SSK hastaneleri ne zaman düzelecek?

A -
A +

Sayın Yaşar Okuyan'ın dikkatine; Ben bir emekli kızıyım. Babam, tam 47 sene SSK'dan en üst kademe primi kesilerek ve üst düzey görevlerde bulunarak emekli olmuş, bir SSK emeklisidir. Ben şimdi diğer, her bakımdan mağdur edilmiş vatandaşlar gibi şöyle geçiniyoruz, şöyle perişanız edebiyatı yapmadan, (çünkü artık başımızdaki değerli büyüklerimiz, bizim aslında feryat ve çığlık olan bu gerçek haykırışlarımızı edebiyat olarak algılamaktan öte birşey düşünmüyorlar) size bir SSK işkencesinden daha bahsedeceğim. Kartal SSK Hastanesi'nde yapılan, vatandaşı çileden çıkaran bir uygulamadan bahsetmek istiyorum: İlaçlar alındıktan sonra, faturanın üstüne yapıştırılan 200 bin liralık pul ile vatandaştan bir kere daha haraç alınıyor. Ne adı altında mı? "Kartal SSK Hastanesi'ni Güzelleştirme Derneği'ne yardım" adı altında ve yetkililerin izniyle alınan bir haraç... Şimdi Sayın Okuyan Beyefendi'ye ve diğer yetkililere soruyorum; ben o hastaneye giderken minibüse binmem gerektiği halde, 350 bin TL yol parası bulamayıp uzun bir yolu yayan yürümek zorunda iken; orada o parayı cebren vermek zorunda mıyım? Çünkü bana sormadan üstüne yapıştırıp yeküne ilave ediyorlar. Sayın yetkililer, hastaneye bu yetkiyi verirken biz vatandaşların iznini aldınız mı, bize sordunuz mu, "cebinizde ekmek veya yol paranız var mı ki, sizden bu parayı derneğe yardım olarak alalım" diye... Sayın yetkililer, sizin haberiniz var mı, bu dernek nedir, ne iş yapar, ne amaçla kuruldu, vatandaşa ne gibi faydalı işlerde bulunur? Sayın ilgililer, bu SSK hastanelerinde kapıdaki bekçisinden danışmasına, poliklinik yazıcısından eczanedeki memuruna, hatta doktoruna kadar vatandaşa nasıl muamele edildiğini biliyor musunuz? Lütfen artık o rahat koltuklarınızdan bir zahmet kalkıp da gelin, inceleyin, vatandaşa nasıl muamele edildiğini gözlerinizle görün. Ben her 20 günde bir maalesef oralara gidip, o muamelelere maruz kalıyorum. Nasıl mı? Gitmeden çok önce, yani daha telefonla randevu almak için (ki işin hele bu kısmı tam bir işkence) gecenin 23 veya 24'ünden, ertesi sabahın 8 veya 9'una, hatta bir sonraki günün 9'larına kadar ararken... Kendimi şartlandırarak katlanabiliyorum bu muamelelere... Sizin köylünüz, sizin memurunuz, sizin işçileriniz ne hallere düşmüş, görün. 200 bin lira için bile bu kadar feryat-figan çıkarabiliyorlar. Bırakın derneklere verilecek paraları, artık karınlarını doyuracak simit veya ekmek paraları bile yok... Minibüse binmek artık onlar için lüks. Vatandaşın halini artık görün. Bizlere karşı artık daha duyarlı olun... ¥ Bir vatandaş - İSTANBUL Tükenişim gözyaşlarım... İnsanları, hayvanları seven; Türkiye aşığı, dürüst, namuslu ve onurlu yaşamayı kendine görev bilen bir vatandaşım. Canımdan çok sevdiğim, onlar için ölüme bile severek gideceğim yavrularımla, üzülerek ve ağlayarak söylüyorum. Bir çılgınlık yapmaktan korkuyorum. Çok sevdiğim, severek okuduğum gazetem Türkiye dahil basın bizi manşet yapacak. Belki de bir babanın cinneti, vahşeti diyecekler... Birçok kişi ardımdan beddua bile edebilir. Beni bir cani, bir katil olarak görecekler belki de... Durun!.. Hemen beni asmayın, beddua etmeyin, hemen ceza kesmeyin... Öyle bir çıkmaza girdim ki, tüm hayatım, çocuklarımın geleceği mahvoldu. Ekmeğimi aldılar. Beni öldürmediler ama, kollarımı, ayaklarımı, gözlerimi aldılar. Çok yalvardım, çok mücadele ettim. Dokunmayın ekmeğime, dokunmayın çocuklarıma, dokunmayın geleceğime, dokunmayın yavrularımın tahsiline, eğitimine dedim; ama dinlemediler. Her şeyimi aldılar. Ama onurumu, şerefimi alamadılar. Beni öldürdüler ama içimdeki evlat sevgisini alamadılar. Ekmeğimi aldılar, aç bıraktılar ama Allahımın verdiği suyu, yol kenarlarındaki otları yedik; tam 5 yıldır gözyaşımla besledim çocuklarımı... Faiz denen zalim oklarını ailemin üzerine attılar, siper ettim vücudumu, delik deşik ettiler beni. Kollarımı, kanatlarımı açıp ailemi, yavrularımı korudum. Tüm bu acımasızlığa rağmen, bir lokma ekmek bulunca onlara yetiştirdim. Bacaklarımda takatim kalmadı, gücüm bitti; ama sürünerek gittim, ekmek buldum, çocuklarım açlıktan ölmesin diye çırpındım. Öyle zalim bir ortama düştüm ki, artık bittim, tükendim, yıkıldım... Neden faize bulaştım? Çünkü mecburdum; iki çocuğum hastaydı, özürlüydü. Onları yaşatmak, onları kurtarmak için mecburdum. Fakirdim, param yetmedi. Bankalardan, eşten, dosttan topladım. Türkiye'nin istikrarsız düzeni, faizin, dövizin çıkışı beni yedi bitirdi. 30 bin Mark borcum vardı. 5 yıldır ödüyorum, ama hâlâ 20 bin Mark duruyor. Aylık 750 milyona varan faizleri var. Maaşımı, alın terimi, eşimin evlere gidip yaptığı temizlik karşılığı aldığı kazancını elimizden aldılar. Çocuklarımın ekmeğini, tahsilini, geleceğini, kısacası canımızı aldılar... Sabahlara kadar ağlıyorum, çaresizim. Gitmediğim, yazmadığım yer kalmadı. Hiçbir sonuç yok. Alın terimle, namusumla geriye ödenmek üzere faizsiz borç verilse... Maaşımla öderim, gece-gündüz çalışır öderim. Yavrularım kurtulsun, onların ekmeği, geleceği kurtulsun. Masum yüzlerine tatlı tebessüm gelsin, toplum içinde başları öne eğilmesin... ¥ İsmi Mahfuz bir okuyucu

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.