Trafik olgusu, fakir-zengin her kesimin kangren olmuş ortak problemidir. Kazalarla, maddi kayıpların yanında can kaybının da çok olması bu problemi çözmeyi daha da acil hale getirmektedir. Kesinlikle çözüm vardır ve çözüm bulacak siyasi kadrolar halk nezdinde semeresini görecektir. Şehir içi ve şehirler arası trafik çilesinden müşteki olmayan tek vatandaş bulunmamaktadır. Her gün yeni araçların trafiğe çıkması, alkol, uykusuzluk, dikkatsizlik ve kurallara uymama gibi sebeplerle oluşan üzüntülü vakalar günden güne artmaktadır. Yetkililerin bu kanayan yaraya ne zaman neşter vuracaklarını hepimiz merak etmekteyiz. Yakın zamanda, Ümraniye-Libadiye güzergahından Göztepe Kavşağına doğru eşimle giderken, kaza geçirmiş genç bir bayanın yerde kıvranmasına şahit olduk. Geciken ambulans ve artan feveranlar sebebiyle derin üzüntülere gark olduk. Trafik tıkandığı için içinde bulunduğumuz taksi bir müddet bekledi, ileride yine kaza olmuş, orada da bekledik... Benzer vakalar ve manzaralar bizler için sıradanlaştı. Belediyelerin raylı sisteme yönelmeleri, toplu taşımaya önem vermeleri güzel gelişmeler. Ama bu çile daha ne kadar devam edecek? Bu problemleri çözmek siyasi iktidarların görevidir. Yetkililer bunun için daha çok kafa yormalı, bütün seçenekleri masaya yatırmalılar. Bir vatandaş olarak ben de bazı önerilerde bulunmak istiyorum, umarım çözüm için katkı olur: 1. Geçici süreler dışında her plaka kendi ilinde trafiğe çıkmalı. Büyük şehirlerde tek ve çift plakalı araçlar ayrı günlerde trafiğe çıkmalı. 2. Yeni plaka, akaryakıt sarfiyatı için caydırıcı tedbirler alınmalı, gerekirse motorlu araçların vergileri arttırılmalıdır. 3. Yerleşim yerlerinde ve şehirler arası ulaşımda toplu taşıma araçları devreye konmalı, raylı sistemler ve deniz taşımacılığı hızla çoğaltılmalıdır. Raylı sistem için gerekirse Arap sermayesi devreye sokulmalıdır. 4. Trafik denetlemeleri 24 saat aralıksız yapılmalı ve bazı cezalar daha çok caydırıcı olmalı. Başka tedbirler de ilave edilebilir, ama yetkililer ellerini çabuk tutmalıdır... Necdet Akman >> Sözleşmeliler kadro ve tayin hakkı bekliyor 4/B'li Sözleşmeli Personele kadro verin. Tayin hakkımız neden yok? Tayin hakkımızın olmaması, ailemizden eşimizden hatta çocuklarımızdan ayrı olmamıza sebep oluyor. Artık yeter diyoruz! Tayin hakkımızı istiyoruz. Bizimle birlikte işe başlayan ve aynı görevi sürdüren, hatta kıdem ve mevkice bizlerden daha düşük memurlar bile istediği zaman yer değiştirebiliyorken, biz neden mahkum ediliyoruz? Görevde yükselemiyoruz sebebi nedir? Canımızı dişimize takarak, 657'ye tabi kadrolu statüsündeki arkadaşlar ile aynı görevi icra etmemize rağmen, onlara başarı olarak görevde yükselme veriyorsunuz da; 4/b'li Sözleşmeli Personele ne veriyorsunuz? Özlük hakkımız neden yok? Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olan bir diğer konu da, özlük haklarımız. Yola, ölüme, doğuma gitmelerde neden 657. Maddenin kadrolusu ve 657. Maddenin üvey evladı 4/b ayrımı yapıyorsunuz? Kadrolular bu ülkenin evladı da, biz değil miyiz? Bu adaletsizlik ve ayrımcılığın derhal ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz Artık biz de kadro istiyoruz! Bu ülkede aynı kanunların maddeleri arasında eşitsizlik ve ayrım olduğu sürece, demokratik bir ülkede yaşıyoruz diyemeyiz! İdarecinin keyfine, siyasetçinin eline kalmak istemiyoruz? Bizi insan yerine koymayan, lise mezunu Müdür Vekillerinin elinde fabrika işçisi gibi çalışmak istemiyoruz. Biz üniversiteliler, çoğu sözleşmeli arkadaşlarımızın yaptığı gibi; çaycılık, müdür odalarına servis, sicil notumuzu yüksek tutmak için müdürlerin omuzlarına masaj yapmak için okumadık.! Sitem ediyoruz, Ankara'dan değil, halkın içine girerek halkı yönetin! Diyanet'te çalışan bir grup sözleşmeli >> İşsiz gençlere nedir bu yaptığınız? Sokakta boş gezen gençlere soruyorum, "efendim ben öğretmen yetiştiren fakülteyi bitirdim, Kamu Personeli Seçme Sınavını kazanamadım. Atamam yapılmıyor" cevabını alıyorum. Bir başkasına soruyorum, "Efendim ben sağlık okulunu bitirdim, KPSS'den yeterli puan alamadım, boşta kaldım. Her sene imtihana giriyorum, yeni mezunlar daha yüksek puan alıyor, bizim bilgiler biraz eskidi, yeterli puanı alamıyoruz" cevabını alıyorum. Gördüğüm her işsiz gençten buna benzer cevaplar alıyorum. Bu durumda bir terslik yok mu? Bunları mezun eden okullara, verilen diplomalara güvenmiyor musunuz? Bunların bir hükmü yok mu? Yıllarca okudukları okulların verdiği belgeler geçersiz de, sizin birkaç saat içinde yaptığınız imtihan mı belirleyici? Gençlerimize bu eziyeti yapmayın. İş vermiyorsunuz bari oyalamayın, onurlarıyla oynamayın... Ahmet Dumlu-ERZİNCAN