Geçen sene doçentlik için ÜAK'ya (Üniversiteler Arası Kurul) başvuran hocam hakkında, yayınlarından birinde haddi aşan alıntı ve kaynak gösterimindeki hata nedeniyle, intihal suçlamasıyla, Jürilerden biri tarafından soruşturma başlatıldı. Buraya kadar her şey normal (ama herkese yapılmayan bir normallik). Sonra bu hocamız hakkında, kaynakta düzensizlikten dolayı en ağır ceza verildi ve 3 yıllık hak mahrumiyeti kararı alındı. (Düşünün, bu ülkede doktora tezi tamamen çalıntı olanların unvanlarının ellerinden alınması gerekirken, bunları, 2 aylık hak mahrumiyeti cezası ile geçiştiriyorlar. Daha sonra bu kişiler rektör ve milletvekili olabiliyor.) Ama sırf bazı hocaların dediklerini yapmadı diye, kaynak gösteriminde hatadan dolayı, 3 yıl hak mahrumiyeti veriliyor. Daha sonra ne oluyor, bu hocamız haksız olan bu kararı mahkemeye taşıyor. Mahkeme bilirkişi atıyor. Tam dava sonuçlanacakken, ÜAK'dan bilirkişiye itiraz geliyor ve mahkeme uzuyor. Şimdi soruyorum, eğer itiraz eden ÜAK üyesi kişi kötü niyetli değilse ve birilerinden emir almıyorsa, neden bilirkişi atanınca hemen itiraz etmedi de zamanın geçmesini bekledi? Aynı davranış kendisine yapılsa nasıl davranırdı? Bu hocamıza yazık değil mi? Ülkesini seven bir insanı meslekten soğutmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ellerinde yetki var ama sorumlulukları yok, böyle saçma şey olur mu? Başkalarının meslek hayatları hakkında yanlış karar verebilecekler ama sorumlulukları olmayacak. Lütfen YÖK bu yanlışlığa bir dur desin. Değiştirilmesi düşünülen doçentlik imtihanında getirileceği söylenen yeniliğe de değinmek istiyorum. Sözlü imtihana kamera koyacaklarmış; zaten minareyi çalan kılıfını hazırlar. Daha adaylar sözlü imtihana girmeden geçip geçmeyecekleri belli oluyor, bırakmak istediklerine zor soruyorlar. Geçirmek istediklerine önceden soruları söylemelerini kim engelleyebilir? YÖK'e sesleniyorum; böyle komik şeylerle uğraşmasınlar ve bir an önce bu göstermelik tedbirler yerine, başvuru puanını en az 3 kat arttırıp, sübjektif sözlüyü kaldırsınlar. H. Fazıl Küçük >> Sesimizi duyan yok Milli Eğitim Bakanlığı'na; Elazığ'ın bir ilçesinde sözleşmeli öğretmenlik yapıyorum. Henüz 16 aylık evliyim ama evliliğimin sadece 4 ayını eşimle geçirdim. Daha ne kadar ayrı yaşamaya dayanacağımı bilemiyorum. Bu şekilde görevime de konsantre olamıyorum. Sözleşmeli öğretmenlere 1 yıl çalışma şartı getirdiler. Benim 1 yılım Ocak ayında doluyor ama Şubatta eş durumum muallakta. Çünkü geçen yıl yapmadılar, bu yıl ne olacağımız belli değil... Maddi olarak zaten batmış durumdayız, hem orada ev geçindiriyoruz, hem burada... Ayrı yaşamanın zorluğu ise cabası. İnsanı mesleğinden soğutur hale getirdiler. Bütün haklarımızı elimizden alıyorlar. "Sözleşmeli kölelik" yapıyoruz resmen. Lütfen bu ayırıma son verin, mağduriyetimizi giderin. Bir öğretmen >> Eş durumu tayin hakkı sözleşmeli öğretmenlere de verilsin Milli Eğitim Bakanlığı'na; Ben Hakkari'de sözleşmeli öğretmen olarak çalışmaktayım. Eşim de Bartın'da çalışıyor. 2009 Şubat özür grubunda sözleşmeli öğretmenlere eş tayini hakkı verilip verilmeyeceği hâlâ belli değil (2008 özür grubunda sözleşmelilere bu hak verilmemişti.). 1 çocuğumuz var, 1.5 yıldır ayrıyız. Kadrolu öğretmenlere verilen yarıyıl özür grubu (eş durumu) tayininin biz sözleşmelilere de verilmesini istiyoruz. Sayın Bakan, "sözleşmeli-kadrolu öğretmen arasında fark yok" demesine rağmen, Şubat özür grubunda bu hak sözleşmelilere verilmemekte, binlerce sözleşmeli öğretmen ve aileleri mağdur durumda bulunmaktadır. Lütfen mağduriyetimizi giderin. İsmi mahfuz BİZE DAİR Daha iyi bir Türkiye için; okuyucularımızın da fikirlerine ihtiyacımız var... Gazetemizde görüp eleştirdiğiniz, beğenip övdüğünüz, düşünüp bize yol göstereceğini umduğunuz her şeyi paylaşın; behcet.fakihoglu@tg.com.tr Tel: (0212) 454 38 22 / Faks: (0212) 454 31 00 Adres: Türkiye Gazetesi-Yenibosna/İST.