Tek çare, özümüze ve manevi değerlerimize geri dönmek

A -
A +

Ben, annemin ve babamın yüksek karakterleriyle huzur içinde büyüdüm. Babam, eşrefi mahlukat olarak yaratıldığımızı vurgular, şükreder, ibadet eder, bir başkasını incitmekten son derece korkardı. 71 yıl evvel babamızı kaybettiğimizde, annem 6 çocuğuyla baş başa kaldı. Ağabeyim İstanbul'da fakülteye yeni başlamış, ben de ilkokulda idim. Babam ilkokul öğretmeni emeklisi idi. Annemin, pek az emekli maaşıyla 6 çocuğunu okutup, en iyi şekilde yetiştirmek için nasıl didindiğini unutamam. Sıkıntılarını bize hiç hissettirmezdi. Yemek yapmak için tencereye pek hesaplayarak koyduğu bir kaşık yağın da yarısını geri alışını görür, çocuk yüreğimle onun tasarruftaki özenini gizlice alkışlardım. Gerçi ben de, onun; arkadaşları okulda yerken canı çeker, diyerek, leblebi almam için verdiği bir-iki kuruşa, seyyar kitap satıcısından "Battal Gazi" gibi kahramanlık hikayelerini almayı tercih ederdim. Demek ki, nefis çocukken eğitiliyor, onu faydalı yollara sevk ne güzeldir... Annem, azıcık geliriyle, en sağlıklı şekilde beslenmemizi de ihmal etmezdi. Güzden kış hazırlıklarına başlardı. Bütün kış yiyeceğimiz yufka ekmeği, kara üzüm pekmezi, üzüm, dut, kayısı kuruları, kışlık elma, üzüm ve armutların kilerimize yerleştirilmesi, onun severek yaptığı işlerdi. Bugünkü nesilden daha sağlıklı beslenirdik. İşte bizim imana dayalı kültürümüzün eseri analarımız ve aile yapımız böyle idi. Ne yazık ki, bugün işlenen zulümler, çirkinlikler, hatta terör olayları, asla bu asil milletin eseri olamaz. Asırlardır aramıza sızan Bizans virüsünün doğurduğu hastalıklardan kurtulmanın çaresi; bir zamanlar Bizans'ı dize getiren manevi yapımızla hücuma geçmektir. Yavuz Selim Han, 5-6 yaşlarında Amasya'da sarayın bahçesinde, ok atma talimi yapıyor. Bunu gören babası Bayezid Han, oğluna sarılır; "Allah gücüne güç katsın, ama niçin yalnızsın?" diye sorar. Küçük Selim gözlerini hayretle açar; "Yalnız değilim ki, Allahü teala her yerde vardır" cevabını verir. Bayezid Han; "ok talimi için küçük değil misin" diye sorar. Küçük Selim; "Hayır, insan ömrü her şeyi öğrenmeye yetecek kadar uzun değildir. Öğrenmek isteyen küçük yaşta başlamalıdır" cevabını verir. Sultan iyice şaşırır, "Bunları sana kim öğretiyor?" diye sorar. "Annem Gülbahar Hatun ile Hoca Muhyittin Efendi" cevabını alır. İşte din yolunda, bir ulu dava aşkıyla; gayreti, edebi, azmi, yiğitliği yüreklere aşılayan analarımızı devamlı yâd edelim. "Cennet Anaların ayakları altındadır" düsturuyla, imanlı, edepli, kadına en üstün değeri veren inançlı kültürümüzün değerini bilip, dünyaya sunamazsak; "vahşi batı"nın çırılçıplak kadınları, ülkemizde gösteri yaparak, bize kadına özgürlüğün anlamını böyle sunarlar, böyle ders vermeye kalkarlar. Birkaç hafta önce gazetemizde gördüğüm bir haberle tüylerim ürpermişti. Baba, öz evladını öldürüyor ve feryat ediyordu; "on beş yıldır oğlum her gece evine alkollü geliyor, eşini dövüyor. Dün gece sabaha karşı oğlum yine sarhoş geldi, eşini dövüp kıyametler koparınca, ben dayanamadım, üst kattan inip kendisini bıçakladım..." Dert büyük... Yazlığa gittiğimde gezinirken gördüğüm şu manzarayı da ibreti âlem için aktarmak istiyorum... Bir bahçede, anne-baba çerezle bira içerek keyif ediyorlar, yanlarında 7-8 yaşlarındaki çocukları var. Çocuk, onların dalgınlıklarından faydalanarak, kadehlerdeki birayı gizlice yudumluyor. Anne-baba bu halden o kadar mutlular ki, birbirlerine bakıp gülümsüyorlar, "bak, çocuğumuz büyüdü, o da bira içiyor" diye seviniyorlar. Bilmem o çocuk ileride ne olacak? Opr. Dr. E. İlhan Olgay Ne olacak bu gençlerin hali? Milli Eğitim Bakanlığı'na; Bizim gibi bütün anne-babalar bu sıralar çok dertli, bizar olduk, çaresiz kaldık... Lise son sınıfta olan çocuklarımız, Nisan'ın ilk haftasında YGS imtihanına girdiler. Bu çocukların halini bir görseniz; kimi ağlıyor, kimi isyan ediyor. Çocuklar yarış atı gibi, sabah okula, öğleden sonra dershaneye gidiyor, dur durak yok; okulda, dershanede kafalar şişiyor, ders çalışamıyor. Stres, karşı gelmeler, her türlü isyan... Ne yapacağımızı bilemiyoruz, hep alttan alıyoruz. Okul, Milli Eğitimin kararıyla izin vermiyor, hastaneler de rapor vermiyor, iki arada kaldık. Okulla görüşüyoruz, "bize verilen emir bu" diyor, topu bakanlığa atıyor... Bizler bu gençleri nasıl çalıştıracağız, imtihana nasıl hazırlayacağız? Aşağı baksan sakal, yukarı baksan bıyık, gel de çık işin içinden. Yetkililerden bütün veliler adına yardım istiyoruz. Lütfen bu probleme bir çözüm bulur. Gençlerin ruh sağlıkları bozulacak, aileler perişan olacak; buna daha fazla seyirci kalmayın... Nurettin Gün Zam değil, özlük haklarımızı istiyoruz Bütün kurumlar zam aldı. Polis, en son 10 Nisan'da müjde bekliyordu, özlük hakları düzelecek diye. O da boş çıktı. Her 10 Nisan'da zaten İçişleri Bakanlarımız'ın verdiği sözler vardı. Neden bizim özlük haklarımız verilmiyor? İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Plan Bütçe Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve Sayın Başbakanımıza mail göndermekten bıktık. Polis memurları zam istemiyor, polis memurları seyyanen zam istemiyor, polis memurları sadece özlük haklarının düzeltilmesini istiyor. Özlük haklarımızla ilgili yasa tasarısı Meclis'te hazır bekliyor. Lütfen bu işi çözün artık... Bir Grup Polis Memuru > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.