PAZARKAHVESİ
> Betül ALTINBAŞAK
betul.altinbasak@tg.com.tr
Pazar Kahvesi'ne bu hafta H. Avni Mutlu konuk oldu.
SUNUŞ
Gazetemizin her ay tertip ettiği Türkiye Toplantıları'nın Haziran ayı konuğu Sayın Valimiz Hüseyin Avni Mutlu idi. Koskoca bir şehrin sorumluluğunu taşımak elbette ki çok büyük bir iş... O gün neler konuşulmadı ki... İstanbul'un meseleleri, çözüm teklifleri... Gazeteci arkadaşlarımızın terleten sorularına Sayın Vali son derece sakin, samimi ve kendinden emin cevaplar verdi. Depremden trafiğe, yatırımlardan eğitime kadar birçok konunun masaya yatırıldığı gecede beni en çok İstanbul'da sadece ama sadece 250 evsiz olması, onların da kendi tercihlerinden dolayı sokakta yaşadıkları bilgisi sevindirdi. Depreme karşı alınan tedbirler, ulaşım çözümleri, turizm yatırımları konuşulanlardan bazılarıydı ve siz zaten sohbetin tümünü toplantıdan bir gün sonra gazetemizden tüm detaylarıyla okudunuz. Ben bu sorumluluğu omuzlarında taşıyan, bir şehrin en büyük mülki amirinin, valimizin hayata bakışını, bunca yıla sığdırdığı deneyimleri ve günlük hayatıyla ilgili özel yanlarını farklı bir pencereden sizlerle paylaşalım istedim... Buyrun efendim, Vali Mutlu'nun hayatından kesitlerle Pazar Kahvesine...
İstanbul'dan önce Diyarbakır'daydınız, buradan bakınca orayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz İstanbul'dan bakınca Diyarbakır'ı, yaşadığı olayları çok anlayamıyoruz, ya da farklı algılıyoruz...
Şöyle söyleyeyim; birçok farklı şehrimizde, ilçemizde görev yaptım. Bu farklı bölgelerden bende en çok iz bırakan, mutluluk veren Diyarbakır olmuştur. Şehrin kendisini de insanını da çok seviyorum. Biz sıcaklığı bulduk orada. İnsan niye bir şehri çok sever, insanını severse, sıcaklık bulursa sever. İnsanı mükemmeldir Diyarbakır'ın. Ve tabiî ki çok derin bir tarihi geçmişi, kültürü var. Şairleri, sanatçıları, müzisyenleri ile sanat yanı çok güçlü bir şehir Diyarbakır. Unutulan değerlerinden birisi de, gül şehridir Diyarbakır, bunu hep söylerim. Surlardan iki tane çok büyük kalbi işlemiş ve surların içinde bu kalbi yaşatmış bir şehir.
Biz Diyarbakır'da çok üzüntülü, acılı günler de yaşadık elbet ama Diyarbakır'ın kendi güzel insanlarının gönlündeki o sevgide teselliyi bulduk biz. O yüzden tekrar tekrar görmeyi, tekrar gidip dokunabilmeyi arzu ettiğim şehirlerimizdendir. Herkese de buradan sevgi ve hasretlerimi iletiyorum. Zaman zaman Diyarbakır'dan gençler, dostlar geliyorlar ziyaretimize, Diyarbakır'ı bir defa daha yaşama sansım oluyor onlarla. Kapımızı her çalan Diyarbakırlı bize müthiş bir keyif veriyor. Ayrıldıktan sonra bir kere gidebildim, bir planım var, yakında yıne gideceğim.
> Peki Diyarbakır'dan İstanbul'a vali olacağınızı öğrenince ne yaptınız, İstanbul çeşitli problemleriyle zor bir şehir, kar yağınca bile hayatın durduğu, trafiği, kalabalığı ile bitmeyen problemlerin şehri...
Çok sevdiğim bir şehir. Açıkçası İstanbul'a vali olduğumu düşününce inanın önce Diyarbakır'ı düşündüm. Diyarbakır'dan ayrılmanın hüznünü yaşadım. Diğer taraftan elbette ki mesleki açıdan da, kişisel açıdan da çok değerlidir. Bizim mesleğimizin zirvesidir. Çok arzu edilen bir görev yeridir, İstanbul'da olmak başlı başına bir bahtiyarlıktır. Ama aynı zamanda . İstanbul çocukluğumun, okul yıllarımın genç-liğimin geçtiği şehir. O yıllarda hiç aklımda olmayan bir pozisyonla geri geldim. Aynı sokaklardan bir şehrin yöneticisi gibi geçmenin de tatlı, nostaljik bir tadı var.
> Gençken bir gün bu şehre vali olacağım gibi bir hayaliniz var mıydı?
Ben sorumluluk almayı, ülkem için iyi şeyler yapmayı hep arzu ettim. Sorumluluk almaktan hiçbir zaman kaçmadım. Gündelik olmak, günün akışı içinde hareket etmek gibi bir halim hiç olmadı. Dönüp baktığımda, çok mutlu bir gençliğim oldu. Ülkemi, milletimi düşünerek hareket ettim hep. Ailemde vatana, millete ilişkin meseleler ağırlıklı olarak sohbet konusu olmuştur. Bugünkü rolüm aile için de şekillenmiştir. Aileden aldıklarınız okuduklarınızla harmanlanıyor ve bütün bunlar sizi olgunlaştırıyor.
> Vali konağına ilk girdiğiniz gün?
Gurura kapılmamak bizim ilk öğrendiğimiz bir şeydir. Mütevazı olmak gerekir. Makamların geçici olduğu ve sahibinin millet olduğunu bilerek hareket etmek, sizin sadece bir nöbetçi olduğunuzu düşünmek gerekir. Biz makamlara otururken hep bunu bilerek oturduk. Hedef makamdan güç almadan makama bir şeyler verebilmektir. Elbette ki İstanbul'da Bab-ı Ali'de sadrazamların görev yaptığı bir makamda olmak, tarihin izlerini taşıyan merdivenlerden inip çıkmak insanı duygulandırıyor ama; bu duygu aslında sorumluluk duygusu... Benzer bir duygu Çanakkale'de de var. Sanki şehitler kulağınıza işinizi iyi yapmanızı fısıldıyor.
> Mesleğinde sizi en çok hüzünlendiren, sevindiren olaylar?
Beni en etkileyen şey, çok acı bir hadisedir, hatırlarsanız Diyarbakır'da 7 çocuğumuz dershanelerinin önünde bir patlama sonucunda hayatını kaybetti ve ben olay yerine intikal ettiğimde akşam karanlığında parçalanmış masum gençlerin görüntülerini gördüm. Şunu düşündüm; dershaneden çıktıkları anda gelecekle ilgili hayalleri vardı, ailelerinin ümitleri vardı. Mutluluk veren hadiseye gelince... Göreve ilk başladığımda Bursa Büyükorhan ilçesinin ilk kaymakamı olarak görevlendirilmiştim. İlçeye ilk defa bir kaymakam gidiyordu. Ben meslekte yeni olduğum için heyecanlıydım ama onlar daha da heyecanlıydı. İlçeye giriyorsunuz, insanlar yollarda sizi karşılıyor. İnsanların ilçelerine gelen bir kaymakamı böylesine büyük bir hasretle, yollara çıkarak, kadın-erkek, çoluk-çocuk davullarla zurnalarla, halaylarla karşılamaları, mutlulukları beni çok duygulandırmış, heyecanlandırmıştı...
> Sizin bir kariyer toplantısında gençlere verdiğiniz tulumba tatlıcılığı ile ilgili bir örneğiniz var? Bir de bize anlatsanız...
Duydunuz demek. Gençlere hayattan bir örnek olsun diye bu anekdotu aktarmıştım. Şöyle söyleyeyim hukuk fakültesini bitirdikten sonra mesleğe geçeceğiz. Bu arada kaymakamlık sınavlarına da girdim, sonuçlarını bekliyorum. Beklerken de boşta durmamak için çalışıyorum. Ve belki kaymakam olamam diye bir yandan da avukatlık stajımı yapıyorum. Mahkemeye gidiyoruz. Bizi bir gün adalet komisyonu başkanı çağırdı, "stajınızı doğru düzgün yapın, ben öyle bir gün var, bir gün yok stajyer istemem burada" dedi. "Gelip her gün mahkemelerde dosya inceleyeceksiniz, dava takip edeceksiniz, dolu dolu yetişeceksiniz, yoksa stajınızı yakarım" dedi. Hal böyle olunca staj çok vakit almaya başladı. Çalıştığım işten ayrılmam gerekiyordu, stajımı yakamazdım. Düşündüm taşındım, ne yapabilirim diye, geriye sadece akşamlar kalıyordu. Serbest bir şeyler yapmalıydım. Baktım bizim oralarda Balıkesir'de, lokantalarda tulumba tatlısı yok. Sordum, alır mısınız diye... "Bakarız, lezzetli olursa alırız" dediler. Hamurunun ayarını tutturabilmek için bir hafta uğraştım."
> Nasıl yani tatlıları kendiniz mi yaptınız? Annenizden mi öğrenmiştiniz?
Elbette kendim yaptım, yoksa ne kıymeti var. Annemden de öğrenmedim. Evlerde yapılmaz ki tulumba tatlısı, zahmetlidir, annem üstüme sinen kokudan eve bile almazdı beni. İmalatını kendim yaptım. Ununu, şekerini, yağını alıp bir hafta her akşam hamurunu denk getirmek için uğraştım ve başardım, mükemmel bir tatlı yaptım. Kızarması da bir iştir hamurunun, üzerinize nasıl yağ kokusu siner. Evin bahçesinde yapardım annem beni içeriye almazdı yağ kokuyorum diye. Akşam yapıp gündüz lokantalara satıyordum. Aslında iyi de para kazandım bu işten. Orada gençlere vermeye çalıştığım mesaj şuydu, avukatlık stajı yaparken ve kaymakamlık sınavlarına hazırlanırken ben bu işi yaptım. Üstelik de hiç bilmediğim bir işti ve piyasanın bir ihtiyacını belirleyip, deneye yanıla, azmederek başardım. Pazar araştırmamı kendim yaptım. Pazarı genişletmek için okul kantinlerine girmek istedim. Çocukların elleri şilepe olur diye reddettiler bu teklifimi. Ama vazgeçmedim; tatlıları tek tek poşetledim. Ve artık elleri tatlıya değmeden yiyebilirler dedim. Ve tatlım okul kantinlerinde de satılmaya başladı. Bu buluşum bugün hâlâ konuşulur. Gençlere anlatırım bunu hep, düşünün, rakiplerinizden farklı olun derim.
¥ Yeri gelmişken gençlere öğütlerle devam etsek...
Kendilerine çok güvensinler. Yapabilir miyim acaba diye düşünmeyecekler. Denemeye devam edecekler. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi... Birinde mutlaka olacak! Araştırmacı olsunlar. Körü körüne gitmesinler, iyi tahlil etsinler, karar verdikten sonra da sabırla üstüne gitsinler. Disiplin çok kıymetli bir şey. Kendini disipline edemeyen bir insanın başarılı olması asla mümkün değil. Gençlerin sorumlulukları önce anne ve babalarına karşı... Onlara hürmette kusur göstermeyecekler. Onların hayır duaları olmadan başarılı olunmaz. Ben bir yerlere geldiysem büyüklerimizin üstümdeki dualarına bunu borçlu olduğuma yürekten inanıyorum. Sonra topluma karşı sorumlulukları var. Onları bu toplum büyütüyor ve yaşatıyor. Hepimizin bu millete bir borcu var, huzur içerisinde yaşıyorsak bunun karşılığını elle tutulan şeylerle değil belki ama gönülden tutulan şeylerle iyi duygularla ödemeliyiz. Çevrelerini iyi oluştursunlar. İyi arkadaş başarının sırrıdır. Gül bahçesinde dolaşırsanız gül kokar, bataklıkta dolaşırsanız çamur olursunuz. Dolayısıyla nerede dolaşırsanız oranın gölgesi üzerinizde olur. Tercih onların. Başarılı insanları takip etsinler, onların nasihatlerini dinlesinler, okusunlar...
> Sizin bu zor görevinizden sonra şunları keşke yapabilsem dediğiniz şeyler var mı?
Elbette şunları yapmak istiyorum. Bir enstrümanla ilgilenme istiyorum. Ney çalmayı çok istiyorum. Neyin sesine hayranım. Minyatür, ebru sanatıyla meşgul olmak istiyorum. Gezmek istiyorum. Memleketimi, dostlarımı, görev yaptığım yerleri gezmek, güzel sohbetlerin olduğu ortamlara katılmak, kitaplarıma daha fazla vakit ayırmak daha fazla okumak istiyorum, bir, meslek hayatımla ilgili yazılar yazıyorum onları tamamlamak ve tüm bunları yapabilmek için sağlıklı bir ömür istiyorum Allah'tan.
İSTANBUL'u tanıdıkça daha çok seversiniz
Bir şehri sevmek istiyorsanız en rahat seveceğiniz şehirdir İstanbul. Tanıdıkça da bu sevgi artar... Mehtaplı bir gecede Boğazda şehri izlerken etkilenmemeniz, güneşli bir günde deniz suyunun parlayışına hayran olmamanız mümkün mü? Sabah vakti semaya yükselen ezanları, mayısta erguvanları, sonrasında laleleriyle bu şehre teslim olunmaz mı? Tutsaklığı galiba en fazla keyif verecek şehirdir İstanbul. Ama tanımak lazım bu şehri, gezeceksiniz, her tarafına dokunacaksınız. Kanlıca'da yoğurdunu, Çengelköy'de badem salatalığını, Emirgan'da çayını seveceksiniz. Halet-i ruhiyeniz, sevgi duygunuz olacak. Gönlünüzde sevgi varsa güzelliklerini görür, sıkıntılarına katlanırsınız bu şehrin, yoksa çekilmez olur sizin için.
VALİ KONAĞINA İLK GİRDİĞİNİZDE NE HİSSETTİNİZ?
Gurura kapılmamak bizim ilk öğrendiğimiz bir şeydir. Mütevazı olmak gerekir. Makamların geçici olduğu ve sahibinin millet olduğunu bilmek gerekir. Hedef makamdan güç almadan makama bir şeyler verebilmektir. Elbette ki İstanbul'da Bab-ı Ali'de sadrazamların görev yaptığı bir makamda olmak, tarihin izlerini taşıyan merdivenlerden inip çıkmak insanı duygulandırıyor ama; bu duygu aslında sorumluluk duygusu...