Ülkeye zarar verenler hesabını vermeli

A -
A +

Telekom ve Tekel'in özelleştirme süreçleri devam ediyor. Tekel'e gelen teklif hayal kırıklığına yol açtı. Telekom'un değerinin de çok düştüğü ifade ediliyor. Hatırlanacağı gibi, Telekom'un özelleştirilmesi için ilk adım atıldığı zamanlarda 20-30 milyar dolarlık değerlerden bahsediliyor ve bu fiyata müşteri bulabileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Bu para o zamanki dış borcumuzun neredeyse tamamını karşılıyordu... Engellendi, satılmadı; satmak isteyenler ise neredeyse vatana ihanetle itham edildi. Eğer satılsaydı, bu para hazinemize girseydi, muhtemelen 1994 ekonomik krizi ve yakın zamanda yaşadığımız büyük kriz yaşanmayacak, buna bağlı olarak iflaslar, işten çıkarılmalar, cinnetler, dramlar olmayacaktı. Türk ekonomisi küçülmeyecek, büyümesine devam edecek, milli gelir makul bir seviyeye çıkacaktı. Yüksek enflasyon ve yüksek faiz belalarına uğramayacak, döviz çılgınlığı yaşamayacaktık. Bu köşede verilen mektupların şekli değişecek, dram yerine mutluluk ve başarı yazıları yer alacaktı. Ülkemizin itibarı yüksek olacak, dolayısıyla Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'da etkinliğimiz artacak; muhtemelen teröre o kadar bedel vermeyecektik. Dış ülkeler ve milletlerarası kuruluşlarla onur kırıcı pazarlıklara ihtiyacımız olmayacak, milletlerarası arenada sözü dinlenen bir ülke olacaktık. Halkımız bugünle mukayese edilemeyecek seviyede rahat ve mutlu olacaktı... Sadece bir kuruluşun özelleştirilmesinin engellenmesi bu kadar bedel getirdi. Bununla beraber, diğer özelleştirmeler de engellenmeyip zamanında yapılsaydı, Türkiye'nin bugün gelebileceği noktayı varın siz tasavvur edin... Bu işleri engelleyenleri çoğumuz biliyoruz. Vatanı korumak, onurumuzu zedelememek, halkın menfaatlerine halel getirmemek iddiasındaydılar. Bizi bizden çok sevdiklerini iddia ediyorlardı... Ama gelinen noktada, Telekom'un değerinin 4 milyar civarında olacağı söyleniyor. Sadece bu kurum yoluyla bu millet 30 milyar dolarlık zarara uğratıldı. Dolaylı zararlar düşünülse, bunun 100 milyar doları bile geçtiği anlaşılacaktır... Bankaları hortumlayanlar, devleti dolandıranlarla ilgili çok şeyler yazılıp, çiziliyor, komisyolar kuruluyor. Elbette bunlar yapılmalı. Peki bütün bunların verdiği zarardan fazla zararı dokunan kişilerle ilgili bir adım neden atılmıyor? Bunların hepsi saygın kişiler olarak fikir beyan ediyor, yine bizi kurtarma edebiyatı yapıyorlar... Birileri bu konuya el atmalı; bir komisyon kurulmalı, bu millete zararı dokunanlar, icraatlarıyla halkın hayatını çekilmez hale getirenler, insanımıza kan kusturanlar teşhis edilmeli. Herkes attığı adımın hesabını vereceğini bilerek hareket etmeli... Aradan yıllar geçmiş, ceza verilmese de olur. Ama teşhis edilsin, kamuoyuna ilan edilsin. Bu millete, vatana kimler en çok zararı verdi, bilinsin... Fakir-fukaranın tahammül gücü kalmadı Mübarek ay ve bayramı geride bıraktık; gönül arzu ederdi ki, tüm olgular olumlu ve iç açıcı mesajlarla yüklü olsun... 2004 Mali Yılı Bütçe Tasarısı yine faiz ve borç yönetimi enstrümanına kilitlendi. Bu muhalefet ve bu finansal yapı ile hedeflenen noktaya gelmek zor. 2004 Bütçe rakamlarına baktığımızda; açık 46.4 katrilyon, yatırım harcamaları 7.6 katrilyon, faiz ödemeleri 66.2 katrilyon ve enflasyon %12 olarak gözükmekte. Üstelik bütçenin bir tahmin olduğu ve bazı verilere dayanılarak hazırlandığı, olağanüstü hallerde bu rakamları bile arar olmamız mümkün... Yine vergi vermesi gerekenden borç, fakirden ise vergi almaya devam edeceğiz. İç dinamikler harekete geçirilemediği takdirde bu bütçe de IMF bütçesi olacaktır. Enflasyon ve faizi düşürmek için borç stokunu eritmek lazım. Tek başına enflasyon, alım gücünün yetersiz olduğu hallerde düşebilir, ama hedeflenen büyüme sağlanamaz. Üretim ve ihracatın yetersiz olduğu zaman ve zeminlerde kısır döngüden kurtulmak imkansız olur. Ülke içinde; işsizlik, çalışan ve emekli kesimdeki ücret düşüklüğü, terör, cinayet, kapkaç, rüşvet, fuhuş vs. gayri ahlaki ve hukukdışı hadiseler, yatırım ve üretimdeki yetersizlikler yaşanan olumsuzluklardır... Ülke dışında ise, başta Irak olmak üzere, ABD, Yunanistan, İran, Suriye, İsrail vs. ülkelerdeki sıcak gelişme ve huzursuzluklara bigane kalmamız düşünülemez. Eylül ortalarında, Diyarbakır'ın Hançerli köyünde birkaç gün yakınlarımın misafiri oldum. İşsizlik, içme suları ve yaşama ortamlarının hijyen şartlarından uzak olması ve hayvanlarla adeta iç içe yaşamaları beni derinden etkiledi. Sebep; cehalet ve yokluk. Sevdiğim tarafları ise, akşamları bir evde toplanıp sohbet ettiğinizde, bu insanların ülke meselelerini algılamadaki üstün zekaları. Bu tablo karşısında en gerçekçi çözüm, iç ve dış borç stokunu biran evvel eritmektir. Sadece 66.2 katrilyon faiz ödeme mecburiyeti bile işin ciddiyet ve vahametini ortaya koymakta. Kaldı ki, 46.4 katrilyonluk bütçe açığı da ayrı bir sıkıntı... 1960 ihtilalinde Lise birde okuyordum. İhtilalden sonra bu nezih ve alicenap insanlarımızın ellerindeki alyansları ve bileziklerini devlete hibe etmelerini unutamıyorum. Yine diyorum ki, başkaları hortumlasa bile, gelin ülkeyi bu badireden hep beraber kurtaralım. Gönüllü bağış kampanyası yoluyla borçları eritelim. Bu kampanya ne vergi olacak, ne de borçlanma. Eminim ki gurbetçilere kadar bu heyecan dalgası uzanacaktır. Fakir-fukaranın uzun süre beklemeye tahammülü kalmamıştır. Sistemli bir şekilde organizasyonlar yapılır, her şey şeffaf, berrak olur ise, her kesimin bilgisi içinde gelişirse olumsuz spekülasyonlara fırsat verilmez. Teklif bizden, takdir ilgililerden... Necdet Akman - İSTANBUL Emniyet Genel Müdürlüğü'nden açıklama 12 Kasım 2003 tarihli gazetemizin bu köşesinde "Adalet ve eşitlik istiyoruz" başlığı altında yayınlanan şikayet mektubuna Emniyet Genel Müdürlüğü Basın Sözcülüğü'nden gelen cevap şöyle: "Teşkilatımızda Rütbe Terfi işlemleri 4638 sayılı kanun ve bu kanunun uygulaması için çıkartılan, Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli Rütbe Terfileri ve Değerlendirme Kurallarının çalışmalarına ilişkin Yönetmelik hükümleri doğrultusunda yapılmaktadır. Aynı yönetmeliğin Geçici 1. Maddeside: Kanunun yürürlüğe girdiği 21.4.2001 tarihinden önce, 4 yıllık yüksek öğretin kurumlarından mezun olarak komiser yardımcılığı kursunu bitirenler ile bulunduğu rütbede 4 yıllık yüksek okul öğretim kurumlarından mezun olup (B) Grubundan (A) Grubuna geçen polis amirleri, (A) Grubunda değerlendirilir hükmü yer almakta, 40. Maddesinde ise; (B) Grubu polis amirlerinin en az 4 yıllık yüksek öğretim kurumunu bitirenlerin (A) Grubuna geçmeleri aşağıdaki şartlara bağlanmıştır. a) Başkomiserlik rütbesinde (A) Grubu polis amirleri için öngörülen en az bekleme süresi kadar çalışmış olmak, b) Başkomiser rütbesinden Emniyet Amiri rütbesine terfide bu grup için yapılacak yazılı sınavda ve meslek içi yöneticilik eğitiminde başarılı olmak, c) Değerlendirme Kurulu Kararıyla Emniyet Amiri rütbesine terfi etmiş olmak şarttır. Ancak, (B) Grubundan (A) Grubuna geçecek olan amirlerin sayısı, o yıl itibariyle (A) Grubundan Başkomiser rütbesinden Emniyet Amirliği rütbesine terfi edenlerin sayısının %10'unu geçemez. Bu grup için yapılacak yazılı sınav ve meslek içi yöneticilik eğitimi, Yönetmeliğin 5. Bölümündeki yazılı sınav ve bu bölümünde yer alan meslek içi yöneticilik eğitimi şartlarını düzenleyen esas ve usuller çerçevesinde yapılır hükmü ifade edilmektedir. Ayrıca, bu konu ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi'nde açılan dava neticesinde, Anayasa Mahkemesi'nin 08.11.2003 tarihli Resmi Gazete'de 25283 sayı ile yayınlanarak yürürlüğe giren 11.06.2003 gün ve 2003?63 sayılı kararı ile dava red edilmiştir." Noter'den cevap 23.10.2003 tarihli gazetenizde, "Vatandaşı memnun etmek çok mu zor?" başlığı altında yayınlanan yazıda Noterleri ilgilendiren bir bölüme yer verilmiş. Noterler, 1512 Sayılı Noterlik Yasasıyla ve diğer yasalarda kendilerine verilen görevleri yapan kamu görevlileridir. Ücretleri Adalet Bakanlığı tarafından her yıl tesbit edilmektedir. Yine Noterler, Adalet Bakanlığına bağlı Müfettişler ve Yerel Savcılar tarafından denetlenmektedirler. Yazıda bahsi geçen Noterlik Makbuzundaki "Sair Tahsilat", yasaya dayalı olarak, Noterlik ücreti, yazı ücreti, karşılaştırma ücreti toplamından oluşmaktadır. Biz Noterler; yasal prosedürle oluşturulmuş bilgisayar programlarıyla çalışmaktayız. Keyfi ücret almamız, ücretlerde indirim yapmamız veya fazla ücret almamız mümkün değildir. Bu nedenle, ülkemizde en güvenilir kurumlar arasında bulunmakta olduğumuzu hatırlatmak isterim. Ahmet Günal (Tosya Noteri) Emeklinin feryadı Bizler bu ülkenin kalkınması ve gelişmesi için 25/30 yıl hizmet vermiş gençliğimizin en güzel yıllarını ülkemizin kalkınması için harcamış, dünün çalışanları bugünün ise emeklileriyiz. Hepimizin çok güzel hayalleri ve beklentileri vardı çalışırken emeklilik üzerine. Kimimiz emekli olduktan sonra aldığımız kıdem tazminatı ile kızlarımızı, oğullarımızı evlendirerek mürüvvetlerini görecek, kimimiz yıllardır hayalini kurduğumuz bir eve sahip olarak kiracılığımıza son verecek, kimimiz ise çalışırken yapamadığımız ülkemizin ve vatanımızın güzelliklerini gezip görecektik. Oysa emekli olduktan çok kısa bir zaman sonra gerçeklerle karşı karşıya geldik ve hayatın hiç dte bizim hayallerimizle örtüşmediğini acı tecrübelerle gördük. Şimdi artık emekliler ayın 15'ini bile getirmekten uzak emekli maaşını alabilmek için saatlerce beklediği banka kuyruklarında tüketiyor ömrünü. Büyük bir çoğunluğumuz saatlerce telefon başında cebelleştikten sonra muayene için sıra alabildiğinde hastane kapılarında itilip kakılmaktan şikayet ediyor. Bir kısmımız aile ekonomisine üç kuruş katkı sağlıyabilmek için sabahın kör karanlığında girdiği halk ekmek büfeleri önünde üşüyüp titremekten, kimimiz ise herkes gittikten sonra semt pazarlarında çürük sebze ve meyve toplamak için gecenin karanlığını seçiyor olmaktan dolayı hayata kahrediyor. Oysa onurlu ve namuslu insanlar emekliler. Çalışırken en yüksek sigorta primini ödeyen vergisini eksiksiz veren ve hâlâ da vermeye devam eden askerlik görevi başta olmak üzere vatandaşlık görevini yerine getirerek, bugün de ülke için yararlı evlatlar yetiştiren insanlardır emekliler. Evet işte tüm bunlardan dolayı böylesi bir hayat tarzını hak etmiyor emekliler. Oysa emeklilik bizlerin ikinci hayatı, bizler de bu hayatımızda Avrupalı ve televizyonlarda gösterilen Japon turistler gibi kendi vatanımız başta olmak üzere dünyanın güzelliklerini gezip görmek, çalışırken yapamadıklarımızı yapmak isteriz. Taleplerimiz: Açlık sınırının altında değil, insanca yaşayabilecek emekli maaşı istiyoruz. Sağlık sorunlarımızın, yaş durumumuz da gözetilerek kalıcı çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. İki kez mahkeme kararıyla kazanmamıza rağmen ödenmeyen 28 aylık TÜFE alacaklarımızın bir seferde ve acilen ödenmesini istiyoruz. Altına imza atılan uluslararası sözleşmelere uygun olarak 8 yıldır çıkartılmayan Emekliler Sendika Yasası'nın biran önce çıkartılmasını istiyoruz. Emekli Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Hasan Kaşkır

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.