AK Parti ve Hükümet'in dikkatine; Zaman zaman bazı televizyon kanallarında, kanımızı donduran, tüylerimizi diken diken eden rüşvet ve yolsuzluk ilişkilerini ibretle izliyoruz. Ucuza satılıp, 3 kat fazlasına ithal edilip çürütülen tütünler... 50 milyonluk parçayı 1 milyara alanlar... 350.000 $'dan başlayıp 15 milyon $'a kadar uzanan rüşvet ilişkileri... Devlet ihalelerine karıştırılan fesat ve hileler... Bazı bürokrat yakınlarının hesaplarına hortumlanan trilyonlar... Mercedes JEEP'i olan memurlar... Ondan sonra da "işçi, memur maaş artışına kaynak yok" iddiaları... Şimdi bu problemin, bugünkü mevcut düzenle neden çözülemeyeceğini açıklayalım; Yayınlanan bu görüntüler üzerine, normal olarak cumhuriyet savcılarının harekete geçmesi lazım, ancak bizim sistemimizde savcıların harekete geçmesi için şikayet, ihbar ve delil olması lazım. Televizyonda yayınlanan görüntüler delil ve ihbar değilse nedir? Diyelim ki bir savcı dava açtı, sonuç ne olacak? İçinde milyon dolarların döndüğü bir dava, 3 kişilik bir yargıç heyetinin cüzdanı ve vicdanı arasına sıkıştırılmış olacak ve adına ister mafya, ister çete, ister organize suç örgütü deyin, bunlar tarafından her türlü tehdite açık savunma ve korumasız bir yargıç heyeti, bu haliyle bu davadan sonuç beraat çıkar. İsterseniz bekleyip görelim. Oysa bu tür davalarda jüri sistemi kurulsa: tehdit alan her jüri ve yargıç heyetinin istifa etmesi nedeniyle zanlıların tutukluluk hali devam etse, bu davalar hem bu kadar uzamaz ve hem de kamu vicdanını tatmin edecek sonuçlar ortaya çıkmaz mı? Bir de memurlar hakkında şöyle bir kanun var, istifa veya emeklilik nedeniyle işinden ayrılan memurların, 5 yıl içinde çalıştıkları işle ilgili olarak, herhangi bir iş yapamayacaklarına dair kanun ihlal edilmiş olmuyor mu? Şimdi meselenin can alıcı tarafına geliyorum. Ülkemizde bu tür yolsuzluklar yapanın yanına kâr kaldıkça, iyi yönetimler iş başına geldiğinde bu tür kirli işler bitse bile, yine de devam edecektir. Öyle ise; bu tür işletmeleri işçi sendikalarına bedevadan verin. Hem her yıl izlemekten usandığımız sendikaların pazarlık haberlerinden ve tartışmalarından kurtulalım. Hem de yolsuzluk yapılıyor mu, görelim. Fiyatlar artar diyorsanız, endişe etmeyin. Yabancı sigara şirketleri daha ucuz ve kaliteli sigara satmak için kapıda bekliyorlar. Hem pahalı olursa sigara içen sayısı belki azalır. Biz de sigaraya bağlı hastalıkların tedavisi için para harcamaktan tasarruf etmiş oluruz. Yani meselenin özü, devleti küçültmekten geçiyor. Bunlar daha aysbergin su üzerinde kalanı, altta neler dönüyor Allah bilir... Sadece AK Parti Yöneticileri ile Hükümet üyelerinin okuyabileceği bir İnternet sitesi kurun, adına "Türkiye'deki yolsuzlukları bildirme sitesi" deyin, bakın daha ne görülmemiş, işitilmemiş olaylar öğreneceksiniz... Siz madem Hükümetsiniz, yapılan ve yapılamayan her işten sorumlu olduğunuza ve 4-5 yıl sonra seçimlerde oy isteyeceğinize göre, bu kanunsuzlukları önlemek size düşüyor. Biz vatandaşlar olarak bildiğimiz, duyduğumuz, gördüğümüz usulsüzlükleri size bildirmek için can atıyoruz. "Biz dürüstüz" diyorsanız, "bu defterleri biz bitiririz" diyorsanız, işte size altın bir fırsat; bu kirli işleri çözün. Şayet çözemiyorsanız, sebeplerini kamuoyuna açıklayın. Bunlar çözülünce, diğer sıkıntıların da bittiği görülecektir... > Fikri Dağlıgil - İZMİR İmam-Hatip olma hakkımız verilecek mi? Diyanet İşleri Başkanlığı'na; Ben Marmara Üniversitesi İlahiyat Meslek Yüksek Okulu mezunuyum. Okulumuzun eğitim amacı, Diyanet İşlerine eleman (İmam-Hatip vb.) yetiştirmekti. Bizler bu amaçlarla görevlilerinden eğitim aldık. Hatta pedagojik formasyon derslerini dahi almış bulunmaktayız. Ancak; Devlet Personel Başkanlığı tarafından Kasım 2002 de yapılan KPSS atamalarında, İlahiyat Meslek Yüksek Okulu mezunlarına İmam-Hatip hakkı verilmedi. 1250 civarında yapılan İmam-Hatip atamasının hepsinde İlahiyat Fakültesi mezunu olmak (Lisans) şartı arandı. İlahiyat Meslek Yüksek Okulu mezunlarına görev hakkı verilmedi. Bizlerin İlahiyat Meslek Yüksek Okulu mezunları olarak hakkımız elimizden alındı. Bizlerin İmam-Hatip olma hakkı geri verilecek mi? Verilecekse ne zaman? Daha kaç yıl bekleyeceğiz? Yoksa Üniversitedeki okuma çabalarımız ve hayallerimiz boşa mı gidecek! Diyanet İşleri Başkanlığından ben ve benim şartlarımı taşıyan diğer İ.M.Y.O. mezunları tatmin edici bir açıklama beklemektedir. İsmi mahfuz İstanbul Otogarı Türkiye sınırları içinde mi?!. Yağmurlu bir havada, memleketten bir misafirim gelmişti. Hemen arabaya atladığım gibi soluğu Otogar'da aldım. Girişe yaklaştım ki, bir de ne göreyim! O havada, giriş-çıkış bir dert olmuştu... Milim milim ilerleyerek misafirimi getiren otobüs firmasının bulunduğu perona 20 dakikada varmıştım. Neyse misafirimi bindirdim arabaya... Bu sefer de çıkış çilesi başladı... Nihayet 15 dakikada çıkıştaki turnikelere geldik. (Yani içeride tam 35 dakikamız geçti.) Girişte aldığımız otopark giriş kartını uzattım memura. "Lütfen üçbuçuk milyon" deyince şaşkına döndüm. Sayın yetkililer! Otogar'a benim arabam birbuçuk milyon liralık benzin yaktı, giriş-çıkış yaptım üçbuçuk milyon lirayı "Park ücreti" olarak verdim. Bu parayı ödemek çok ağırıma gitti. Sanki bir başka ülkeye gittim de "toprak bastı parası" ödüyorum gibi geldi bana. Hiç kimse keyfi olarak Otogar'da oyalanmaz. Normal şartlarda belki bir saatten fazla kalanlardan bu kadar para talep edilebilir. Buradan yetkililere sesleniyorum! "Park ücreti"ni makul bir seviyeye indirerek, İstanbul Otogarı'nı, bu ayıptan kurtarın! > Adil Olgun-Bahçelievler - İSTANBUL