Mevcut SSK Hastanelerinin bu kapasiteyle SSK'lı hastalara yetmediği herkesin bildiği bir şey. Bunun sonucu olarak da randevu alınamıyor, ameliyatlar aylar, hatta yıllar sonrasına atılıyor... Parası olan hak sahipleri zaten bu eziyeti çekmemek için peşinen parasını ödeyip özel sağlık kurumlarını tercih ediyor. Maddi imkanı olmayan hastalar da bu çileye katlanıyor, ama yine de arzu edilen tedavi sağlanamıyor. Ülkedeki insanların yarısı bu az sayıdaki sağlık kuruluşlarına gitmeye mahkum edilirse, sonucun farklı olmasını beklememek lazım. Yapılacak tek şey, SSK'lı hastalara da diğer hastanelere gitme imkanının getirilmesi. Sağlık Bakanı Osman Durmuş, "Maliye kaynak aktarırsa, serbest sevk sistemiyle SSK'lı hastalar istedikleri hastanede tedavi olabilecek" demiş. Eğer bu sağlanırsa büyük bir hizmet yapılmış olur. Zaten Sağlık Bakanı Osman Durmuş ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın görevleri vatandaşı rahatlatmak, onlara en iyi hizmeti götürmek değil mi? Bu hayırlı işte işbirliğine gidilse, Maliye Bakanı'nın da gereken kolaylığı göstereceğinden eminiz. Ülke insanının yarısını rahatlamak hükümetin en güzel ve en büyük icraatı olacaktır. Yeterince sesleri çııkmayan, ama büyük bir ıstırap çeken 36 milyon insan onlardan bu hizmeti bekliyor, hem de acilen... Kayseri'den yazan okuyucumuz Mithat Baykan'ın anlattıkları her gün yaşanan sıradan olaylar oldu. "Ben bir işçi emeklisiyim, 250 milyon maaş alıyorum. 3 ay kadar önce eşim düşüp kolunu incitti. Doktora gittik. Malum olduğu üzere SSK Dispanserinde fazla ilgilenmezler, ilaç yazıp geçiştirirler. Öyle de oldu, tatmin olmadık tabii. Doktorun özel muayenehanesine gittik, bizi MR film çekimine gönderdi. Ezilme, lif kopma teşhisi kondu. İlaçla tedavi netice vermedi. Doktora rica ettik, bizi Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesine gönderdi. fizik tedavi uygulanacağı, bu netice vermezse ameliyat yapılacağı söylendi. Bu defa da SSK, 'bizim dispanserde Fizik Tedavi bölümü var, fakülteye havale yapmayız' karşılığını verdi. Biz de numara alıp muayene olduk. Fizik tedavi gerektiğini söylediler. Ama randevu vermiyorlar, Ağustos 2002'ye kadar dolu imiş. Fakülteye sevk de vermiyorlar, başhekimin emri varmış... Peki ne olacak, diye sordum; 'o sizin sorununuz' dediler... Peki şimdi biz ne yapalım? Eşim bir iş yapamıyor. Sayın Yaşar Okuyan, artık kalıcı çözümlerin zamanı gelmedi mi?" Bu ve benzeri şikayetler azalacağına gittikçe artıyor... Belirsizlik büyük zarar veriyor Artık her platformda ülkedeki belirsizlik konuşuluyor. Başbakan'ın rahatsızlığı, bazı politikacılarda bulunan kararsızlık, büyük problemlerle boğuşan ülkemizi adeta rotasız bıraktı. Sanki azgın dalgaları bulunan bir okyanusta yüzen dümensiz bir gemi gibiyiz. Zaten Cumhurbaşkanı'nın önayak olduğu zirve de bu ihtiyaçtan doğdu. Artık birilerinin inisiyatif kullanması gerektiğini herkes seslendiriyor. Türkiye'nin çözüm bekleyen onca problemi varken, çark adeta birkaç kişi yüzünden durmuş vaziyette. Kimse önünü göremiyor. Yarın ne olacağını kimse kestiremiyor. Böyle bir ortamda istihdama yönelik yatırımların olmayacağını herkes biliyor. Faiz, döviz sarmalının da bu belirsiz ve güvensiz ortamından beslendiğini bilmeyen yok. İnsanlarımız da inim inim inliyor, tabir yerinde ise, ayakta durmayı başaranlar da son atımlık barutlarını kullanıyor. Yeni bir sarsıntının ülkeye vereceği zararı da kimse hayal bile etmek istemiyor. Hazır, herkes seçimi, yeni hükümet modellerini de tartışmaya başlamış iken, bu inat neden? Bu belirsizliğin ülkeye yüklediği fatura her saat kabarmakta. Neden bulutları dağıtacak bir karar alınmıyor? Ülkeyi yönetecek insan mı yok? Her vesileyle kahramanlığından, zekiliğinden, çalışkanlığından sözettiğiniz 65 milyon insandan, bu ülkeyi yönetmeye layık, sizlerden başka kimse yok mu? Gidilecek yol Ülkemizde şu günlerde siyaset her zamankinden daha aktif bir şekilde konuşuluyor. Bütün parti liderleri bir konu üzerinden siyaset yapıyor; "Abdullah Öcalan idam edilsin mi edilmesin mi, AB mi, Abdullah Öcalan mı, erken seçim olsun mu olmasın mı?.." Gideceğimiz yeri bilmiyorsak, vardığımız yerin ne önemi var? Seçim kanunları düzelmedikten sonra seçim olması neyi farkettirir? Sadece beşyüzelli milletvekilini Meclis'te daha fazla çoğaltmak mı? Bu konularyda hep aynı yüzler konuşuyor. Bizim liderlerimiz neden böyle birbirleriyle polemiğe giriyorlar? Oysa bu konularda vakit geçirmeleri abes oluyor. Boşa geçmiş yılların hesabını bir elli yıl sonra nasıl verecekler? Tarihte yaşanan hatalar olarak mı, her zamanki gibi... Liderlerimizin, bizim ekonomimizi, bizim içimizden biri olarak konuşmaları gerekmiyor mu? İç ve dış borcumuz her geçen gün artıyor. Yaşanan krizin etkisiyle milyonlarca insanımız gencimiz işsiz kaldı, birçok işyeri kapatıldı. Neden geniş vizyondan düşünmüyorlar? Türkiye'de siyaset yıllık, aylık değil, günlük siyaset yapılıyor. Mevcut hükümetin kararsızlığından birçok yatırımcı işadamımız ve gencimiz ülkemizden gitti. Yatırımlar hâlâ bürokratik engellere takılıyor, böyle bir niyyeti olanlar kara kara düşünür oldu.. Halka hizmet sloganını çok duyduk ve okuduk. Ama artık sloganlarla karın doymuyor. Artık çalışan ve millet adına iş yaptığının bilincinde olan yöneticilere ihtiyaç var. Kendi dar çevrelerine ve ahbaplarına devlet imkanlarını peşkeş çekenler süratle tasviye edilmelidir. Artık bakan ve benzeri devlet ricalinin de vatandaştan farklarının olmadığı anlaşılmalı, debdebeli karşılama, uğurlama ve törenlere son verilmelidir. Gösteriş yerine enerjiler hizmet için harcanmalı. Halktan kopuk olan yönetici, politikacı ve bürokratlar Artık halkını gönülden seven, halkla iç içe, gönül gönüle olan yöneticiler gelmeli. Gençlerimize yeniden güven verilmeli, topyekun yeni bir başlangıç yapmalıyız. > Sevim Kaya - İZMİR Nedir bu adaletsizlik? Bu memlekette namuslu, vergisini veren, devletine-milletine sadık vatandaşlara hayat hakkı yok mu? Benim derdim çöp vergisi. Bu vergi çıktığı günden beri tıkır tıkır ödüyorum. Ancak bunca senedir, hâlâ kayıtsız olan bir sürü insan var. Hâlâ çöp vergisini ödememiş olanlar var, onlar da bizi enayi olarak görüyor. Ben bir devlet memuruyum. Bir esnaf arkadaşım anlattı; kendisi tuhafiyeci, 19 milyon çöp vergisi olarak yatırmış. Onun bitişiğinde bakkal var, o da 11 milyon vermiş. Şimdi soruyorum; bakkaldan mı, tuhafiyeciden mi, kasaptan mı, lokantadan mı ya da çay salonundan mı daha çok çöp çıkar? Nedir bu adaletsizlik? > İsmi Mahfuz