Bankalar üniversite öğrencilerine kefilsiz, teminatsız kredi kartı dağıtıyor. Birçok banka bunu yaptığı için, öğrencilerin cebinde birden fazla kart bulunuyor. Cebindeki kredi kartının cazibesine kapılan, ölçüyü kaçıran bazı öğrenciler yüksek miktarda harcama yapıyor. Birkaç ay gereken ödeme yapılamayınca da borçlar anormal derecede artıyor. Ödeme güçleri kalmayan öğrenciler utana sıkıla durumu ailelerine bildirmek zorunda kalıyorlar. Dar gelirli ailelerin sırtına birden fazla kredi kartının borcu da yüklenince, o ailede kaçan huzuru varın siz düşünün. Anne-babalar bankalara sesleniyor: "Bu çocukların düzenli gelirleri olmadığı halde, kefilsiz-teminatsız bir şekilde bunca kredi kartı dağıtmanız doğru mu? Gençlerin bazı zaaflarını istismar ederek, bundan kazanç sağlamak bankacılık yasalarına uyuyor mu? Bu yükün sonunda anne-babalara yansıyacağını bile bile bize neden bu kötülüğü yapıyorsunuz? Çocuklarımızın kredi kartı ihtiyaçları varsa, kendi kontrolümüzde bunu biz sağlarız. Düzenli gelirleri olunca o zaman kartlarını kendileri alır... Bu borçlar bazılarımızın ödeme gücünü çoktan aştı. Evimize haciz memuru mu göndereceksiniz? Lütfen biraz daha duyarlı olun!.." Yetkililerin bu probleme eğilmesi gerekmez mi? Tüketici dernekleri ve diğer kuruluşlar duyarsız kalmamalı... >> Bir vatandaş olarak adalet istiyorum Sayın Cumhurbaşkanım ve Başbakanım; Durumum çok ama çok kötü; haksızlığa uğramış bir vatandaşıım. Hakkımdan vazgeçmedim, aramaya devam ediyorum. Ama her nedense, ilgili kurumlar yeterince destek vermiyor... Küçük yaşlarda iş hayatına atıldım, hem okudum hem çalıştım. Kimsenin hakkını yemedim, alnımın teri ile bu yaşıma kadar geldim, birikimim oldu, ev sahibi oldum... İstanbul Bayrampaşa'da bir firmanın ürün ihtiyacını sağladım. Araştırdım, bankalar "güvenilir" dediler, ticari ilişkide bulunanlar "güvenilir" dedi. Ben de firma sahibinin iyi ve mütavazı görüntüsüne güvenerek ticari ilişkimi başlattım... Ama bir gün geldi, dünyam başıma yıkıldı, firma sahibi ortadan kaybolmuş, fabrikasındaki makinalar dahil ne var ne yok toplamış gitmiş!!! Borçlar üstüme kaldı. Ben de, elimde çekim var, faturam var, alacağım kimsede kalmaz dedim; alacaklı firmaların beni sıkıştırmaları ile borçları dağıttım, evimi sattım, kalanını da bankadan kredi çektim. Sonrasında gerekli mercilere suç duyurusunda bulunup, bildiğim her şeyi paylaştım. Araştırdım, finansı sağlayan vurgunu yönetenleri tespit ettim, gittim görüştüm. Benimle konuşurken kabul ettiler yaptıklarını... Sizlere çeşitli yollardan durumu arz etmeye çalıştım. Cumhurbaşkanlığı'ndan cevap olarak gelen yazıda, "İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü konu hakkında haberdar edildi en kısa zamanda gereken yapılacaktır" deniyordu. Bir zaman sonra İstanbul Valiliği ve Emniyetinden gelen bir yazıda, şahsın yakalanmasının mümkün olmadığı, bulunmadığı yazılıyordu... Ben kendi imkanlarımla dolaştım araştırdım alakalı olduğu kişileri takip ederken şahsın yurt dışında ticaretle uğraştığını öğrendim... Ortada bir haksızlık var, ben mağdur durumda, borç batağındayım; hiçbir dayanağım yok. Yakacak odunumu, kömürümü komşularım almış. Paramı çalan, benim paramla ticaret yapıyor... Sayın Cumhurbaşkanım ve Başbakanım, ben bu ülkenin vatandaşı olarak adalet istiyorum... > Şahin Serçe >> Polis-vatandaş bütünleşmesi Nihayet beklenen bir ilk gerçekleşiyor. Türkiye'de ilk defa Erzincan'da başlanan "Aile Polisi" uygulamasının, giderek yurt geneline yaygınlaştırılması, Polis-Vatandaş bütünleşmesinin en iyi örneği olacaktır. Polisin, her zaman vatandaşın yanında, onlardan birer parça olduğu; daha da yakın olabilmesi açısından aileden biri gibi olup, bu şekilde yakınlaşmanın getireceği faydaları burada sıralamaya sayfalar yetmez. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki; aile polisi uygulaması, umutların tükendiği yerde umut, cehaletin koyu karanlığında ışık, huzursuzluğun kol gezdiği bir ortamda tatlı bir huzur getirecektir. Aile içi şiddette kadına kol-kanat germek, madde bağımlılığını bitirmede öncü, gençlerin terör batağına saplanmasını engelleyecek çelik zırhlı bir duvar olacaktır. Bu uygulama, suçluların süratle yakalanmasında, faili meçhul olayların aydınlatılmasında, kapkaçın ve huzursuzluğunun bitmesinde, gözyaşlarının son bulmasında, toplumdaki sosyal dayanışma, sevgi ve hoşgörü tesisinde, kişi hak ve sorumluluklarının bilinçlendirilmesinde büyük fayda sağlayacaktır. Bütün bunlar diğer kurumlarla iş birliği içerisinde, yetki ve sorumluluklar çerçevesinde yapılırken, polis-vatandaş bütünleşmesinin meydana getireceği sosyal bir güç oluşacaktır. Bu gücün enerji kaynağı, polis ve vatandaşın birbirlerine karşı olan dürüstlüğü ve samimiyeti olacaktır. Bu enerjide kesinti olmadığı takdirde, polis ile vatandaş daha çok kenetlenecek ve suç oranını önemli ölçüde düşürecektir. Polis, vatandaşa şefkat elini her zamankinden daha yakın uzatmıştır. Bu eli sıkı sıkıya tutmalı ve hiç bırakmamalıdır. Çünkü polisin olduğu yerde dostlarda güven ve huzur, düşmanlarda ise korku vardır. Türk Polisinin üstesinden gelemeyeceği, başaramayacağı ve aşamayacağı hiçbir zorluk yoktur. Yeter ki, vatandaş olarak bunun bilincinde ve polisimizin yanında olmasını bilelim. Aile polisi uygulamasında polisin, aileleri birer birer ziyaret ederek cep telefonunu dahi vermesi, samimi bir yakınlaşmanın en masum göstergesidir. Bu uygulama, polisin, daima vatandaşın yanında olduğunun da en güzel örneklerinden biri olacaktır. Bu sevgi ve samimiyetin yurt geneline yaygınlaşması, Erzincan'daki uygulamanın başarıya ulaşması ile doğru orantılı olacaktır. Bu hususta polis, üzerine düşeni yapmış olup, haklı olarak vatandaştan da karşılık beklemektedir. Bu samimi yaklaşıma vatandaş tarafından verilecek samimi tepkiler, ülkemizde huzurun yerleşmesinde en büyük temel taşı oluşturacaktır. Bu uygulamanın bir an önce, bütün illerde de başlatılması en büyük temennimizdir. Erzincan Emniyet Müdürü'nü bu uygulamasından dolayı takdir etmemek elde değil. Ayakta alkışlanacak güzel bir uygulama başlattığı için, buradan kendilerine kalbi şükranlarımı sunuyorum. > Yılmaz Garip >> Mühendis odaları görevlerini yapıyor mu? Köşenizde yer alan Mühendislerle ilgili yazı ilgimi çekti. Önce devlet sahip çıkmalı her vatandaşına; mühendis, doktor ayırımı yapmadan. Ama devlet yıllardır arpalıklardan kurtulamadığı için, bu tür problemlerle ilgilenemiyor. Devlet görevini yapamadığı, sahip çıkamadığı için de, kötü niyetliler meydanı boş bulmuş durumdalar. Düşük ücrete çalıştırmanın yanında başka haksızlıklar da yapılıyor. Maaş yüksek bile olsa, asgari ücretten gösteriliyor... Mühendis odaları var, ama onlar da başka işler peşindeler. Bu yapılarını bildiğim için, üye bile olmadım mezuniyetim boyunca, çünkü bir şey yapmıyorlar. Bu odalar, hiç mi üyeleriyle ilgili istatistik yapmazlar, sıkıntılarını araştırmazlar? Üyeler ancak oda seçimlerinde akıllarına gelir... Sizin de dile getirdiğiniz bu konu arşivlerde sessizce yerini almamalı, mutlaka bir çözüm bulunmalı. Hiç olmazsa bizden sonra gelecek genç mühendisler haksızlığa uğramasın... > Güçhan Eryılmaz >> Memur maaşları Biz muvazzaf askerler, hem maaş olarak, hem de çalışma şartları olarak, diğer kamu görevlilerinden daha iyi durumda değiliz. Daha az imkânlara sahibiz ve daha kötü şartlarda çalışıyoruz. Bizler, problemlerimizi anlatamadığımız, sesimizi duyuramadığımız için, hem halkımız hem de basın tarafından daha iyi durumda olduğumuz sanılıyor.. Yeni göreve başlamış bekâr bir polis memuru net 1350 YTL maaş alırken (polislere geçen yıl 100 YTL ek zam verdiler), aynı durumdaki yeni göreve başlamış bir astsubay ancak 1175 YTL maaş alabiliyor. Asıl ve gerçek fazla mesaiyi biz askerler yapıyoruz. Cumartesi günleri bize normal mesai günü gibi oldu, hemen hemen her hafta cumartesi günleri çalışıyoruz. Akşamları çoğu kez iş yoğunluğu ve personel eksikliği nedeniyle saat 21-22'lere kadar çalışıyoruz. Ayrıca ayda 5-6 defa 24 saat esasına göre ve çoğu defa ertesi günü istirahat dahi etmeden nöbet tutuyoruz, ertesi günü mesaiye devam ediyoruz, yani aralıksız 35-36 saat mesai (bu normal bir memurun tam bir haftalık mesaisi) yapıyoruz. Denetlemelerde, gece eğitimlerinde ve tatbikatlarda günlerce çalıştığımız da cabası... Ne fazla mesai ne de tuttuğumuz nöbetler karşılığında beş kuruş ek ücret verilmiyor, almıyoruz. Biz askerlerin, ancak polisler kadar yani yalnızca % 20'si lojmanda oturabiliyor. Polisler tamamen profesyonel olarak çalıştıklarından, herkes yalnızca kendisinden ve kendi yaptığından sorumlu iken, bizler kendimizle birlikte emrimizde 20 kişi de olsa, 2000 kişi de olsa erlerin her şeyinden, aklınıza ne gelirse 24 saat boyunca yaptıkları her şeyden sorumluyuz, suç işleyenle birlikte başındaki komutanı da hesap verir... > İsmi mahfuz