Davutpaşa'da bir havai fişek atölyesinin patlaması sonucu 23 kişi öldü, yüzün üzerinde vatandaşımız da yaralandı. Maddi zararlar ve yıkımlar da işin cabası... Yetkililerin ifadelerine göre, bu iş yeri ruhsatsız imiş, defalarca mühürlenmiş, savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş. Ama bütün bunlara rağmen çalışmasına devam etmiş ve o faciaya sebep olunmuş... Yine vatandaşların ifadelerine göre, o mıntıkada, "her an patlamaya hazır bomba" diyebileceğimiz çok sayıda benzer atölye varmış... Aslında çoğumuzun yakınında, mahallemizde bu bombalar mevcut! Evlerinin altında veya bitişiğinde tüp deposu bulunan vatandaşların şikayetleri bu köşede az yer almadı. Bir ay kadar önce yine İstanbul'da yaşayan vatandaşların canhıraş çığlıklarına yer vermiştim. Bulundukları caddede, evlere çok yakın mesafede bulunan akaryakıt istasyonları anlatılmış, buralarda bulunan LPG dolum istasyonlarının ne denli tehlike oluşturduğu ifade edilmişti. Hepsinde "sigara ile yaklaşma, telefonla konuşma" gibi uyarıcı ifadeler asılmış, buna rağmen gece sabaha kadar ellerindeki sigaralarla oradan geçen, nara atan sarhoşların kendilerinde oluşturduğu korku ve endişeye yer verilmişti. Büyük depremde İstanbulumuzun da çok kaybı olmuştu. Yıkılmaya yüz tutmuş binalar, hepimizin gözü önünde süslenip püslendi, muhtemelen o binaların önceki halini bilmeyen garibanlara kiraya verildi. Allah korusun, bir deprem olursa o insanların hali ne olur?.. Şehrin ortasında; evlerle çevrilmiş alanda kurulmuş büyük dolum tesislerini de az yazmadık. "Bir felaket anında, bunların infilak etmesi halinde, atom bombası tesiri oluşacağı, kitleler halinde ölümlerin ve büyük yıkımların olabileceği" şeklindeki uzman görüşü ve raporlarına da yer vermiştim... Bütün bunlar yetmezmiş gibi, cadde ve sokaklarda bulunan tuzaklar da cabası. Sadece bir örnek olsun diye; Yenibosna 29 Ekim Caddesi'nde bulunan kırık rögar kapağını yazmıştım. İnsan ayağı girecek kadar geniş bir kırığı bulunan kapak, aylardır ilgilenen bir yetkili bekliyormuş. Birisinin ayağı kırılmadan, bir kaza-facia olmadan buna el atacak birisini... Aynı vatandaş yine aradı, kırık rögar kapağı hâlâ duruyormuş... Görüldüğü gibi, ne o bombalar kaldırılıyor, ne patlayacak atölyeler kapanıyor, ne kitlesel ölümlere yol açabilecek tesisler taşınıyor, ne de yoldaki tuzaklar kaldırılıyor... Yetkililer bir türlü kalıcı tedbir alamıyor. Facialar gelince de işler düzelmiyor, birkaç gün sonra bildiğimizi okumaya devam ediyoruz... İnsan hayatı, can güvenliğimiz böyle mi önemsenir? Önce işinizi yapın Bir Uzman Dr. 1450 YTL maaş almaktadır. Pratisyen ve Asistan Doktorların 1250-1350 YTL arasında değişen oranlarda maaşları vardır. Döner Sermaye olmasa doktorlar aç kalacak. Bütün bu problemler ortada iken, TTB (Türk Tabipler Birliği) Genel Başkanı Gencay Gürsoy kafayı türbana ve laikliğe takmış... Bırakın kardeşim türbanı. Kim ne takarsa taksın bundan size ne? Siz meslek grubunuzun meselelerini hallettiniz de bir tek türban meselesi mi kaldı? Performansa dayalı döner sermaye uygulaması Sosyal Güvenlik Kurumu açısından sakıncalı dedik, bir Uzman Doktorun maaşı birinci sınıf hakim maaşına yükseltilsin dedik, aynı işi yapıp da 5 farklı statüde maaş alan yardımcı sağlık personeli için adalet istedik. Bunları başaramadık. Nedeni ise 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'dur. Toplu Sözleşme ve Grev Hakkımız olsa idi, sağlık çalışanlarının bütün problemlerini bir senede halledebilirdik. Biz kimin ne giydiği ile ilgilenmiyoruz, sağlık personelinin problemlerini çözmek için çareler arıyoruz. > Şenol Şahin Sokak hayvanlarını sevmek! Hayvan sevgisinin, canlıyı sevmenin, dolayısıyla insanı sevmenin temel göstergelerden birisi olduğu bir gerçek. Sokak hayvanı veya sahipsiz hayvan dediğimiz hayvanlar insanların yoğun yaşadığı kentlere doğal hayattan mı gelip yaşıyor ve çoğalıyorlar? Tabii ki hayır.. Bu hayvanların kaynağı sahipli hayvanlar. Yani hayvanları sevdiklerini düşündükleri için hayvan sahibi olan insanlar. Hatta bunların önemli bir kısmı da ülkedeki hayvanları beğenmeyip, yasal veya kaçak olarak yurt dışından getirilen hayvanları satın alarak bakan insanlar. Bunların önemli kısmının ekonomik durumu iyi, kent dışında yazlık konutları var. Yazlığa gidince, öncelikle çocuklarının talebiyle hayvan sahibi oluyorlar. Yaz bitince kendileri kente, hayvanları ise sokağa intikal ediyor. Kentte bu hayvanlar çoğalıyor. Bu kısır döngü sürekli yenileniyor. Bu hayvanları çok sevdiklerini söyleyenler; hayvanları bireysel olarak sahiplenip, sokak hayvanı konumundan çıkartıp, gereklerini yenine getirerek sahiplenmiyor. Sorumluluk almadan, yemek artıklarını sokağa bırakarak vahşet döngüsünün çoğalmasına katkı sağlıyorlar. Adına da hayvan sevgisi diyorlar. Bu hayvanlar buradan alınıp, barındırma merkezlerine götürülmeye kalkınca da kızılca kıyameti kopartıyorlar. Bu merkezlerin iyileştirilmesi için katkı da yapmıyorlar... Her konuda AB deniliyor. AB'de hayvanlara sokakta mı bakıyorlar? Bizde çocukların oynadığı parklarda bile kalıntıdan geçilmiyor. Kuduz, zoonotik paraziter hastalıklar kol geziyor. İnsanlardaki düşük vakalarının %30'u toksoplazma nedenli. Sosyal alanlar, hayvanların doğal yaşama alanı değil. Doğal hayatı koruyamayanlar, hayvanları sokakta korumaya çalışıyorlar. Yaban hayatı korunmalı. Evcil hayvanlar evde olmalı, sokakta değil. Sosyal alanlar ile doğal alanların farkı bilinmeli. Bu işleri yapacak olanlar da hayvanı, hayvan sağlığını, hayvan refahını, halk sağlığının korunmasını bilmeli. Sokağa hayvanı bırakan cezasını çekmeli. Ülkemiz Avrupa bölgesinde evcil hayvan kökenli kuduz vakalarının yaşandığı, oldukça sık yaşandığı yegane ülkedir. Seviyorum demek; sorumluluk ister! > Dr. Mustafa Altuntas Haksız uygulamalar devam ediyor!.. Son günlerde yeniden boyut kazanan ve hakem heyetleri kararları ile haksız, yasaya aykırı olarak talep edildiği/alındığı anlaşılan hesap işletim ücreti/yıllık kart aidatlarına ilişkin bankaların açmış oldukları itiraz davaları, tüketici mahkemelerince tüketiciler haklı bulunarak reddedilmiştir. Banka ve kredi kartlarına ilişkin aidat ya da kart ücretleri ile hesap işletim ücreti adı altında tüketici hesaplarına borç kaydedilen haksız tutarlar karşısında, yüz binlerce tüketicinin bankalara başvurarak itiraz etmeleri karşısında, duyarlı davranan az sayıda bankanın bu tutarları iptal/iade etmeleri yanında, birçok bankanın inatla haksız uygulamayı sürdürdüğü görülmektedir. 5464 sayılı banka kartları ve kredi kartları kanununun 24. maddesi hükümlerine göre; "Sözleşmede yer almayan ve kart kullanıcısı bilgilendirilmeden faiz, komisyon veya masraf adı altında hiçbir talepte bulunulamayacağı, tüketicinin hesabından kesinti yapılamayacağı hükme bağlanmıştır." Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü'nün 2007/9 numaralı tebliğinde ise, "Tüketici sorunları hakem heyetlerinin banka kartları ve kredi kartlarına ilişkin üyelik ücretleri hakkında alacakları kararlarda; 2007/2 ve 2007/3 sayılı genelgelerde yer alan Bakanlığımız görüşlerini dikkate alarak, üyelik ücreti miktarının açıkça sözleşmeye yazılmadığının tespit edilmesi durumunda söz konusu ücretin iptalinin hükme bağlanması gerektiği" hususunun uygulanmasının istenmesine rağmen, bankaların yasaya ve hukuka aykırı haksız uygulamaları devam etmektedir. Tüm bu sebeplerle bankaları uyarıyoruz!.. Tüketicilere karşı haksız uygulamalarınızı terk edin!.. Haksız kazanç sağlamaya son verin!.. > Fuat Engin (Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği Genel Başkanı) Sıhhiye'ye yakışır mı? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na; Bir iş dolayısıyla Kızılay ve Sıhhiye taraflarına gittiğimde gördüğüm bir manzarayı yetkililere duyurmayı bir görev sayıyorum. Kızılay'dan Sıhhiye istikametine yürürken gördüğüm manzara, Sıhhiye civarında öbek öbek çöp çukurları, kısım kısım çöp merkezleri oluştuğudur. Sıhhiye'de direk kenarları, boşluklar, üst geçit altları tam bir çöplük görünümündeydi. Adeta atılan şeyler, bırakılan nesneler bırakıldığı yerde günlerce kalmış ve atıla atıla, bırakıla bırakıla birikmişti. Sıhhiye Parkı civarına, kimi şehir magandası kağıt, kimisi de poşet atmıştı. Hatta park içindeki havuzun içi tam bir çöplük gibi olmuştu. Kentini seven ve düşünen bir Başkentli olarak, bu görüntülerden utanç duydum. Lütfen oraları temizleyin. Yoksa, "Ankara'nın Orta Yeri Sıhhiye, Sıhhiye'nin Orta Yeri Çöplük" diye bir acıklı türkü tutturasım geliyor... > Ali Tekin Erdem