YÖK kanunu hayati önem taşıyor

A -
A +

Yükseköğretim Kanunu, gençlerimizi, ülkemizin geleceğini etkileyecek çok önemli bir kanundur. Bu denli önemli bir kanun mutlaka çoğunluğun tasvibine mazhar olmalı, ilgili tarafların ortak görüşlerini yansıtmalı ve çağa uygun olmalıdır. Son yıllarda bu alanda yaşanan sancılar ve inatlaşmalar biliniyor. Türkiye'nin toplumsal barışına tehdit oluşturacak gelişmeler yaşandı, gençlerimiz küstürüldü, akademik alanda geriye gittiğimiz belirtildi. Ülkemizin geleceği için bu hatalardan dönmenin mantık icabı olduğu ortadadır. Yeni kanun çıkmadan, taslakla ilgili değişik kesimlerden gelen görüşler mutlaka dikkata alınmalıdır. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi'nden Y. Doç. Dr. Ali Kaygısız'ın belirttiği hususları da bu amaçla aşağıya alıyorum: "Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) ve YÖK tarafından hazırlanan Yükseköğretim Yasa Tasarısı Taslağı'nın değişmesi gereği üzerinde geniş bir kamuoyu mutabakatı oluşmasını takdirle karşılıyoruz, ancak YÖK tarafından hazırlanan '2547 sayılı yüksek öğretim kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun' tasarısı taslağına bazı noktalarda itirazımız var Biçim ve Yasa Tekniği Açısından; 1) On beş bölümden oluşan Taslak, 38 maddeden ibarettir. Bazı maddelerin, yasa tekniği açısından savunulması güç olması dikkat çekicidir. Örneğin, araştırma asistanları, yardımcı doçentler için getirilen görev süresi kısıtlaması, öğrenciler için getirilen yükseköğretim kurulundan çıkarma cezası; a) Yardımcı doçentleri için getirilmeye çalışılan '12 yıl sınırı'nı tekrar kanuna koymaya çalışmak hukuk faciasıdır. Zira hukukta kazanılmış hak kavramı vardır. 2000 yılında çıkarılmış bulunan 4584 sayılı yasa ile kazanılan haklardan geriye dönüş kesinlikle söz konusu olamaz. Şu andaki uygulama ve hazırlanan taslakta öğretim elemanları içinde sadece Doçent ve Profesörlerin iş güvenceleri vardır. İş güvencesi İLO sözleşmelerinde her çalışan için temel bir hak iken, Yrd. Doçentlerin, Araştırma Görevlilerinin, Öğretim Görevlilerinin, Okutmanların ve Uzmanların bu güvenceden mahrum bırakılmaları kabul edilemez. Ayrıca Yrd. Doçentlerin birinci dereceye inememeleri bir hukuk garabeti olarak devam etmektedir. b) 'Yükseköğretim kurumundan çıkarma cezası verilen öğrenciler, bir daha herhangi başka bir yükseköğretim kurumuna alınamazlar' şeklindeki hüküm suçlu olarak addedilen insanların topluma bir daha kazandırılmamasına yöneliktir. En ağır suç işleyenlerin dahi zaman zaman affedildiği ülkemizde böyle bir teklifte bulunmak oldukça ağır bir karardır. 2) Taslağın sistematik yönden de eleştiriye açık olduğu belirtilmelidir. Özellikle üst kuruluşların, üniversitelerin ve üniversite organlarının görevlerini düzenleyen maddelerde, bazı görevler, gerekmediği kadar somut ve ayrıntılı belirlenirken, Bilim Etik kurulu gibi, bazı kurullara hiç yer verilmemiştir. Bilim Etik Kurulu mutlaka kanuna eklenmelidir. 3) Anayasamızda Yükseköğretimle ilgili maddeler sadeleştirilmeli, amaç ve temel ilkelerin yazılması ile yetinilmelidir. Diğer yandan; atama ile göreve gelen üst düzey idarecilerinin gerekli durumda görevden alınabileceğinin düşünülmemesi bile olumlu bir karardır." Sağlıktaki bu yanlıştan dönülsün! Sayın Sağlık Bakanı'nın dikkatine; Ben, 308 milyon lira maaş alan bir Bağ-Kur emeklisiyim. Eşime Hepatit-B teşhisi kondu, tedavi olması gerekiyor. Benim de aşı olmam gerekiyor. Fakat bakanlık bu aşıyı karşılamıyor. İmkansızlıklar sebebiyle bu aşıyı yaptıramayıp, aynı hastalığı kaparsam, tedavim devlete ne kadara mal olur? Lütfen bu yanlışı düzeltin, koruyucu hekimliğe işlerlik kazandırın... > M. Özçelik-İSTANBUL

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.