Bize gelen şikayetlerin çoğu, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve bunlarla ilgili olan sağlık kuruluşlarına yöneliktir. Gereksiz evraklar, yavaş işleyen bir bürokrasi, aylarca bitmeyen basit işlemler ve canından bezdirilen vatandaşlar... Hakettiği halde aylarca, hatta yıllarca emekli olmayı bekleyen kişiler var. Evraklar gereksiz bir şekilde dolaşıyor, bazen bir memurun masasında haftalarca boşu boşuna bekletiliyor; giden evrakta sudan bahanelerle eksiklikler bulunuyor, işlemler başa dönüyor. Köhnemiş bir çark yüzünden vatandaşın emdiği süt burnundan getiriliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, bu problemin üstüne gideceğini, otomasyona geçerek bütün şikayetleri bitireceğini kararlı bir şekilde belirterek ümit vermişti. Her mükellefe verilecek bir kartla, her türlü işlem yapılabilecekti. Sağlık karnesi, sevk kağıdı vb. formaliteler tarihe karışacaktı. Vatandaş da insan yerine konduğunu düşünerek, mütevazı imkanlarla mutlu olacaktı. Ama şimdi yine Bakan Okuyan'dan öğreniyoruz ki, bu o kadar kolay değilmiş. Her seferinde olumlu işleri kahramanca(!) engelleyen birileri bulunuyor. Bu defa da bu işi DPT üstlenmiş. Üstelik, Okuyan'ın belirttiğine göre bunun devlete getireceği bir yük de yokmuş. Dağıtılacak kartlardan bir seferliğine alınacak para ile bu maliyet karşılanıyormuş. Bu sayede ilgili kuruluşların 1 katrilyonluk tasarrufu olacakmış. Yine Bakan'ın ifadesine göre, SSK'da geçen yıl 39 milyon, Bağ-Kur'da da 36 milyon fatura ve reçete düzenlenmiş; bunların da tek tek incelenmesi mümkün değilmiş... Peki bütün bu gerçeklere rağmen DPT neden bu olumlu işe engel oluyor? Kurumlar bu milletin mutluluğunu engellemek için mi kurulmuş? İşin önüne taş koyan yetkililer, acaba gariban vatandaşın hastane önlerinde ve ilgili kurumlarda çektiği çileden haberleri var mı? Daha fazla eziyet çektirmeyin bu millete, yazıktır, günahtır... Devlet büyüklerime sesleniyorum! Ben 14 yaşında bir kız çocuğuyum. Babam esnaf. Benim bu sene liseye yazılmam gerekiyor. Yalnız ben değil, kardeşim de... Bunun için kıyafet, ayakkabı, defter, kitap, çanta, vs. gerekiyor. Bunları alacağız almasına da, hangi parayla?.. Ey devlet büyüklerim, size sesleniyorum; durmadan elektriğe, suya, doğalgaza, benzine, şuna-buna zam yapıyorsunuz. Her ay vergi ödüyoruz, nereye harcanıyor? Ödediğimiz vergi, iki sene sonra "ödenmedi" denerek tekrar isteniyor. Biz de "belki hata yapmışız" diyerek tekrar tekrar ödüyoruz. Bu şekilde esnafın kaynakları kurutuldu. Yönetenler milyarlarla yaşarken, biz ve bizim gibi büyük çoğunluk asgari ücrete bile ulaşamıyoruz. Söyleyin bana büyüklerim; size "bizi krize sokun, durmadan vergiler çıkarın" diye mi oy verdiler? Ne olur beni anlayın! Unutmayın biz bir esnafız, banka değil... Siz "Batı Batı" derken bizi batırdınız!.. ¥ M.S. - HATAY Sadece bayanlar mı mağdur durumda? Sayın Adalet Bakanımız ve hakimlerimizin dikkatine; Ben 28.05.1998'da evlendim, 23.04.1999'da da yuvam dağıldı. Önce eşim boşanma davasını açtı, onlara karşı ben de boşanma davasını açarak Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1999/282-538 E.K. sayılı kararıyla boşanmış olduk. Çocuğumuz olmadığı halde, geçici 20 milyon liralık nafaka, devam etti, bir sene sonra 11.04.2000 tarihinde mahkeme bitince de 40 milyon oldu. 01.05.2001 tarihinden itibaren mahkeme kararıyla 80 milyona yükseltildi. Ben bir devlet memuruyum. 380 milyon maaş alıyorum. Bu sene maaşıma %15 zam yapıldı. Ama bunlar gözönüne alınmadı, üzerime kayıtlı hiçbir malım olmadığı halde nafaka artışı %100 olabilir mi? Kaldı ki ayrıldığım eşimin ailesinin durumu çok iyi. Sadece bayanların mağdur olduğunu düşünmek doğru mu? Lütfen ilgililer kendilerini bizim yerimize koysunlar, her sene %100 nafaka artışı olursa, yakında bütün maaşımı eski eşime vermek zorunda kalırım. Yeni bir yuva kurmaya kalkıştığım zaman kalan maaşımla nasıl geçinirim? Biraz da biz erkeklerin durumunu düşünerek daha adaletli bir yol bulunamaz mı?