Güzel Türkçemiz, yıllardan beri başka dillerin (başta İngilizce'nin) istilası altındadır. Bu istila özellikle son 10-15 yıldır hızla artmaktadır. Kısım kısım gerçekleştiriliyor bu istila. İnternet deyimleri, bilgisayar deyimleri, turizm deyimleri, otelcilik deyimleri denilip böylece sinsi bir yöntemle dilimiz mahvediliyor. Maalesef, bu kötü gidişat engellenemiyor ya da engellenmiyor. Buna ilişkin oldukça olumsuz olaylarla ya da konuşmalarla günlük hayatta sıklıkla karşılıyorum. Mesela, bir sohbette kendini bilmez biri, cümlesinin içine hemen bir İngilizce söz katıyor. Çarşıdaki bir tabelada geçen İngilizce söz hemen dikkatimi çekiyor. Televizyon programlarındaki sunucuların konuşmalarının içine kattıkları İngilizce kelimeler insanı çileden çıkarıyor. Bütün bunlar çoktandır karşılaştığımız durumlar. Ancak, geçen gün, bir çalıştay dolayısıyla, Antalya'da bir otelde 3 günlük bir eğitim ve bilgilendirme çalışmasına katıldığım sırada, bir otel görevlisinin bir anket formunu kastederek, "bunu doldurup 'desk'e bırakmanız gerekiyor" diye hitap etmesi bardağı taşıran son damla oldu. Bir Türkçe cümle içinde, sanki çok normalmiş gibi, "desk" kelimesinin kullanılması, deyim yerindeyse, kafamın tasını attırdı. Kibarlığım tuttu, o İngilizce sözcüğü kullanan görevliye, o anda bir şey demedim. Ancak "desk" deyiminin kullanılması, Türkçe'ye âşık, Türk Diline kara sevdalı bir kişi olarak, oldukça zoruma gitti. Türkçe cümlelerin içine yabancı kelimelerin katılması, Türkçemizin korunması adına yanlış olduğu gibi, karşıdakinin İngilizce bilip bilmediğine bakılmadan düşüncesizce hareket edilmesi açısından da yanlıştır. Bu cümle tuhafıma gitmişti, ama çoktandır, turizmle ilgili olarak yabancı deyimlere, başta "reception, restaurant, hotel, motel" gibi kelimelere alıştırılmıştık. Hatta bunların dışında, otellerde asansörden iner inmez, karşımıza çıkan "3. floor, 1304 room" gibi kelimelere ve diğerlerine de alıştırılmıştık. Ya da birileri alışmıştır bile. Şunu hassasiyetle belirteyim, ister turizm, ister ticaret adına, ister teknoloji adına olsun, herhangi bir İngilizce kelimenin (mecburiyet olsun ya da olmasın) Türkçe bir cümle içinde kullanılmasına, kesinlikle karşıyım. Çünkü, dil dikkat ve önemseme gerektirir. Herkes Türkçe konusunda ve yaşayan Türkçemizi koruma hususunda dikkatli ve hassas olmalıdır. Tarık Ali Baysarı (Aydın ilimizde yaşayan bir duyarlı vatandaş) >> Bir kesimi kurtarmak için öbürünü batırmayalım Ticaret, turizm sektöründen mi ibaret? Turizmciler memnun olacak diye, biz feda mı edilmeliyiz? Bizler gıda sektörü esnafları olarak, nasıl ki, fakir kış geliyor diye telaşlanırsa, bizler de yaz geliyor diye telaşlanırız. Yazın okulların kapanmasıyla, "eyvah" deriz, her aile bir yerlere gider ve okullar açılana kadar dönmezler, böylece işlerimiz yarı yarıya azalır. Küçük esnaf olarak çoğumuz yaz aylarını zararla kapatırız. Bu sene, bir de krizle birlikte, kış aylarını da yaz gibi yaşadık ve inanın bu kışın yazına dayanılmaz. Yeteri kadar olan yaz tatili daha fazla uzatılırsa, hep beraber bu yükün altında eziliriz. Kültür Bakanlığı, projelerini, hiçbir kesimin zarar görmeyeceği şekilde yapsın ve bu şekilde turizmcileri rahatlatsınlar Tatil yörelerindeki turizmcilerin kalkınması için, büyük şehirlerdeki küçük esnaflar harcanmamalı. Şevket Güngör >> Tarihî mezarlık böyle tahrip edilir mi? Fatih Belediye Başkanı'na; Müftü Ali Mahallesi, Kadı Çeşmesi Sokağında bulunan tarihî mezarlığın yanından geçerken, mezarların harabeye dönüştüğünü gördüm. Hemen yan tarafından da hafriyat alınmasından dolayı, inanamayacağınız bir tahribat oluşmuş. 35 yaşında İlahiyat Fakültesi mezunuyum, Osmanlıca olan mezar taşlarını okumaya çalıştım. Dehşete kapıldım, kimlerin orada medfun olduğunu bilseniz, gece yatağınızdan kalkar bu işi temizlemeye başlarsınız, buna eminim, Lütfen rica ediyorum, buranın halini görün. Burası Vakıflara mı, Mezarlıklar Müdürlüğüne mi; nereye ait ise, sizden bu işi en kısa zamanda halletmenizi rica ediyorum. Bu benim ve sizin ecdadımıza olan saygımızın gereğidir. Murat Soydan