Hayatımız krizlerle, gerginliklerle geçti. Öğrenci olayları, sağ-sol çatışmaları, terör yakamızı bırakmadı. Bütün bunların sonucu olarak; çoğumuz yoksulluk, sefalet, acı, dram içinde yaşadık. Ülke çok kan kaybetti, itibarımız azaldı, ekonomik gücümüz tükendi. Üç-beş kuruş için başbakanlarımızın bazı ülkelere avuç açtıkları günler oldu. Oysa bir muz cumhuriyeti değildik. Şanlı bir geçmişimiz, köklü bir devlet geleneğimiz, süper güç olan bir imparatorluğumuz vardı. Bu mirasa yakışacak gücü bir türlü bulamadık. Bizden medet uman başka ülkelerdeki akrabalarımızı, soydaşlarımızı sürekli hayal kırıklığına uğrattık... Ne zaman toparlansak, anında çelme geldi. Kalkınma yoluna girdiğimiz her dönemde birileri engel oldu. Seksenlerden sonra şahlanacağımıza, eski günlere geri döneceğimize inandık. Eski anlayışlardan, siyasilerden, hastalıklardan kurtulduğumuza tam inanmak üzere iken; rahmetli Turgut Özal'dan sonra eskiler yeniden bir bir boy gösterdi. İlerlemeler bir daha durdu, çoğu işlerde geri gidildi, eski hastalıklar depreşti, doksanlı yıllar ülkemiz için kaybedilmiş yıllar olarak geçti. Sonunda da büyük bir krize yol açtılar, ülke tarihinin en büyük küçülmesi yaşandı. İnsanlarımız işsiz, aşsız kaldı. İş yerleri kapandı, bankalar battı, şirketler iflas etti. Cadı avına başlandı, gencecik çocuklar okullarından edildi. Haksızlıklar, dramlar, yıkımlar, yolsuzluklar, suistimaller birbirini kovaladı. Ama sonunda millet herkesin anladığı dilden cevabı sandıkta verdi. Kriz sorumlularının tamamını siyasetin dışına attı, iktidar partilerini meclis dışında bıraktı... Son 5 senede çok yaralar sarıldı, ekonomi hayal edilemeyecek noktalara getirildi. Ülkemiz dış yatırımcılar için cazibe merkezi oldu. İşsizlik rakamları azalma trendine girdi, bütçe açığı bitme noktasına geldi... Ekonomik olarak düzlüğe çıkmamıza ramak kalmıştı... Ama bütün bu gidişten memnun olmayanlar da boş durmuyordu. Eski siyaset kurtları, yeni çıraklarıyla birlikte planlar geliştiriyordu... Cumhurbaşkanlığı makamının, kendi zihniyetlerinin hakkı olduğuna inanan ana muhalefet partisi, adayın uzlaşma ile belirlenmesini istedi. Aslında uzlaşma dediği, kendileri gibi düşünen bir aday idi. Ama halka karşı ayıp olmasın diye bunu açıkça dillendiremedi. İktidar partisi, bütün kesimlerce, dış dünyaca makul karşılanan, hoşgörü sahibi, dirayetli bir aday açıkladı. Herkes muhalefetin mızıkçılığı bırakacağını düşündü. Ama hayatı boyunca krizlerden medet uman bu kadro bildiğini okudu. Merkez sağda olduklarını iddia eden iki liderin, halkın nabzını iyi tutacakları düşünülerek, seçimin sancısız geçeceği düşünüldü. Bunda da herkes yanıldı. İki lider de ana muhalefet partisinin arkasına takıldı, kriz isteyenlerin ekmeğine yağ sürüldü. Bazı eski siyaset kurtlarının bu taktiği verdiği iddia edildi. Yazık ettiler, hem kendilerine, hem ülkeye. Halkın, o taktikler yüzünden o eski siyaset kurtlarını siyaset dışına attığını ne çabuk unuttular. Kendi yaptıklarının, verilen samimiyetten uzak beyanatlar sebebiyle anlaşılamayacağını mı düşündüler... Türkiye bu olanları hak etmiyor...