Gramofon tutkusuna adanmış BİR ÖMÜR

A -
A +
PAZAR KAHVESİ Betül Altınbaşak betul.altinbasak@tg.com.tr BU HAFTA 'PAZAR KAHVESİ'NE KONUK OLAN 'GRAMOFONCU BABA' MEHMET ÖZTEKİN, GEÇMİŞTEKİ MUSİKİNİN KALMADIĞINI SÖYLEDİ Kapalıçarşı'nın Lütfullah kapısından girin ve kulağınızı gramofon sesine bırakın... İşte bu sesin sizi götüreceği 'gramofoncu baba' anlatıyor: "Şu dükkanı kapatsam 6 ay yaşarım, 7 ay sürmez herhalde. İşim bana hayat veriyor. Bugünkü teknoloji, sesin kusurlarını kapatıyor. Ama gramofon sesi öyle değil" diyor... Sunuş Şarkılar seni söyler, dillerde name adın... Şarkılar gâh huysuz ve tatlı bir kadını, gâh Aziz İstanbul'u, gâh bir muhabbet kuşunu söyler... Hep o eski, hüzzam, nihavend şarkılar... Ve fakat o şarkıları kim söylerse söylesin; en hislisi, hep taş plağın gramofonun iğnesinin ucunda raks etmesiyle dinlediklerimizdir. Artık evlerimizin baş köşesinde olmasalar da, yerlerini teknoloji ürünü torunlarına bıraksalar da onlar, ya hayal-meyal büyük babamızın odasında, ya Yeşilçam'dan bir sahnede ya da belki bizzat anılarımızda hep en müstesna köşededirler. Bir de büyük bir ahde vefa ile bu emektara gönül verenler var ki başta Kapalı Çarşı'daki hatıra kokan dükkanında yıllarını gramofona adamış, gramofon baba Mehmet Öztekin... O, babasından öğrendiği bu mesleği yarım asırdan fazla süredir icra ediyor, öğretiyor... Ama ne yazık ki ülke genelinde yetiştirdiği birkaç öğrencisi hâlâ devam etse de, o, İstanbul'daki tek gramofon ustası... Belki de o yüzden gramofona giden bütün yollar onda birleşiyor. Bir pazar sabahı, kulağınızda nağmeler, fincanınızda sıcacık kahvenizle, bu güzel sohbetin size tat vermesi dileğiyle... B.A. Gramofon tutkusuna adanmış BİR ÖMÜR

BİR TEK O KALMIŞ!.. Mehmet Usta, "İstanbul dışında yeni nesil birkaç genç usta var. Yanımda yetiştiler. İstanbul'a gelince, bu koca şehirde yalnızım ben. Bir de Tünel'de İbrahim Usta vardı, ama çok yaşlandı artık, çalışamıyor" diyor. (FOTO: Cüneyt Bitikçioğlu) Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem > Attila İlhan >> Gramofoncu baba diye nam salmışsınız... - Öyle yakıştırmışlar. Gramofon benim işim, hastalığım, her şeyim. Meftunuyum ben gramofonun. Şu dükkanı kapatsam 6 ay yaşarım, 7 ay sürmez herhalde. Burada oyalanıyorum, işim bana hayat veriyor. >> Gramofon da bu aşka, sadakatle karşılık verdi mi? Şimdilerde işleriniz nasıl? - Şu günler kimsenin işi parlak değil; dolayısı ile insanların hayatı için birinci öncelik de gramofonları ya da özel zevkleri değil. Gönüllerinde bu sevgi yer alsa bile şu anda birçok kişi için dert, dava ekmeğini çıkartmak. Gramofon çok şey verdi bana. İki tane çocuğum var, yüksek tahsillerini bu ekmek teknesi sayesinde yaptılar. Birisi diş hekimi, diğeri turizmci oldu. Hayata tutundum ben gramofonla. Çok sıkıntılı günlerimiz de oldu, en sevdiğim koleksiyon parçamı satmak mecburiyetinde de kaldım. Ama hiçbir pişmanlığım yok bu meslekte... GRAMOFONLU İTİBAR! >> İşini bu kadar severek yapmak ne büyük bir şans, acaba bu sevgide eskinin sağlam usta-çırak ilişkisinin rolü var mı? Nasıl başladı bu aşk? - Gramofonla bağım çocukluk yıllarıma dayanır. Baba mesleğimdi. Çocukluğum bir yana 45 yıldan fazladır Kapalıçarşı'da bu işi icra ediyorum ben. O yıllarda benim de ekmek kapım, tutkum olacağını bilemezdim tabi. Bizim zamanımızda okullar kapanınca 1 hafta tatil yapılırdı. Sonra çocuk bir ustanın yanına çırak verilirdi. Burada maksat, sağlayacağı maddi kazançtan ziyade meslek öğrenmek, hayata hazırlanmaktı. Ben babamın yanında çalışırdım. Çalışırdım dediysem gramofonlara dokunduğumu sanmayın. Dükkanda yer süpürür, verilen işleri yapardım. Zaten o yıllarda gramofon, her evde yoktu. Düşürürüm, kırarım diye dokunamazdım. Bir şey söyleyeyim; gramofonu olan kişiler düğünlerde, sünnetlerde itibar sahibiydi. Bu kişi gramofonu ile, plakları ile gelir, düğünün baş misafiri olurdu. >> Şu anda İstanbul'da sizden başka ustalar da var mı? - İstanbul dışında yeni nesil birkaç genç usta var. Yanımda yetiştiler. İstanbul'a gelince, bu koca şehirde yalnızım ben. Bir de Tünel'de İbrahim Usta vardı, ama çok yaşlandı artık, çalışamıyor. >> Daha çok geçmişi arayan, orta yaş üstü kişiler midir müşterileriniz? - Hayır, sizi şaşırtayım! Tam tersi müşterilerimin büyük bir çoğunluğunu gençler oluşturuyor. 40 yaş üstüne çıkmaz ağırlıklı yaş ortalamaları... Ayrıca dışarıdan da çok tamir aldım. Özellikle Almanya, İtalya ve Fransa'dan... Avrupa'da ustaları yok olunca, ben hizmet verdim onlara. TARZLAR DA DEĞİŞTİ >> Müşterilerinizin çoğunluğunu gençlerin oluşturması şaşırttı beni... - Şaşırma. Sen genç değil misin? Kendine sor bu soruyu, ben ustayım anlarım, senin de gözlerinde bir ışıltı vardı dükkana girdiğinde. Buraya gramofonlar hakkında görüşmeye geldiğine göre seni de bir şey çekmiş demek ki, öyle değil mi? Gramofonla ilgili hatıraların, sevgilerin, geçmişte yaşanmışlıkların var mı? Niye peki bu ilgin? Bana göre bazı gençler geçmişi merak ediyor, eskiyi seviyor. Genetik kodlarından geçen bir ilgi, geçmişe bir özlem var belki de. Bazılarını musiki sevgisi, bazılarını geçmişin izleri çekiyor sanırım. Gramofonun da insanı kendine çeken çok başka bir sihri var. Gençler bunu yakalıyor belki de. >> Musiki dediniz de şimdiki teknolojiyle, gramofondan hatta eski pikaplardan çıkan sesler arasında çok büyük farklılıklar var. - Bugünkü teknolojide sesinizin çok iyi olması gerekmiyor ki, teknoloji sesinizin kusurlarını kapatıyor, baksanıza etrafınıza ne çok insan şarkı söylüyor. Çok iyiler her zaman elbette var; ama katkısız, berrak ses kaç kişide var şimdi? Bir Sabide Tur Gülerman, bir Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Zeki Müren, Suzan Yaka, Rutkayi Hafız Nuran, Perihan Altındağ'ın sesi kaç kişide var. Onlar işini büyük bir ciddiyetle yapıyorlardı ve onun için de musikinin temel taşları oldular. Bence gramofonun yerini daha modern sistemlere bırakması birtakım sosyal değişimleri de beraberinde getirdi. Sanki gramofonun terkiyle musikinin tarzı da değişti. Gramofonda dinlediğimiz, kendilerine bahşedilmiş sesin sahibi bu güzel insanlar da sanki yerini, bugünün bilgisayar dünyasının insanlarına bıraktı. Ama ben ne eskinin hafif müziğinin, ne de sanat müziğinin tadını alıyorum artık. Bu benim görüşüm elbette... ASIRLIK GEÇMİŞE SAHİP >> Gramofon ilk nasıl keşfedilmiş? - Edison'un 1877'de fonografiyi keşfetmesiyle ilk ses kaydı yapılır ve gramofonun da temelleri atılır. Edison "Mary'nin küçük kuzusu" diye bir şarkıyı kaydediyor ve bu kayıt ses kayıt tarihinde ilk kayıt kabul ediliyor. 1880'lerde de Amerika'da Alman Yahudi Emile Berliner gramofonu geliştirerek tescilletiyor. 1900'lü yıllarda mekanik açıdan, ses açısından çok gelişmişi karşımıza çıkıyor. Bu tabii büyük bir olay, eskiden ancak canlı dinleyebildiğiniz musiki evlere giriyor, plak okuyan sanatçılar yetişiyor. Bize girişi de yurt dışına çıkan kişilerle oluyor. >> Gramofonlarınızda "His Master's Voice" logosu var. - Evet, 1900'lü yılların başında öncelikle İngiltere olmak üzere Fransa, Amerika, İtalya ve daha birçok ülkede gramofon yapımına başlanır. Bunların en kalitelileri, ömürlük olarak tasarlanan 'His Master's Voice', yani "Sahibinin Sesi" diye adlandırılan İngiliz gramofonlarıdır. Ben o nostaljiyi yaşatıyorum insanlara. Kendi yaptığım gramofonlarda bu markanın logosunu kullanıyorum. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilmiyorum, ama benim bildiğim bu markanın isminin hikayesi şöyle; sesin yansıması bulunduğunda, evin köpeği, sahibinin sesini gramofondan duyuyor ve kendisini göremiyor. Şaşkınlığı büyük, işte böylece markanın ismi ve logodaki resim ortaya çıkıyor. MARANGOZLUK ÖNEMLİ! >> Gramofonları yaparken alt kasalarını, marangoza mı hazırlatıyorsunuz? - Kendim yapıyorum. Eskiden yaptırırdım. Tamire gramofon gelirdi, ahşabı zarar görmüş, marangoza götürürdüm ama istediğim gibi olmazdı. Etiketinin değerini anlamaz, bazen siler, bozardı. Ben de bunun üzerine 4 yıl boyunca saat üç gibi dükkanı kapatıp çarşıya yakın, usta bir marangozun yanına gittim. İşi öğrendim, ahşabını da kendim yapmaya başladım. >> Bazı boruların üstünde çiçek resimleri, süslemeler var... - Evet, onları da eşim yapıyor. O da benim gibi gramofonları çok seviyor. Bu yönden çok şanslıyım ben, eşim beni hep destekledi. Çocuklar büyüyüp masrafları üstümüzden kalkınca koleksiyona ağırlık verdim, bir ara evde 50'nin üstünde gramofon vardı. Eşim de kıymet vermeseydi nasıl muhafaza ederdim onları. >> Koleksiyonunuzu sergilemeyi düşündünüz mü? - Tabii. Sergiler açtım ben. Gençler gramofonu bilsinler, yaşatsınlar istiyorum. Onlar için sergiler açtım. Mesela bir tanesini Yapı Kredi Bankası'nın desteği ile, bir diğerini Sayın Kadir Topbaş'ın desteği ile açtım. Başka sergilerim de oldu. Yeni kuşak yakından tanısın istedim. MÜZESİ KURULMALI >> Ya taş plaklar? - İşte asıl hazine onlar. Dünyada, bizdeki plakların eşi benzeri yok bence. İtalya'ya gidersiniz, Beethoven, Mozart, Napolitan Müziği, Fransa'ya gidersiniz kendi müzikleri Season, ama bizim ülkemizde Ermeni'si, Yunan'ı, Arab'ı, Türk'ü, kaç kültürün mozaiğinden oluşmuş bir müzik yelpazesi var. Ayrıca Hacivat Karagöz taş plakta, Meddah Sururi taş plakta... Gazelhanlar, tangolar var... Belge özelliği var plakların, mesela Barbaros Marşı... Girit Adası işgal ediliyor, donanma zayıf müdahale edilemiyor. Taş plak yapılıyor. "Ey Devlet - i Aliye-i Osmaniye'nin Aziz Vatandaşları" diye başlayan... Vatandaştan donanma için yardım isteniyor. Tabii sıkıntılı günler de geçirdi taş plaklar, ama her şeye rağmen 109 yıldır ayakta. Bir dönem, yine yetmişli yıllarda, gramofonunu, plağını kapan satmaya geliyordu. O yıllarda bende de beş bine yakın taş plak vardı. Hepsini alamıyordum, kapasitesi belliydi işin. "Ben bunları tekrar eve mi taşıyacağım" diye en yakındaki çöpe attı birisi, çok üzüldüm. İnsanlar gramofonları eskiciye hurda fiyatına verdiler. Plakları attılar. Bugün gençler arıyor da bulamıyor artık. Bense hep gramofonları, taş plakları yaşatmak için mücadele ettim. Çok şey yapmaya çalıştım, çalışıyorum da... Ama hâlâ bir şey içime dert olur. Bu ülkede hâlâ bir gramofon-taş plak müzesi yok... Kurulsun isterim, ama buna benim gücüm yetmez. >> Taş plakların korunması da önemli sanırım. - Tabii. Artık taş plakların yapımı yok. Tamiri de mümkün değil. Sıcaktan çabuk etkilenir, elinizde fazla sıkarsanız kırılır. En önemlisi de iğneden tasarruf edeyim derken plağı bozmamak gerekir. Bir iğne, arkalı önlü bir sefer dinletir bir plağı. Tekrar dinlemek isterseniz, plak çizilir zarar görür. Gramofon tutkusuna adanmış BİR ÖMÜR

Gramofon tutkunu Mehmet Usta, "Bu işi bırakırsam yaşayamam" diyor. Bugünün gençleri çok stresli Mehmet Öztekin gençlere şunları tavsiye ediyor: "Hayat o kadar zorlaştı ki... Bugün, bu yaşımda bana, kapasitemin üstünde ver yükü, yığılır kalırım. Şimdi ki dönem işte böyle... Gençler büyük şehirlerin karmaşasında olduğundan fazla yük alıyorlar, işte, evde, trafikte, stresleri büyük... Beyinleri, bedenleri bizim dönemimize göre çok daha meşgul. Bu yüzden de daha sinirli, daha gerginler... Eskiden şifahanelerde hastalar müzikle tedavi edilirdi. Kaliteli müzik dinlemeli insanlar ve gramofon da bu zevki veren bir alettir. Musikinin dinlendiği zaman tüyleri ayağa kaldırması, içinde güzel hisler uyandırması gerekir. 3 ay önce dükkanıma bir baba kız geldi. Kız, on-on iki yaşlarında. Tamir için bir gramofon getirdiler. Küçük kızın elinde de bir çanta var. 'Onda ne var' diye sordum. 'Kemençe' dediler, şaşırdım. Kemençe, çalınması zor bir alettir. Çalıyor musun dedim, çocuk bana orda bir taksim geçti, gözlerimden yaş aktı akacak, o kadar etkilendim. Besteyi, notayı bilmem; ama sesi, nerede hata yapıldığını kulaktan anlarım ben. Ben yıllarca bu seslerle, şarkılarla büyüdüm. Kulağım buna doydu. Gençler musikiyi önemsesinler, hayatlarının bir yerine yerleştirsinler."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.