demeyenler, şimdi kalkmış Çevre Günü kutluyorlar... Efendim çevre müdürü, okul müdürleri vs. sahili temizlemiş, çöp toplamış.. Bisiklete binip iki tur atmak, elinde bayrak sallamak, dört ağaç dikmek, bir gün çöp toplamak mı çevrecilik? Çevre bilincini vatandaşta oluşturun. Sağlıklı çevrenin sağlıklı hayat olduğunu öğretin. Kirletmemeyi, temizliği, tıbbi atıkları öğretin... Ağacın, yeşilin, bitki örtüsünün hayati değerini anlatın ve ağacın, yeşilin sayısını arttırın. Var olanları koruyun. Betonlaşmanın önüne geçin. Akarsuları koruma altına alın. Okullarda çocuklara çevre bilincini aşılayın, ailelere eğitim verin. Ağaç dikmeyi zorunlu hale getirin. Ağaç kesmeyi suç sayın ve ve kim ağaç keserse cezalandırın. Mustafa Göktaş (Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği Genel Başkanı) > Nüfus cüzdanınız kaybolursa... Nüfus cüzdanını kaybeden veya çaldıranların ne gibi mağduriyetlere uğradıkları zaman zaman basına yansıyor. Bu belgeyi ele geçiren art niyetliler, her türlü suça bulaşıyor, fatura da kimlik sahibine kesiliyor. Aksi ispatlanıncaya kadar da telafisi imkansız mağduriyetler yaşanıyor... Bütün bunların olmaması için şu tedbiri almakta fayda var: Nüfus cüzdanını kaybeden veya çaldıran kişilerin, emniyetten aldığı tutanak ve bir de dilekçe eşliğinde bir vergi dairesine başvurması durumunda, kayıp olan nüfus cüzdanının bilgisi sicil kayıtlarına alınıyor. Ve nüfus cüzdanını eline geçiren art niyetli kişi, herhangi bir vergi dairesine gidip şirket açılışı yapmak isterse, sistem uyarı veriyor. Çoğu kişinin pek bilmediği bu konunun ayrıntılarını, Gelir İdaresi Başkanlığı resmi sitesinde, iç genelgeler bölümünde "Vergi Kimlik Numarası İç Genelgesi Seri No: 2007/1"de bulabilirsiniz...