Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), adından da anlaşılacağı gibi, sanayici ve iş adamlarımızın kurduğu saygın bir kuruluştur. Türkiye'ye iş-aş üreten, ellerini taşın altına koyan bu kuruluş temsilcilerinin; ülke meseleleriyle ilgili görüşlerini zaman zaman açıklamaları, uyarılarda bulunmaları yerinde bir harekettir. Bu kuruluşun uyarıları dikkate alınır, çoğu zaman da gereği yapılır. Ülke çapında itibarları olan, yakından tanınan ve sevilen bu iş adamları ve kuruluşları, birçok meselenin çözümünde öncülük yapabilirler. Zaten TÜSİAD'ın açıklamaları ve uyarıları da genellikle kabul görür ve makul karşılanır. Ama bir hususu çok garip bulduğumu da belirtmem gerek. Bilindiği gibi, 90'lı yılların sonlarında özellikle 28 Şubat süreci denen olağandışı günlerde alınmış bazı kararlar var. Antidemokratik ve evrensel insan hakları ile bağdaşmadığı kabul edilen bu kararlarla çok sayıda vatandaş mağdur edildi, birçok gencin hayalleri karartıldı, eğitim ve toplumsal barış baltalandı. AK Parti'ye verilen oyların önemli bir kısmı da, bu antidemokratik ve insan haklarına aykırı durumları düzelteceği ümidiyle verilmişti. Hükümet, tabanının ve kendisine oy vermeyen büyük bir kesimin de tazyiklerine dayanamayarak, zaman zaman bu sancıları dile getirir, fazla gerilim oluşturmadan bir çözüm bulmaya çalışır. Ama her defasında CHP'nin, kökten laikçi bazı çevrelerin sert muhalefeti ile karşılaşılır, basit bir haksızlığı düzeltme işi rejim meselesine çevrilir. Bundan siyasi rant elde eden bazı çevrelerin tavırlarını anlamak mümkün. Ama ülkenin medarı iftiharı olan bazı iş adamları ve onların kuruluşlarının da, kökten laikçi çevrelerin dilini kullanarak buna karşı çıkmalarını anlamak mümkün değil. Bu tür bir haksızlığı düzeltme talepleri, nasıl olur da her defasında "din eksenli siyaset" diye nitelenir? Büyük bir kitlenin, vatandaşların uğradığı haksızlığı düzeltme talepleri, nasıl olur da CHP ağzıyla bu şekilde nitelenir? TÜSİAD gibi saygın bir kuruluşumuzdan beklenen, bu ve benzeri problemler için makul bir çözüm bulmak. İngiltere kadar olmasa bile, en az Fransa'daki uygulama gibi bir düzenleme getirilerek, vicdanlar biraz rahatlatılmalı. Bu büyük problemi yok saymakla iş hallolmuyor. Her defasında kaşınan, gerginlik vesilesi yapılan kıyafet ve meslek okulları meselelerini, üniversitelerin durumunu ancak makul bir çözümle, TÜSİAD gibi saygın kuruluşlar problem olmaktan çıkarabilir. Ülkeye iş, aş vermekle büyük hizmetler yapan iş adamlarımız, bu problemlerin çözümüne de katkıda bulunarak, hizmetlerini taçlandırmalılar... ------ "Hayat öpücüğü" ile hayat kurtarmak! 1 Haziran tarihli gazetede, "elektroşokla hayata döndü" başlıklı bir haber vardı. O hastaya bizzat ben müdahale ettim. Hastanın solunumu durmuş, bunun akabinde kalbi de durmuştu. Suni solunum ve kalp masajı yaparak hastayı kurtardık. Burada asıl önemli olan suni solunum, yani hayat öpücüğü. Bunu vesile bilerek, bir hayat öpücüğünün bile hayat kurtarmada ne kadar önemli olduğunu anlatmak istedim. "Hayat öpücüğü ile hayata döndürüldü" olmalıydı, elektroşok aleti hiç kullanılmadı. Ani solunum durmasında, çok basit bir müdahale olan "hayat öpücüğü" ile birçok insanın hayatı kurtarılabilir. Doktor olmayan insanlar bile bunu öğrenir ve uygularsa, birçok canlar kurtarılabilir. > Dr. Sinan Parlak ------ Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00