SSK Hastaneleri ne için var?

A -
A +

Ben bir bordro mahkumuyum... Babam da bordro mahkumuydu. Biz bordro mahkumlarının en büyük problemi, sigorta kuruluşu olarak SSK'ya mecbur olmamız. SSK hastanelerinde görev yapan doktor ve görevliler, maaşlarını işçilerin ödedikleri primlerle aldıklarını hiç akıllarına getirmiyorlar. Bir hastaya yaptıkları müdahaleyi, o hastaya yaptıkları iyilik olarak görüyorlar. Bu nasıl bir düşüncedir ki, bir kişinin görevini yapması iyilik oluyor. Ben de çalışan bir insanım. Benim bir müşterime yaptığım iş, iyilik olamaz ki, o iş benim görevimdir, çünkü ben o işi yaptığım için çalıştığım kurumdan maaş alıyorum. Hipokrat yemini etmiş doktorlar bu yeminlerine yakışmayacak uygulamalar içine giriyorlar. Benim babam şu an emekli, 25 sene Zonguldak Kömür İşletmeleri'nde çalışarak, SSK'ya pirim ödemiş ve emekli olmuş. Yerin metrelerce altında, her gün görevini yerine getirmiş. Şu anda müzmin bir şeker hastası ve bu hastalığından dolayı gözlerinde kanama var. Bir senedir SSK Göztepe Hastanesi Merdivenköy Polikliniği'ne gidip geliyoruz ve her geçen gün gözleri daha kötüye gidiyor. Şu an sol gözü hiç görmüyor ve bu gözüne tedavi de uygulanamıyor. Bu gözünden ameliyat olması lazım. En sonunda ameliyat kararını zorlayarak (Doktorunun özel muayenehanesine gidip muayene olarak) aldık. Bir dizi testlerden sonra en son Anestezi uzmanının şüphesi üzerine Kardiyoloji uzmanına gittik. Buradaki uzman, "kalp damarlarında problem olabilir" dedi ve bizi anlaşmalı hastanelere sevk etti. Özel anlaşmalı hastanede yaptırdığımız anjiyo sonunda, babamın kalp damarlarından birinde, dört noktada tıkanma olduğu görüldü. Bunun üzerine baypas ameliyatı için tekrar sevk yaptırdık. Babam baypas ameliyatını olduktan sonra her kalp ameliyatı olan hastaların kullandığı bazı ilaçları ömür boyu kullanmak mecburiyetinde. Bu ilaçlarını ilk sefer ameliyatlı babamı yormamak için özel eczaneden aldım. İlaçlar bittikten sonra bu ilaçları raporlatıp rahatlıkla alabilmek ve eski tedavisine tekrar devam edebilmek için bir hafta boyunca randevu için uğraşıp alamamama rağmen, babamı alıp bir arkadaşın arabası ile hastaneye götürdüm. Kardiyoloji Servisinden ve Dahiliye Servisinden muayene numarası almak için o kadar uğraştım ve muvaffak olamadım. Kardiyoloji doktorunun asistanının yanına en az beş defa gidip rica ettim, en sonunda o da doktorla görüşmemi söyledi. Doktora gidip durumumu izah ettim ve yardım etmelerini rica ettim. Bunun üzerine doktor randevusuz herhangi bir işlem yapamayacağını beyan etti. Bu mudur doktorluk acaba?!. Bir kalp hastası, mecburi kullanması gereken ilaçlarını SSK'dan alamayacaksa (Bu ilaçların toplam tutarı 53.000.000 TL ve 10 gün falan gidiyor.) SSK ne işe yarayacak? Ben de kızarak "Allah sizin belanızı vermesin" dedim. Bunun üzerine doktor yerinden kalkıp beni kolumdan tuttu, boş bir odaya çağırarak (odaya girer girmez üzerinden önlüğü çıkartıp) beni döğmeye kalkıştı. Ben sağlıklı bir kişiyim, bu insan ben olmayıp da bir kalp hastası olabilirdi. Babam gibi kalbinden operasyon geçirmiş bir kişi de olabilirdi. O durumda bir kalp krizi ile ölse ne olacaktı? Bu mu Hipokrat Yemini etmenin gereği? Biz hastalarımızı bu doktorlara mı emanet edeceğiz? Doktor bir sürü hakaretten sonra "siz böylesiniz işte, ben size iyilik edip, özele sevk ettim, zaten sizi kırk yıl sırtında taşı bir gün indir yaranamazsın..." dedi. Şimdi sormak lazım; tedavisini yapamadıkları bir hastayı sevk etmeleri kadar doğal ne olabilir? Bir insanın görevini yapması ne zamandan beri iyilik oldu? Acaba doktorlar mı hastaları sırtında taşıyor, yoksa onların maaşlarını ödemek için gece gündüz çalışıp prim ödeyen çalışanlar mı? Bu doktor, yaptığı bütün bunlar yetmezmiş gibi, tutuyor sanki suçlu benmişim gibi hastane güvenliğini çağırıyor. Benden şikayetçi olduğunu beyan ediyor. Ben hasta babamın ilaçlarını alamadan hastaneden geri dönmek zorunda kalıyorum. Acaba biz hasta olduğumuz zaman SSK'da sürünmek için mi prim ödüyoruz? Ben bu ay bordromu elime aldığımda benden kesilen ve işverenin benim için ödediği miktarın toplamının 530.000.000 TL olduğunu gördüm. Ben bu miktar primi bir özel sigorta kuruluşuna ödesem, bana değil, yedi sülaleme adam gibi bakarlar. Acaba biz bu primleri hastanelerde doktor ve görevlilerden hakaret işitmek için mi ödüyoruz! Benim maddi durumum Türkiye şartlarına göre birazcık daha iyi. Böyle olmasa benim babam ilaç alamadığı için rahatsızlansa ne olacak, Hipokrat Yemini'nin gerekleri, hastalara yardımcı olmamak mı? Ola ki ben doktora hakaret ettim, belki ben psikolojik rahatsızlığı olan bir hastayım, benim rahatsızlığıma göre doğru doktorlara göndermek de doktorun yapabileceği bir iş değil mi? > Rasim Sevim TUS sınavında yapılan haksızlık Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'un dikkatine; Son yıllarda ülkemiz adına yapılan olumlu gelişmeler hepimizi oldukça mutlu etmektedir. 21. yüzyılda dünyaya açılmaya ve dünyayı kucaklamaya hazırlanıyoruz. Bu süreç, beraberinde haklı rekabeti, insanların çalışmalarını ve yeteneklerini ortaya çıkartmalarını gerektirmektedir. Sağlık konusunda da bu rekabetin yaşanması tabii ki sağlıklı birey ve toplum açısından önemlidir. Ne yazık ki, sağlık konusuda bazı hatalar yapılmakta. Örneğin TUS'da (Tıptaki Uzmanlık Sınavı) yaşanan olumsuzluklar bunun en açık örneğidir. Sağlık Bakanımız Sayın Osman Durmuş, TUS'da 2.5 ay önce, tıp fakültesi mezunlarının haricindeki fakülte mezunlarına kadro ayırmamıştır. Tababet Uzmanlık Tüzüğü'ne göre, eczacı, kimyager, veteriner ve biyologların sınava girme hakkı olmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı bunlara kadro ayırmayarak engellemiştir. Bu fakülte mezunları da günde 15-16 saat çalışarak, en az tıp fakültesi mezunları kadar puan alabilmişlerdir. İşte bu insanların emekleri, alınteri ve istikballeri çalınmıştır. 30.000 doktor adayından 2000'i her sınavda bir uzmanlık dalına yerleştirilirken, sınava giren diğer fakülte mezunlarına yalnızca 25-40 kontenjan ayrılmıştır. Ancak son yapılan değişiklikle bu kadro da engellenmiştir. TUS'dan 50 puan dahi alamayan doktorlara doktorluk yaptırılırken, daha yüksek puan alan diğer fakülte mezunlarının haklarınının kısıtlanması ülkemiz adına acı verici bir olaydır. Nisan 2002 TUS sınavında 54 puan alıp, Eylül 2002 sınavına daha büyük ümit ve hırsla çalışmama rağmen hakkımın elimden alınması benim için büyük bir yıkıntı olmuştur. Bu sebeple yapılan yanlışlıkların giderilmesi için gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. > Necati Başarı- ADANA

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.