Üretene bunca engel reva mı?

A -
A +

Türkiye'de iş kurmanın zorluğu, bürokrasinin çıkardığı engeller herkesin malumu. Her yetkili de bundan şikayetçi olduğunu söyler. Ama ne hikmetse, her gelen buna yeni halkalar ilave ederek işi içinden çıkılmaz hale getirir. Sonra da sermaye yurtdışına kaçar, kaçamayanlar da kayıtdışı olmanın yollarını arar. Sonra da bugünkü kaos, kriz ortamı gelir çatar. İşte, bu tür engellerden mustarip bir girişimcimizin yazdıkları: Bu yazdıklarımın, -doğrudan bir tüketici sorunu veya bir mağduriyet olarak gözükmese de- ülkemizin neden bu durumda olduğunun sebepleri arasında yer alabilecek etkenlerden bir tanesi olarak dikkatinizi çekeceğini umuyorum. Firmamız Akasya Pastanesi Unlu Mam. İnş.Tur. San. Ltd. Şti. olarak İstanbul'da 1972 yılından bu yana Üsküdar ve Çengelköy Şubeleriyle gıda sektöründe faaliyette bulunmaktadır. 1997 yılına kadar şahıs işletmesi olarak; o tarihten bu yana da tüzel kişilik olarak sektörüyle ilgili kuruluşlara kayıtlıdır. " İstanbul Ticaret Odası sicil no: 366946/314528, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Sicil no: 521397.70 , Sağlık Bakanlığı Gıda Sicil no: 034-30 - T. 11 - 00061, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı sicil no: G34 - 011, Esnaf ve sanatkar sicil no: 489 002 5974 , İst. Pastacı ve Şekerciler odası üye no: 3513" Tüm bu kuruluşlara yıllık üyelik ve munzam aidatlarımızı da eksiksiz olarak ödemekte ve bugünkü ekonomik şartlarda 23 çalışan arkadaşımızla beraber devlet mekanizmasından pek bir şey talep etmeden ayakta kalabilme mücadelesi vermekteyiz. Ancaak! 15 Temmuz 2002 tarihinde İstanbul Ticaret Borsası Muamelat Şubesi'nden bir tebligat aldık. Tebligatta,"borsaya tabi ürünlerden -nebati margarin- üzerine 2002 senesi başından itibaren müteaddit muamele yaptığınız tespit edilmiştir." şeklinde başlayıp 5590 sayılı yasanın 37. maddesi ve ilgili yönetmelik maddelerine atıfta bulunulmakta, borsaya üye olmamız gerektiği, yoksa re'sen üyeliğimizin yapılıp ağır para cezasına çarptırılacağımız ifadeleri kullanılmaktaydı. Önce bir şey anlayamadık çünkü; "biz yağ-un vb. maddeleri alıp satmıyoruz ki, hammadde olarak alıp üzerinde bir katmadeğer oluşturup, nihai mamul olarak, doğrudan nihai tüketicilere satıyoruz." Bunun bizle alakası olamaz, herhalde bir yanlışlık var diye düşündük. Ticaret Borsası'nı arayarak adını vermek istemeyen bir yetkili (!) ile görüştükten sonra -burası Türkiye burda böyle- gerçeğiyle yüzyüze geldik. Efendim, 1930'larda çıkan bir yasaya istinaden gerçek üyelerinden para toplayamayan ve ne işe yaradığı hususunda ciddi şüphelerin bulunduğu bu kurum resmen "yasa böyle" diyerek, para istemekteydi. Kendilerinin mantığıyla, tüm ülkede bu tip ürünleri çeşitli şekillerde kullanan tüm işyerleri, yani pastaneler, fırınlar, lokantalar, kebapçılar, büfeler; aklınıza neresi gelirse orası bu odaya üye olup aidat ödemek zorundaydı. Hatta bizim mahallenin mütevazı bakkalı Hacı amca da!!! Daha sonra İstanbul Ticaret Odası Hukuk Servisi'ni aradık. Oradaki avukat beyler aslında haklı olduğumuzu, ama yapacak pek birşey olmadığını, ancak Ticaret Mahkemeleri'ne konu aksederse belki birşey çıkabileceğini , Yasanın çıktığı yıllar itibariyle, o dönemde fiyatları belirleyip kontrol edebilme amacı güttüğünü, ancak bugün gelinen noktada nihai satış noktasında bu ürünleri işleyerek, farklı mamul olarak satan işletmeler için bir mağduriyet kaynağı olduğunu söylediler. Ayrıca, biz bu tür ürünleri faturasız almış olsak, böyle bir şeyle karşılaşmamız söz konusu bile olmayacaktı. Nitekim, sektörümüzde yaptığımız araştırmada birçok firma olayı duyunca şaşırmış ama onlar da "burası Türkiye" demişlerdir. Efendim, benim sizden ricam bu olayı duyurmanız. İsmimizi zikretmeyin, yani reklam için ben bu yazıyı size yazmıyorum . Ama ben kesinlikle bu kuruma kendi rızamla bir kuruş dahi ödemeyeceğim. Gelip icrayla alsınlar. Yukarıda bağlı olduğumuz bakanlıkları ve odaları yazdım. İnsanlar birçok riskleri ve sıkıntıları göze alarak yatırım yapıp bir şeyler üretmeye çalışırken hantal bürokrasi ve ağır kırtasiyenin içerisinde de boğulmama mücadelesi veriyorlar. Ama bazıları halen daha böyle insanların ve kurumların üzerine gidip, "daha ver, daha ver" diyorlar. Ama böyle giderse yakında ne -daha ver- diyebilecek bir kurum ne de -daha ver - denebilecek kişi ve işletme kalacak Trajikomik ölümler Gazetelerin üçüncü sayfalarında gördüğünüz "trajikomik" haberlerin toplamı... Okuyunca size hiç yabancı gelmediğini göreceksiniz; Aynı turizm şirketine ait iki otobüs yolda karşılaştı... Soförler ellerini bırakıp birbirini selamladı; 52 ölü... Iki odayı tek oda yapmak için aradaki duvara dinamit koyan evsahibinin, mahalleyi havaya uçurması... Traş olurken berberin "rahatlatır" diye boynu aniden sağa-sola çevirme hareketi sonucu boynun kırılması... Kafasında mermer kırdırmaya çalışan medyatik karatecilerin travma sonucu ölümü... Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza sheltox sıkmak suretiyle ölüm... Ot yemeyen koyununu tüfeğin dipçiğiyle dövmeye başlayan çobanın, tüfeğin ateş alması sonucu ölümü... Katta olmayan asansöre binme teşebbüsü sonucu ölüm... Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek "Ana ne güzel" deyip akşama evde ölü bulunan Türk ailesi... Balkona 50 kişi çıkılması sonucu, balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm... Yatağındaki tahtakurusu veya bilumum haşeratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalmak... Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı çıkarmak için ayağını silkelerken elektrik çarptığını sanan yardımsever tarafından kürekle vurularak ölüm... Yolda mutlu-mesut yürürken kafaya balkon düşmesi... Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gisesinde elektrik çarpmasi sonucu ölüm... Kahvede arkadaşlarla okey oynarken üzerine inek düsmesi... >Taner Vural

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.