Serhat ilimizde tarih koklamak

A -
A +

Edirne Valiliği ile Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Edirne'de tertipledikleri Yerel Medya Semineri'ne katılmak için serhat ilimize gittik. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale ve Balıkesir'den gelen meslektaşlarımızla konuşma fırsatını bulduk, onların dertleriyle dertlendik, daha güzel yarınlar için yapılması gerekenleri konuştuk. Okuyucularımız ile dertleşme imkanı bulduk... Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Aydın Sezgin, Basın Yayın Dairesi Başkanı Hasbi Akal ile başarılı ekipleri; benzer panelleri Türkiye'nin dörtbir yanında düzenleyerek, hem meslektaşlarımızın daha çok bilgilenmelerine vesile oluyor; hem de kopuk olan diyalogların kurulmasını sağlıyorlar. Edirne Valisi Fahri Yücel, Vali Yardımcısı Hikmet Çakmak ile Belediye Başkanı Cengiz Varnatopu'nun sıcak misafirperverlikleri de eklenince, panel çok hoş bir havada yapılmış oldu. Krizde ilaç Krizle yatıp, krizle kalktığımız bu günlerde, Trakya'nın yemyeşil, mümbit ovalarını seyretmek, yeni kış uykusundan uyanan ağaçlara bakmak, bahar çiçeklerini koklamak ilaç gibi geldi. Demek ki hayat; döviz, zam, enflasyon, borç, kriz, Hükümet, Derviş ve protesto gösterilerinden ibaret değilmiş. Yemyeşil buğday tarlaları, mis gibi kokan bir toprak ve ümit vadeden bir ufuk da var. Hem de yanıbaşımızda... Şehirler boşuna öne çıkmıyor, payitaht olmuyor. Ne Bursa, ne İstanbul, ne de Edirne... Osmanlı'ya 90 sene başkentlik yapmış şirin serhat ilimizi görünce bunu bir kere daha anladım. Zirvelerin şehri Fazla lafa hiç gerek yok; mimarinin zirvesi olan Selimiye Camii ile tıbbiyenin zirvesi olan 2. Bayezid Daruşşifası yeterlidir. Arayı diğer camiler, arastalar, çeşmeler ve başka tarihi eserlerle doldurabilirsiniz. Baştan başa tarih ve ihtişam kokan Edirne'miz, Cihan İmparatorluğu'na rastlantılarla ulaşılmadığını en güzel şekilde ispatlıyor. Bunları görünce de düşünmeden edemiyorsunuz; neden Osmanlı, elinde kılıcı, önüne geleni doğrayan insanların devleti olarak tanıtıldı; okullarımızda bu muhteşem medeniyetten bahsedilmedi? Bir Edirne örneği veya sadece iki muhteşem eser yeterince anlatılsaydı... Vatanlaşan coğrafya Her adımınızda sizi düşündüren bu şehrimizin en hüzün verici yeri Kaleiçi... Anadolu'nun her köşesinden gelen, yaşları 19-23 arasında olan 20 bin gencin şehadeti... Bu şehadetin ifade edilişini, şehitlerin isimlerini okuyunca duygulanmamak, ağlamamak mümkün mü? Hepsi hazin bir şekilde şehit olmuş, kanları karışarak o mübarek toprakla bütünleşmiş, ülkemizin bu en uç noktasında geçilmez bir kale olarak destanlaşmış... Bütünlüğümüzün tapusu olarak nakşedilmiş, ülkemizin her köşesinden gelen 20 bin yiğidin birbirine karışan kanlarıyla bu topraklar bir daha değişmemek üzere vatanlaşmış... Her yerde kriz Kriz orada da bütün acımasızlığıyla yüzünü gösteriyor. Belediye Başkanı'nın ifadesiyle, mevcut 10 fabrikadan sadece ikisi çalışır vaziyette. Diğerleri kapanmış, çalışanlar işini kaybetmiş. Tarım sektöründe yaşanan sıkıntılar da bütün şiddetiyle etkisini gösteriyor. Bütün ümit, komşulardan gelebilecek müşteriler... Bahar havasının yaşandığı bu sınırlarda da herkes daha iyi günlerin ümidini, tehlikenin bir daha yaşanmamasını bekliyor... Ülkeyi yaşanmaz hale getirdiniz! Sizin halktan, bizlerden hâlâ "Kurtuluş Savaşı" edebiyatıyla para istemeye, özveri istemeye ne hakkınız var? 14 aydır birşeyler düzelecek diye herkes bekliyordu. Bir gece içinde, "devalüasyon düşünmüyoruz" diye söyleyip, doları "dalgalı kur" yutturmacasıyla serbest bırakıp lirayı batıran, halkı bir gecede %40 fakirleştiren halkın kendisi mi? Kaç kişiyi zengin ettiniz? Milyonlardan, "düzeleceğiz" diye toplananları, bir avuç kesime aktaran biz miyiz? Sizin yüzünüzden hiç rahat yüzü görmeyecek miyiz? Bir Alman, bir Amerikalı gibi yaşayamayacak mıyız? Kurtuluş Savaşı birlik, beraberlik içinde verildi. Kurtuluş Savaşı'nı başlatanlar; gaz lambası ışığında, sobasında yakacak odunu bile bulunmayan, tahta sıralı meclis odalarında paltolarına sarılarak çalıştılar ve sabahladılar. Milyonlarca dolara yaptırılmış ceylan derili koltuklarda yayılarak değil! Halktan hâlâ fedakarlık isteyenler! Bu kadar bakan nerede var? 335 bin lojman, 162 bin telefon, 19 özel uçak, 125 bin makam aracı, bir o kadar makam şoförü, özel kalem müdürleri, sekreterler, Meclis'e doldurulan kadrolar, milyar ile ifade edilen maaşlar... Sanki ayrı bir gezegende yaşıyorsunuz. Kurtuluş Savaşı'nı ilk önce siz yapın da görelim. Türk toplumu en az intihar eden toplumdu. Her gün gazete ve televizyonlarda görüyorsunuz intiharları... Sizin de çok umurunuzda... 1974-1975'li yıllarda petrol krizi çıktığında, İskandinav ülkelerinin parlamenterleri parlamentoya bisikletle gittiler. Siz, şimdi bunu yapabilir misiniz? Almanya'ya özel olarak yaptırılan, çok benzin yakan zırhlı mercedeslerinizden, tatlı yaşantınızdan vazgeçebilir misiniz? Hangi "Kurtuluş Savaşı"ndan bahsediyorsunuz? Avustralya ve Kanada Büyükelçiliklerinin bulunduğu sokaklara bir uzanıverin de, bakın bakalım kaçmak için kuyruklarda bekleyenlere... Sizin basiretsiz yönetimlerinizden, bizleri kobay yerine koyup "6 ay sabredin, bir yıl süre verin" demenizden, deneye deneye ekonomiyi öğrenmeye çalışmanızdan, ne gariptir ki bir türlü öğrenememenizden bıktık artık!.. Ulusun onayı alınmadan bir programı "Ulusal Program" diye kime yutturacaksınız? Kendi halkınıza yuttursanız bile, yabancılara asla! Mustafa Kemal Atatürk'ün canı pahasına koruduğu ülkesini, sağdan-soldan borç dilenen bir ülke durumuna getirdiniz. O zaman insanlar Türk olduğu için mutluydular, inançlıydılar. Bugün sorun bakalım, aynı cevabı alacak mısınız? * Murat Elmas - Ayvalık - BALIKESİR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.