Canlılar daha ana rahminde gelişirken, kendi dokularını tanıma yeteneğini kazanırlar. Dışarıdan giren mikroplarla savaşan ve bağışıklığımızı kazandıran savunma hücrelerimiz var. Vücudumuza dışarıdan giren mikroplar, virüsler bizde barınabilmek için kendi yapılarını değiştirerek, bazen bizim organlarımızın yapıtaşlarını taklit ederler. O zaman savunma hücrelerimiz ve bağışıklık elemanlarımız yanıltılarak; o mikroplara karşı gösterilmesi icabeden reaksiyonlarını kendi öz dokumuza göstererek, onların tahrip olmasına sebeb olurlar (Oto immün hastalıklar). Bu hastalıktan bazen bir organımız, bazen beynimiz, yüreğimiz, böbreklerimiz, eklemlerimiz ya da diğer organlarımız zarar görür. Sosyal hastalıklarımız da aynen böyle. Asırlardır dış devletlerden içimize girmiş, bizi taklit ederek tanınmaz hale gelmiş virüsler, bize kendi ellerimizle 600 yıllık kültürümüzü, öz varlığımızı tahrip ettirmediler mi? Bunun pekçok örneğini bugün de yaşamıyor muyuz? Eğer kendi benliğimizden uzaklaşırsak, bu hastalık, değil cumhuriyetimizi, milletimizin varlığını bile tehlikeye sokar. Rahmetli Sakıp Sabancı'nın hatıratından bir nokta sunmak istiyorum. Kızı Amerika'da tahsilde iken, okul idaresi der ki: "Ders saati bitiminde, papaz gelerek bir saat öğrencilerimizi eğitiyor. Sen de bu saatte ayrı odada Kur'an-ı Kerim okuyup kendi dini çalışmalarını yapabilirsin." Kızı durumu babasına bildirdiğinde Sakıp bey üzüntüden kahrolur, derhal bir Kur'an-ı Kerim tefsiri ile dini kitaplar gönderir. Maalesef çoğumuz o hale geldik ki, dinimizi bize ya misyonerler ya da dost bir Hristiyan hatırlatacak. > Opr. Dr. Ethem İlhan Olgay - ANKARA > Unutulan çok önemli bir problem: Beyin Göçü Beyin göçü; az gelişmiş veya gelişmekte olan bir ülkedeki iyi eğitimli, düşünen, üreten, kalifiye, nitelikli, seçkin, profesyonel ve yetenekli işgücünün araştırma ya da çalışma yapmak amacıyla en verimli dönemlerinde gelişmiş ülkelere gidip geri dönmemeleriyle meydana geliyor. Türkiye ise, beyin göçü en fazla olan 34 ülke arasında 24. sırada yer alıyor. Ne yazık ki iyi eğitim gören yüz kişiden 59'u,Türkiye dışında okumaya veya çalışmaya başlıyor. Ülkemiz, Hitler döneminde Yahudi bilim adamlarını ülkeye kabul etmiş, Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında da Türk Cumhuriyetleri'nden beyin göçü almış olsa da, daha sonraki zamanlarda bu konuda çok fazla ilerleme kaydedemedi. Suni gündemlerle çok fazla meşgul olduğumuzdan, bu çok önemli problemimiz görmezden gelindi. İşsizlik, düşük ve dengesiz ücret, yöneticilerin yetersizliği, araştırma ve imkanların azlığı, fikirlerle ilgilenilmemesi, atama ve yükseltmelerde kayırma, siyaset, sadakatin ön plana alınması, yükselme fırsatı azlığı, kötü çalışma şartları, kurumsallaşamama, daha iyi şehir yaşantısı özlemi, daha fazla nitelik kazanma ve tanınma özlemi, daha iyi kariyer beklentisi, gençlere fırsat tanınmaması gibi sebeplerle parlak beyinlerimizi başka ülkelere kaptırıyoruz. Ülkemizde, bu gibi sıkıntılar çözülmezse beyin göçü önlenemeyecektir. Beyin göçü önlenemezse ülkemizin geleceği karanlık olabilir. Bu yüzden, yetkililerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir. > İ. Miraç Palabıyıklar (İ.Ü. İletişim Fakültesi) > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00