Veliler tedirgin

A -
A +

Milli Eğitim Bakanlığı'na; Okullar daha çok denetlenemez mi? Çocukların elinden cep telefonu düşmüyor. Birbirleriyle ilişkileri yakışıksız, konuşmaları argo... Okulların yakınlarındaki internet kafelerde sigara ve bira içenler, hatta uyuşturucu kullananlar, kavgalar... Binlerce öğrencinin bulunduğu bir okulu tek bir güvenlik elemanı koruyabilir mi? Televizyon kanallarında sıkça yayınlanan şiddet içerikli filmlerden etkilenen bazı erkek öğrenciler çete kurup, okul içinde ve civarlarında şiddet uyguluyorlar. Bazı kız öğrenciler de, özendirici filmlerden etkilenerek, okumak yerine yanlış yollara saparak perişan oluyorlar. Okul önlerini karınca gibi saran özel araçlar sanki derede balık avlar gibi genç kız öğrencilerin peşlerinde. Sayın Bakanım, okul deyince, nereye dönsen ayrı bir problem, yaz yaz bitmez. Bütün veliler tedirgin. Bütün okullarda cep telefonu yasağı uygulanmalı. Sıkı bir denetim yapılmalı. Bir değil, içeride ve dışarıda olmak üzere eğitimli birkaç güvenlik görevlisi bulunmalı. Ayrıca huzuru bozanlar için ağır cezalar getirilmelidir. Okullarda toplanan paraların da kuruşuna kadar hesabı sorularak, suistimallerin önü kesilmelidir. Necip Yozgatlı İnsan şerefiyle yaşamalı Tapu memurlarının yazısını okudum ve üzüldüm. Ben bir memur emeklisiyim, memurluğun ne demek olduğunu çok iyi bilirim, hatta eşim ve çocuklarım da çok iyi bilir. Çünkü onlar bir memur maaşı ile, ay sonu nasıl gelir, iyi bilirler. Maaş az diye, çorba parası diye rüşvet alanların sonunu hep izleriz; ya intihar ederler, ya da "kafayı yerler". Devletin parası çok bereketlidir, çünkü onda 70 milyonun hakkı vardır da ondandır bereketi. Aşure gibi tatlıdır. Tapucular nasıl çalışır, onu da bilirim, çünkü emekliyim, emlak işi yapıyorum. Ben onlara hiç rüşvet vermedim, ama aracılara iş takibi diye verdim, biliyorum ki onlara verdiler. Kendilerini fazla acındırmasınlar... Bu memlekette asgari ücretle ev geçindiren binlerce insan var. Tozlu arşivlermiş, kalemmiş; bunlar da fazla kalmadı... Memurlar döner sermayeden para almazlar, o hak sağlıkçılara aittir. Yemek parası da almazlar, yol parası da almazlar... Her işin iyi ve zor yönleri vardır. Benim işim zor diye çorba parası, bıçak parası, ya da başka isimler altında para alanlar var; bunların hepsi aynıdır ve kötüdür. Ben bu devlette memurluk da, amirlik de yaptım. Hiç tahammül edemediğim bu tıynetli kişileri iyi tanırım. İnsan, hangi zor şartlar altında olursa olsun şerefiyle yaşamalı. Çeşitli adlar altında alınan rüşvete bulaşmamalıdır... Mustafa Bektaş Servise, servis gerek!.. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 13. maddesinde yer alan, "satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür", yine Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 6. maddesinde yer alan; "malın tamir süresi en fazla 30 iş günüdür" hükmü uygulanmamakta; tüketici, bayi ile servis arasında git-gel yaşamaktadır. Cep telefonunun ortalama kullanım süresi teknolojisi gereği 7 yıl, ülkemiz tüketicisinin alışkanlığı gereği 1 yıldır. Ancak arıza nedeniyle servise başvurulması halinde, çoğunlukla 30 iş gününden fazla bekletilmesi, firmaların satış sonrası ürününe sahip çıkmadığını, yeterli servis ağının oluşturulmadığını göstermektedir. Türkiye'yi tatlı pazar olarak gören üretici firmalar, servis ağlarını kurmakta ihmalkâr davranmakta, gerekli yedek parça stokunu oluşturmamakta, maliyetini tüketiciye yüklemektedir. Öte yandan imalattan kaynaklanan hatalar olsa bile, "kullanıcı hatası" denilerek, tüketiciden ek bedeller talep edilmekte; oluşan anlaşmazlık sonucu tüketicinin mağduriyet süresi uzamaktadır. Yaşanan bu problemler göstermektedir ki, ithalatçı ya da üretici firma ürününe satıncaya kadar sahip çıkmakta, satış sonrası sorumluluklarını yerine getirmemektedir. Tüketici kullanamadığı telefonu ile ilgili hakkını aramak yerine, yeni cihaz almakta; bu ise satıcı firmaların işine gelmekte, servis sorumluluğunu bilerek ihmal etmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, cihazların servislerde bekleme süresini dikkate alarak, satış sonrası hizmetleri vermeyen firmalara gerekli yaptırımları uygulamalıdır. Öte yandan tüketiciler de; bir yandan cep telefonu alırken, garantisi ve servis hizmetlerini sorarak ürün tercihine gitmeli, bu konuda yaşanacak hak ihlâllerinin giderilmesi için de bulundukları yerdeki Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine başvurmalıdırlar. Nazım Kaya (Tüketiciler Birliği Genel Başkanı) Mallarımıza el koyacak uyanıklara karşı seyirci mi kalınacak? 1995'ten önce, eşim Bayram Gülbahar, benim İstanbul'da bulunan iş yerlerimi ipotek ettirerek, Konya Ziraat Bankası'ndan kredi aldı. O zamanki ekonomik sıkıntılardan dolayı bankaya olan borcumuzu ödeyemedik. Sonra, İstanbul'daki iş yerlerimi serbest piyasada satmak veya para bulup bankaya ödemek üzere, bankayla anlaştılar. 1995'in sonunda, İstanbul Büyükçekmece'de emlakçılık yapan M.H. ve Ö.G. isimli şahıslardan 5 milyar lira (138 bin Alman Markı) alarak, bir anlaşma yapılıyor. Zaten bankaya olan borcumuz 3 milyar 750 milyon lira idi. 3 milyar da kâr payı ödemek için anlaşmışlar. O emlakçılar benim iş yerlerimi satacak, kendilerine ait parayı (5 milyar artı 3 milyar) aldıktan sonra, kalanını bize vereceklerdi. Bu emlakçılar, verdikleri 5 milyar için bono senedi almışlar, 138 bin Mark karşılığı da senet almışlar. Aslında ikisi de tek para ve ödeme tarihleri de 5 Temmuz 1996 olarak yazılmış. Bu şahıslar aynı para için iki adet bonoyu icraya koydular (1996/7330, 4.İcra, Sultanahmet) ve 12 milyar 500 milyon lirayı tahsil ettiler. Bilahare eşime verdiğim genel ve basit bir vekaletname ile, eşimi kandırarak, aldatarak veya zorbalıkla, ogün değeri 450-500 milyar lira olan 23 adet iş yerimi 2 milyar 300 milyon lira gibi komik bir rakamla satış vadi almışlar. Bu kişiler profesyonelce uyanıklık ya da dolandırıcılık yaparak, işlerini yürüttüler, resmiyette kendilerini haklı çıkardılar... Bize verdikleri 5 milyar liraya karşılık, 12 milyar 500 milyon ödediğimiz halde, şimdi de 23 adet iş yerimizi almak üzereler veya aldılar... Halbuki onlarla bir protokol yapmıştık; 5 milyar ödeyecektik, 3 milyar da kâr payı ödeyecektik, onların alacakları kalmayacaktı. Üstelik bu protokol dosyada bulunuyor.... Bu tefecilere, bu profesyonel dolandırıcı oldukları anlaşılan şahıslara karşı böyle çaresiz mi kalacağız, işleri kitabına uydurup 23 iş yerimizi de gasbetmelerine göz mü yumulacak? Lütfen; mağdur, çaresiz vatandaşın hakkını koruyan, çetelere, zorbalara, dolandırıcılara göz açtırmayan ilgililer, yetkililer... Bizim de imdadımıza yetişin, bu dolandırıcılara fırsat vermeyin!.. Ayşe Gülbahar-Karapınar/KONYA

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.