Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na; Yenimahalle, Macunköy'de 42160-6 parselde, 337 metrekare yüzölçümünde, tapulu, imarlı, hisseli bir arsamız vardı. ("Vardı" dedim, çünkü 1974'te alınan bu arsa, haberimiz olmadan satılmış.) Biz, bu arsayı, bazı ekonomik sebeplerden dolayı, 1999 senesinden beri satmaya çalışıyorduk. 22.01.2002 tarihinde müşteri bulduk. Fakat satmaya çalıştığımız arsamızı tapudan bulamadık. (Yenimahalle Tapu Müdürlüğü'nden öyle söylediler.) Alan kişinin kim olduğundan emin olmak için, tapudaki memura sorduğumuzda, satışın "Ankara Büyükşehir Belediyesi" tarafından "cebren" yapıldığını öğrendik. Bu satışı yapanlara ve yetkililere sormak istiyorum: 1. Satışın yapıldığına dair gönderilen tebligat, neden 20 seneden fazladır ikamet etmekte olduğumuz Altındağ'daki adresimize değil de, akrabalarımızın dahi bulunmadığı Dikmen-Sokullu Caddesi'ne yapılıyor? (Üşenmeyip, 1997'nin telefon rehberine baktım, Dikmen'de soyadımızın benzerini de bulamadım.) 2. Arsanın satış bedeli olarak gösterilen tutar; hissedarların, satıştan ne zaman haberdar olacağı belli olmadığı ve yasal faiz uygulaması bulunduğu halde, neden 18.08.2000'de bir banka şubesine faizsiz olarak bloke ediliyor. Yoksa belediye veya diğer resmi kurumlar 17 ay sonra tahsil edecekleri bir alacaktan 1 kuruş dahi faiz almazlar mı? Yoksa bu satıştaki mağduriyetimizin bedelini de mi ahirette alacağız? > Hasan Bağcı - ANKARA Bizleri daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Milli Eğitim Bakanlığı'na; Ben, Mesleki Eğitim Fakültesi mezunuyum. Bakanlığın 2001 yılında yaptığı atamalarda yerleştirilmedik. 7 Kasım 2001 tarihinde yapılan atamada, yeni mezunlar dururken, emekli olanlar atandı. Bir yanda kamu personeli emekli edilmeye çalışılırken, bir diğer yanda emeklileri yeniden işe almak nasıl bir mantıktır? Ben ve benim gibi devletten iş bekleyenler, bu durumu bize yapılmış bir hakaret olarak algılıyoruz. Bu ülkede benim gibi, mezun olmuş iş bekleyen çok sayıda öğretmen var. Milli Eğitim Bakanlığı da, bir yanda eğitimi iyileştireceğini söylerken, öbür yanda bizi görmezden geliyor. Yetkililerin bizlere karşı biraz daha duyarlı olmalarını ve yazılanları okuyup harekete geçmelerini bekliyoruz. > Başak Tuğrul - İZMİR YÖK, bu kadar kolay harcamamalı! Küçük üniversitelerden büyük şehirlere doktora yapmak için YÖK tarafından (35. Maddeye göre) gönderilen Araştırma Görevlileri, ihtisasa başlamadan önce bağlı bulundukları üniversitelerle bir sözleşme imzalarlar. Bu sözleşmeye göre, doktora ihtisasında başarısız olunduğu takdirde, bunların görevlerine son veriliyor ve kefalet senedinde bulunan yüklü miktardakı parayı da YÖK'e ödemeye mahkum ediliyorlar. Çoğu dar gelirli ve aile geçindirmek zorunda olan bu kişiler zor şartlar altında ihtisaslarına devam ediyorlar. Elden olmayan sebepler yüzünden bir kısmının, dil sınavından dolayı kaydı silindi, ya da silinmek üzere. Bazıları da doktora yeterlilik sınavını başaramadı. Bu kişiler başka üniversitelerde bulundukları için farklı muamelelere tabi tutulabiliyorlar. Bine yakın araştırma görevlisi mağdur olmuş veya olmak üzere... YÖK Başkanlığı, insan harcamanın bedelini çok iyi bilir. Bunların aileleri de mağdur olacak. Bunların özel şartları gözönüne alınarak; Yabancı Dil ve Doktora Yeterlilik Sınavlarından ek bir hak verilemez mi? Bilim adamları kolay yetişmiyor, ülkemize de, onlara da yazık olacak...