Bilgilenme, öğrenme ve eğlenme amacının dışına taşan televizyon seyretme süresi, insan hayatının dokuz yılını işgal etmektedir. Yapılan araştırmalar, ülkemizin ABD'den sonra en çok TV izleyen ikinci ülke olduğunu göstermektedir. Şiddet, pornografi ve manipülatif görüntülerin çokça kullanıldığı televizyon programları, bir süre sonra "kolik"lik oluşturmakta, insanlar televizyonun esiri haline dönüşmekte, TV kumandası, insana egemen olmaktadır. Bu duruma dikkat çekmek ve televizyon seyretmenin dışında bir hayatın da olduğunu hatırlatmak amacıyla, 1995 yılından bu yana, bütün dünyada nisan ayının son haftasında, televizyonlar kapatılıyor, hayatın penceresi açılıyor. Tüketiciler Birliği'nin girişimiyle 2002 yılından bu yana ülkemizde de gerçekleştirilen "TV'yi Kapat Hayatı Aç!" kampanyası, bu yıl 21/27 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Bu yılki kampanya çerçevesinde, TV'nin olmadığı bir hafta boyunca; dost meclislerinde birbirimize şiirler okuduk, spor yaptık, yarının sivil toplum insanı çocuklarımızla sivil toplum örgütlerine ziyarete giderek, çocuklarımıza sivil toplum çalışmalarını tanıttık, akrabalarımıza, dostlarımıza "bir maniniz yoksa bu akşam size oturmaya geleceğiz" diyerek kapılarını çalıp uzun ve keyifli sohbetler yaptık. Yaşlılarımızın ellerini öpüp hayır dualarını almak için Darülacezeyi ziyaret ettik, piknik yaptık... Televizyonun insan hayatını ele geçirmesi, insanın kendi hayatını yaşamak yerine, hayata seyirci kalması olgusuna karşı, bu kampanya toplu bir tepki ve uyarı eylemidir. * Hatice Saadet Kalyoncu (Turn Off TV/Türkiye Koordinatörü) >> Kültürel mirasımıza sahip çıkıyoruz Diyarbakır surlarından çıktığımız yolculuğumuzda, Hasankeyf'ten seslendik Zeugma'ya, Allianoi'ye, Kapadokya'ya, İstanbul surlarına ve sayamadığımız diğer kültürel miraslarımıza... Atalarımıza olan saygımızı ve sadakatimizi hayata geçirmenin belki de en anlamlı şekli, onların bize bıraktıkları mirası korumaktır. Tarih, bize bırakılan bir mirastır ve bu mirası biz de bizden sonrakilere devretmek için bir şeyler yapmalıyız. Biz bu yolculuğa başlamadan önce ortak ses olmak istedik ve tarihin, yani atalarımızın ortak olduğunu göstermek istedik. Bunda haklı olduğumuzu hep birlikte bir kez daha gördük; Doğu-Batı, Kuzey-Güney demeden, ortak bir ses oluşturarak.. Hep beraber başladığımız bu yolculukta omuz omuza verdik, sırt sırta verdik yılmadık. Günümüze kadar ulaşan miraslarımızı devretmeliydik bizden sonrakilere. Bir ses, bir yürek oldukça; bu yolculuk hep devam edecek ve miraslarımızı bizden sonrakilere devredeceğiz. Gençler atalarına sahip çıkıyor ve yaşatmaya devam ediyor. Atalarımızın izlerini yok etmemek için bizlere kadar ulaşan bu mirasa sahipleniyor ve kararlı adımlarla yola devam ediyoruz. * Abdurrahim Algün >> Ülkeyi açık kütüphane yapalım Amerika'da yeni bir moda çıkmış: Birtakım meçhul kişiler, kamuya açık yerlere birtakım kitaplar bırakıyorlarmış. Diyelim bir parka gidip bir banka oturuyorsun, bankta bir kitapla karşılaşıyorsun. Mahallede yaşayan birçok kadının ortaklaşa kullandığı "çamaşır yıkama merkezi"ne gidiyorsun, makinelerden birinin üstünde bir kitap. Trene biniyorsun, aa, koltuğunda bir kitap bulunuyor. Marketten alışveriş yaparken elini atıyorsun, birisi bisküvi paketleriyle cips paketlerinin arasına bir kitap yerleştirmiş... Define bulmak gibi! Roman, siir, öykü, deneme, artık bahtına ne çıkarsa... Bu moda İtalya'da ve Fransa'da da yayılmakta. Kitabı bedava bırakan kişi kimliğini gizli tutuyor. Tek ricası var, siz de okuduktan sonra buna benzer bir yere bırakın da başkaları da yararlansınlar. Aynı uygulama Türkbükü'nde de başlamış. Türkbükü'ndeyim, bir baktım, yattığım yerde bir kitap var.. "Biri unutmuş" derken, kapağını açıp içine bakınca, beni şaşırtan şu yazıyı gördüm; "Ben bu kitabı severek okudum. Ve bitirdiğim yerde bırakıyorum. Sizin de seveceğinize eminim. Severseniz okuyun, sevmezseniz aynen bulduğunuz yerde bırakın." Meğerse bu yeni âdetmiş... Amaçları tüm dünyayı bir kütüphaneye çevirmek! Cafede, otel lobisinde, sinemada kitap bulursanız, şaşırmayın hemen içine bakın, book crossing olabilir... Bir yerden biz de başlayalım... * Nilgün Kaleli Çiçek