Trafik nasıl düzelir?

A -
A +

Türkiye'de yöneticilerin, işlerinin ehli oldukları söylenemez. Zaten işlerin düzgün gitmemesi de bu yüzdendir. Trafikte de her yıl çok insanımız hayatını kaybetmekte, milli servet heba olmaktadır. Hatta bu tahribat neredeyse bir savaş kadar tahripkâr olmaktadır. İç düşman, dış düşman der, tedbirler için kara kara düşünürüz, ama bu kadar zarar veren bir trafik için kafa yormayız. Bir genelge yayınlandı; rüşveti önlemek maksadını taşıyormuş; buna göre trafik polisi ceza yazarken her araca bizzat gidecek, sürücüler polisin arabasına gelmeyecek. Nazik olunması, kontrollerin tıpkı Avrupa'da olduğu gibi yapılması isteniyor. Buna biz de katılıyoruz, nazik olmalı, vatandaşa iyi davranmalı. Ancak, trafik polisini güldürecek ne yapıldığını düşünmek gerekir. Bu şartlarda gülebilirse gülsün... Rüşvete gelince; art niyetli bir trafik polisinin araca gidip sürücü ile yalnız kalması mı, yoksa birçok sürücünün polisin arabasına bir arada gelmesi mi rüşvet için daha uygun bir ortam oluşturur? Elbette polisin araca gidip, sürücü ile yalnız kalması daha uygun bir ortam oluşturur. Bu şekilde sürücünün sakatlığını (varsa) anlamak da çok zor. Bakan bu incelikleri bilmeyebilir; ama diğer yetkililerin bu önemli hususları hatırlatması gerekmez miydi? Zaten herkes üzerine düşeni yapsa, kaza oranı bu kadar olmazdı... Trafiğin mutlaka müstakil olması gerekir. Trafik Bakanlığı, bu olmazsa Başbakan veya Cumhurbaşkanı'na bağlı Trafik Müsteşarlığı, bu da olmazsa bir Trafik Genel Müdürlüğü'nün kurulması gerekir. Verdiğimiz kayıplar ve çektiğimiz acılar gözönüne getirilince, bunun abartılı olmadığı anlaşılacaktır. Teşkilatımızda da Şehiriçi Trafik ve Bölge Trafik diye iki müdürlük var. Bunların tek çatı altında toplanması daha faydalı olacaktır. Bölge Trafik Müdürlüğü'nde çalışanlara 60 milyona yakın bir tazminat veriliyor. Buraya geçmek için de torpiller aranıyor. Tek çatı altında toplanırsa, bu ayırım kalkar, daha verimli çalışılır... Ehliyet alma işine de bir çeki-düzen vermek gerekiyor. Bilindiği gibi, rüşvetin önlenmesi maksadıyla, ehliyet alma işi polisten alınıp, Milli Eğitim'e verildi. Bu defa da, bakkalda satılır gibi, kursa gitmeyenlere de ehliyet dağıtıldı. Bunu düzeltmek için, eğitim ve yazılı sınav üniversitelere bırakılmalı, direksiyon sınavını da polis-üniversite işbirliğini sağlayarak yaptırmak gerekir. * Emekli Trafik Polisleri Kim ağlar halimize Bendeniz 68 yaşında, yüksek tahsil sayılacak kültürde, torun sahibi, mütedeyyin, SSK emeklisiyim. Kazandığım Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve yine İstanbul Üniversitesi Ecz. Fakültesinde toplam 7-8. sömestreye kadar gelip; "evlilik ve çalışmak zorunluluğuyla" tahsili dondurmuş, umduğunu bulamamış ve de yaşlanmış; Şişli Terakki Lisesi'nde öğretmen yardımcılığı ile başlayan SS Kurumu bağımlısı, SSK emeklisiyim (maalesef)... Hamdolsun namerde muhtaç değilim. Elektronik. edebiyat, resim, şiir, vs. hobilerim var. Bilgileriyle amil ve bilgilerinin mesuliyetini bilen, haklı olduğu zaman da cür'etkâr kişilikteyim. Açık sözlü ve sevecen bir huydayım. Malum üç aylardayız. Mirac kandilinden önceki Cuma gecesi, savaş haberleri için televizyonu karıştırayım dedim, hay karıştırmaz olaydım. Malum kanallar, sözde şifreli, ama ne şifresi... Rezaletin her türlüsü mevcut. Zaman zaman bazı televizyonlar susturuluyor, peki bu mübarek gecelerde bu tür rezillikler yapanlara neden dokunulmuyor? Aile, yeni nesil, mukaddesatımız böyle tehdit altındayken büyüklerimiz neden ilgilenmiyor? Camiye giderim, cami adabını, namazın edeb ve erkanını, hele tadili erkanı bilen yok. Ne Diyanetin, ne müftülüğün, ne de imam ve müezzinin umurunda. Bayram namazını göstere göstere izah eden bu zatlar; iki rekatlık farz-ı ayn olan cuma namazının ve hutbenin adabını neden anlatmazlar? Sadece yardım mı toplanacak, kim ilgilenecek bu mühim konularla? Vekillerimiz halkımızdan daha mı muhtaç? Bağ-Kur ve SSK emeklileri maalesef sürünüyor, umurlarında değil. Çöp bidonlarını ve çöpleri karıştıran, filelerini ezik çürük sebzeler ve meyvelerle dolduran; o aç, o ihtiyaç sahiplerini görmüyorlar ki!.. Görseler de ne olacak... Millet hakikaten aç. Emekli; aldığı maaş denenle ki; yoksulluk ve açlık sınırı diye gazetelerde gördüğümüzün 4-5'te biri etmez. Bu para ile kira, yiyecek, giyecek, yakacak, okuyacak ve okutacak; bir de tatil yapacak. Korkum, bu açlara aklı evvel biri (Allah korusun) baş olursa, ortalığı karıştırırsa. Bu harp de tuz biber ekti... Ben iki kız okuttum, hayırlı çıktılar. Onların himayeleriyle geçiniyorum da diyebilirim. Gene ben şanslıyım. Getiren iki hayırlı kızım var. Halkın çoğunda ana ve babayı helak eden, götürenler dolu... Kim ağlar halimize? * İ. Sıtkı Ergen - İSTANBUL Faturalarımız haksız olarak zamlı alınıyor Ben Konya'da Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. abonesiyim. Elektrik sayaçlarımız 75 günde bir okunuyor, bu sayede fazla görünen elektrik, zamlı tarifeden hesaplanmakta, haksız olarak bizden fazla para alınmaktadır. Ayrıca elektriğe gelen aybaşındaki zam da tüm harcamaya uygulanmaktadır. Ne gariptir ki, hakkımızı arayacağımız bir merci de bulamıyoruz. Belki bazılarımız "mahkeme var" diyebilir. Bu bürokrasi ile bir mahkemenin bir yıldan önce neticelenmeyeceği ortada. Bu şekilde adalet sağlanır mı? Buradan vekillerimize seslenmek istiyorum; kendi maaşlarını bir oturumda 800 milyon arttırdıkları gibi adalet sistemini ve bürokrasiyi de düzeltsinler. Vatandaş hakkını devlette de olsa arayabilsin, vatandaş haklarını sorunsuz kullanabilsin. Sayın Enerji Bakanı'ndan da, elektrik faturalarımızın diğer faturalar gibi aylık gelmesini sağlamasını istiyorum. Gün oyunlarıyla, geçmişte kullandığım elektriğin zamlı fiyatla alınmasıyla soyulmak istenmiyorum. Düzenli olarak, ne kullandıysam, onu ödemek istiyorum. Hakkımı istiyorum! * Abdulkadir Keklik - KONYA Çocuğunuz hangi ülkede okuyor? Ben Kayseri'de ikamet eden, yeni liseyi bitirmiş ve Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazanmış, maddi imkansızlıklar yüzünden bu yılki hakkını dondurmuş ve okuyan üç kardeşine bakmakla yükümlü 18 yaşında bir genç kızım. Lütfen, size yalvarıyorum; benim bu maddi ve manevi huzursuzluğumu giderecek bir yol gösterin! Üniversiteye kaydolmak için bile kayıt ücretini, utanarak söylüyorum ki, Valiliğin düşkünler için verdiği parayla karşıladım. 3 ayrı işte çalışıyorum, yine de yetmiyor. Şimdi soruyorum, başımızdaki büyüklere; sizin çocuklarınız hangi ülkenin paralı üniversitesinde okuyor? Ben, hakkımla kazandığım halde, neden okuyamıyorum? * İsmi mahfuz - KAYSERİ YÖK'e duyuru Yetişmiş akademisyenler olarak, doktora ihtisasımızın ders aşamasını, yabancı dil aşamasını başarıyla tamamladık. Doktora Yeterlilik Sınavı'nda iki defa başarısız olduğumuz için kaydımız silinmek üzere. Bizler değişik üniversitelerden gelerek, İstanbul ve Ankara'da zor şartlar altında ihtisasını yapan araştırma görevlileriyiz. Doktora Yeterlilik Sınavı'nda başarısız olduğumuzda sadece kaydımızın silinmesiyle yetinilmiyor, hem görevden atılıyoruz, hem de bağlı olduğumuz üniversiteye yüklü miktarda bir tazminat ödemek zorunda bırakılıyoruz.Amacımız, bu mağduriyetimizi Sayın YÖK Başkanı'na sunmaktır. İsteğimiz ise, Doktora Yeterlilik Sınavı'nda başarısız olan araştırma görevlilerine ek bir sınav hakkının tanınmasıdır. Mağdur olan yalnız biz değiliz, ailemiz ve bakmakla yükümlü olduğumuz çocuklarımız var. Yılların emeğini bir çırpıda yok saymak da bizleri kahrediyor... * Mağdur Araştırma Görevlileri

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.