Eğitimli, sabırlı dediğimiz, memleketimin aydın bir doktor evladı, elindeki unvanın gücü ile kendisinden beklenenin tam tersi bir davranış sergiliyor. Ne hisseder, kime güvenirsiniz? Hastasınız ve bir vatandaş olarak vergisini kuruşuna kadar ödemenin huzuru içinde, yine devletin size sağladığı haklardan yararlanmak için Güngören SSK Hastanesi'nin yolunu tutup, doktora gidiyorsunuz. Sıraya girip bekliyorsunuz. O esnada yanınızdaki kapı açılıyor ve bir hastabakıcı karşınızda beliriyor. Derken kapı aniden kapanıyor; hem de parmağınızın üstüne. Kazadır, kasıt aranmaz. Ama sebep olandan da "özür" gibi, "geçmiş olsun" gibi bir tepki bekliyor insan... Ama nerede? Aksine, SSK hastanelerine gitmişseniz ve başınıza böyle bir durum gelmişse, "Ne olacak parmak kopmadı ya" cevabını alacağınıza kendinizi şartlandırmanız gerekiyor. Bir hastanede olduğunuza bakmadan çözümü de kendiniz üretmelisiniz. Belki küçük bir işlemle (buz, kolonya vs) parmağınızın şişmesi, tırnağınızın düşmesi önlenir düşüncesiyle "acil"e gidersiniz. Ama boş acilde yüzünüze bakan yok. Ortopedi'ye sevk... "Boş mu versem acaba" diyorsunuz, zira KBB'den aldığınız sıra numaranız geçecek. Yanınızdaki arkadaşınızın ısrarı ile yılmayıp Ortopedi'ye gidiyorsunuz. Görevli doktor önce bekletiyor ki sohbeti bitsin, ardından sorgu sual. Ama yan tarafta pansuman odasını gördüğünüz için de rahatlıyorsunuz, "nasıl olsa orada küçük bir işlem yaparlar" diye. Sonuç; kağıtlar dolduruluyor, yan odaya geçin deniyor. Mutlu oluyorsunuz, çünkü parmağınıza bakılacak. Oradaki görevli de yazılanları okuyor, o da bir şeyler yazıyor ve cevap açık ve net; "Vakıf Gureba Hastanesi'ne sevk edildiniz". Güldük ağlanacak halimize yazık günah devletime deyip, KBB'deki muayenenizin yolunu tutuyorsunuz. Tekrar karşılaştığınız görevli vicdan azabından olsa gerek, sizi geçen sıranıza rağmen muayene odasına alıyor. Sinirleriniz bozuk. İçerideki doktor "ne oldu" diye soruyor. Olanları anlatıyorsunuz ve memleketimin aydın doktoru cevap veriyor: -Öpeyim de geçsin... Burada günde kaç kişiye bakılıyor biliyor musun? Asgari nezaketin gereği olan "siz" diye bir üslup yok, özür yok, çözüm yok. Laubali, kendini bilmez bir doktora emek verilmiş onca yılının boşa gidişini üzüntü ile seyrediyorsunuz. "Öpeyim de geçsin"in cevabını siz verin... Bazılarını katil, bazılarını mahkemelik, bazılarını da ezik, mahcup eden bu düşüncesizce lafların asıl cevabı nedir? Bu arada, o üzüntü ve sıkıntı içinde doktorun kulağınıza baktığını arkadaşımdan, parmağınız için de bir pomat yazdığını eczaneden öğreniyorsunuz Teşekkürler Doktor Bey!!! > SSK'lı bir bayan - İSTANBUL Ne hale geldik!.. Yaşım 70'i geçti. Ama Allah'a şükür, sıhhatım iyi ve kendimi dinç hissediyorum. Fırsat buldukça emekliliğimin tadını çıkarıyor, şairin "Bu şehr-i İstanbul ki, bi mislü behadır / Yek semtine cümle acem mülkü fedadır" dediği güzel İstanbul'u karış karış geziyorum. Bütün tahribatlarımıza rağmen, bu muhteşem şehrin güzelliklerine doyamıyorum. Dar bütçemle ancak İETT otobüslerine binebiliyorum. Çok gezdiğim için, haliyle birçok garipliğe de şahit oluyorum. Ama bazı gençlerin hali beni kara kara düşündürüyor. Teyplerini almışlar, kulaklığı takmış, saatlerce kendilerinden geçmiş, uyuşmuş bir şekilde kalıyorlar. Bazı otobüslerde cep telefonu kullanılmaması ikazları olmasına rağmen, umursamaz bir şekilde telefon görüşmesi yapanlar, yüksek sesle kahkaha atanlar, kendi aralarında bağırarak seviyesiz espriler yapanlar, daha neler neler... Hele bazılarının biz yaşlılara yer vermemek için zoraki uyuyor numarası yapmaları... Bu gençlik mi bizi temsil edecek, kalkındıracak. Bunlar mı bizim istikbalimiz!.. > İsmi mahfuz - İSTANBUL