Sunuş
Son derece zarif ve narin ama bir o kadar da güçlü ve yetenekli bir hanımefendi bugünkü konuğum. Evrendeki tüm sesleri müzik dilinde dinleyicilerine sunuyor. Daha 5 yaşında besteleri ile dünya çapında adından bahsettireceğini büyük ustalar dile getiriyorlar ve geçen yıllarda o da bu beklentiyi boşa çıkartmıyor. Ülkesinde elde ettiği sayısız başarılarının yanında ülkemizde de birçok başarılı projeye imza atmış bir isim Anjelika Akbar. Kendisi Rusya'dan çıkıp geliyor ve "ışıklı kalplerin sahibi insanların yeri" dediği ülkemizde çalışmalarını sürdürüyor. Akbar, Vivaldi'nin "dört mevsim" keman konçertosunun, dünyada ilk defa solo piyano uyarlamasını yaparak Sony Music İnternational'a giren ilk Türk Klasik Müzik Albümünün sahibi. Klasik Müzik Sanatçısı piyanist, besteci Anjelika Akbar ile Kazakistan'dan ülkemize kadar olan hayat serüvenini ve çalışmalarını sizler için konuştuk.
Sohbetimize Türkiye'ye geliş hikâyenizle başlasak.
Türkiye'ye ilk olarak Unesco'nun bir film projesi için geldim. Projede ben besteci, eski eşim de senarist olarak çalışıyorduk. Geldiğimde hamileydim ve durumum seyahat etmeye uygun olmadığı için bekleyip Moskova'ya filmin devamı için gidecektik. Ancak Rusya'nın dağılması, ailemin ülkeye dönmek yerine, "kendinize istediğiniz bir ülkede hayat kurun" diye ısrarlı tavsiyelerde bulunması ile ülkemize dönmekten vazgeçtik. Sonra da eşimin işleri, Türkiye'de benim çalışmalarımın ilgi görmesi, karşılaştığım güzel insanlar bu ülkeyi benim için muhteşem kıldı ve ne Amerika ne Avrupa, bizim için Türkiye artık hayatımızı devam ettireceğimiz ülkeydi. Karşılaştığımız insanlar sıcak ve bir o kadar da içtendi. Kültürlü ve zarif insanların ülkesiydi burası benim için. Onlar bana kucak açtılar ve ondan sonra karar verdim bu ülkede kalmaya ve 1993 senesinde de Türk vatandaşı oldum.
> Kariyerinize ülkemizde devam ederken bir taraftan da Ankara Üniversitesi konservatuvar bölümünün kuruluşunda rol aldınız sanırım.
Evet, kurucu üyelerindenim. Türkiye'ye gelmeden önce ülkenin kültür ve sanat hayatı ile ilgili çok az bilgim vardı. Dolayısıyla burada, konservatuvarların, operanın, orkestranın olabileceğini de bilmiyordum. Ancak farklı bir tablo ile karşılaştım. Rusya'daki doktoramın denkliği için Hacettepe'de çok değerli hocalardan dersler aldım. Bu arada Prof. İlhan Baran ve Doç. Ertuğ Korkmaz ile beste çalışmalarımı yürütürken hocalarımız ile birlikte Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın kuruluş çalışmalarını yürüttük. Ben de orada klasik müzik üzerine eğitimler verdim. Konserlerim başladı. Eşimden ayrıldım. Zor günler geçirdim. Bir taraftan çocuk yetiştiriyor, bir taraftan da klasik müzik çalışmalarıma devam ediyordum. Ailem beni ülkeme çağırmaya başladı ama ben artık kendimi buraya ait hissediyordum.
> Siz 3 yaşında piyano çalmış, beş yaşında da beste yapmışsınız. Bu nasıl bir yetenek?
Evet doğru. Ama ben bu anlamda özel bir aileden geliyorum. Babam orkestra şefidir; neredeyse bütün enstrümanları çalabiliyor ve aynı zamanda felsefe profesörü. Annem de koro şefi ve piyanist. Onların bana yaptıkları en büyük şey, çok erken yaşlarda yeteneğimi fark etmeleri ve bana müziğin kapılarını açmaları oldu.
Ben yuvada veya evde yanlış bir şey yapsam, ceza olarak piyanoya yaklaşmama cezası verilirdi. Benim için en büyük cezaydı. Meşhur Rus Besteci Andrei Eshpai, bestelerimi babamdan dinlediğinde bu eserlerin babama ait olduğunu düşünüp, "Çok yeteneklisiniz, sizi çok parlak bir bestecilik geleceği bekliyor" demiş. Moskova Devlet Konservatuarında üstün yetenekli çocukların okuduğu okula kabul edildim; ancak yaşım çok küçük olduğu için ailem o dönem göndermedi ama daha sonra dünyaca ünlü hocalardan eğitimler aldım.
> İnsanın bilmediği bir ülkede yalnız başına mücadele etmesi büyük cesaret.
Ben korku bilmiyorum. Ama bu beni temkinli olmaktan alıkoymuyor. Ben çok tedbirli bir insanım ve çok çalışıyorum; Elimden geleni yapıyorum, gerisi Allaha ait.
MÜZİK, RESİM, HİKÂYE
> Babanız çok yönlü bir kişilik ve sizde de böyle bir yan var sanırım.
Çok doğru. Bana göre sadece müzik değil, bütün sanatlar birlikte gelişebilirler. Besteciyim; piyanistim; müzik tasarımcısıyım. Yayınlanmış şiirlerim, çocuklar için yazılmış kitaplarım var. Uzun yıllar resim yaptım; hikaye kitabı yazdım.
> Bu çeşitliliğin kaynağı nedir?
Kendimi sınırlamıyorum. Birçok insan kendini bir yola sokuyor ve "ben sadece bunu yapabiliyorum, bundan anlarım" diyor. Hâlbuki Allah bizi çok büyük bir kapasiteyle yaratmış. Aslında her şeyi yapabiliriz ancak kendi kısıtlamalarımız yüzünden beynimizin çok az bir kısmını kullanıyoruz. Oysa bir şeyi yapabileceğimize inandığımızda yeni kanallar açıyoruz. Bilim adamları da bu konuda araştırmalar yapıyor. Sporcuların kırdığı rekorları daha sonra bir başka sporcunun kendine çok daha fazla inanarak daha yüksek bir dereceyle kırması da bu yüzden değil mi? Ben bunu müzikte uyguluyorum. Çocuk müziklerini de, komplike bir senfonik eseri de, film veya belgesel müziklerini besteliyorum. Can Dündar'ın "Köy Enstitüleri" adlı belgeselinin müziği buna örnektir.
SUYUN İNSANA ETKİSİ
> Dikkatimi çekti; eserlerinizin adı "Bir Yudum Su" bir diğeri de "Su". Su, eserlerinizin isimlerine, bestelerinize fark edilen bir şekilde yansımış.
Evet, doğru. Ama farklı isimlerde albümlerim de var. İşin bu boyutu benim için ayrı bir açılım. Ben suyun insanlar üzerinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. Suyu birine iyi niyetle, verirsen ben bunun insanlara şifa vereceğini düşünüyoum. Bunu söylediğimde bazı kişilerin bana bıyık altından "sen nelerle uğraşıyorsun" diye güldüğünü de biliyorum. Ben çeşitli inançlarda suyun gücünü araştırırken ve hatta albümlerime sudan esinlenen isimler verirken tam bu sırada bir araştırmanın sonuçları insanlarla paylaşıldı. Japon Araştırmacı Masaru Emoto tarafından "Suyun Gizli Gücü" diye bir kitap yayınladı. İyi ve kötü düşüncelerin suya nasıl yansıdığının fotoğrafları ve araştırmaları paylaşıldı. İnsan vücudu da büyük ölçüde sudan oluşuyor ve tüm kötü düşünceler bizi olumsuz etkiliyor. Dolayısı ile su bizim hayat anahtarımız.
> Biraz da kitabınızdan ve "Bilinçli Anne" sitenizden bahsetsek?
Kitabımın adı "Uzaylı Köpek Baasa Hikayeleri". İlk oğluma hamileyken yazdım. Geçen yıl Rusya'da bu yıl da Türkiye'de yayınlandı. 12 günde yazdım. Çocuklara olduğu kadar yetişkinlere de hitap eden eğlenceli bir kitap. Hayat sevincini aşılıyor. Aslında kitap yazmak hiç aklımda yoktu ama öyle bir ilham geldi ve yazdım. "Bilinçli Anne" sitesini ise bir sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorum. Bu siteyi çok önemsiyorum. Her şeyi ile tek tek ilgileniyorum. Siteyi kurdum, ardından da ikinci çocuğum dünyaya geldi. Biri, 18 yaşında diğeri 7, 5 aylık 2 oğlum var.
> Doğum için yattığınız hastanede, doğumhaneye müzik eşliğinde gittiğiniz söyleniyor.
Doğru. Ben bebeğimin doğumunu müzikle yaptım. Doğumhaneye Bach'ın "re minör piyano konçertosu" ile gittim; bu eseri hamilelik boyunca kendim çalıştığım için, çocuğum tanıdık bir sesle dünyaya gelsin, istedim. Ayrıca Koç Vakfı ve Bilinçli Anne sitesinin işbirliğinde, hamileliğimin 8. Ayında, ''Hamile Piyanistten Hamilelere Özel Konser'' adında özellikle hamile olan ve huzur arayan dinleyicilere özel bir konser yaptık. Konserin geliri ''Bebekleri Yaşatalım'' fonuna aktarıldı.
MUTLAK KULAK NEDİR?
> Sizin mutlak kulağa sahip olduğunuz söyleniyor.
Çok az insanda görülen bir şey. Mesela; siz şu anda çatal bıçak seslerini bir tıkırtı olarak duyuyorsunuz bense nota olarak duyuyorum. 4 yaşında mutlak kulağa sahip olduğum fark edildi
> Bu nasıl bir şey?
Şöyle ki, benim için her ses bir nota. mutlak kulağa sahip insanlar, önceden bir hazırlık olmadan ve "dayanak" aramadan herhangi bir müzik sesinin hangi nota olduğunu uzaktan anlar. Müzisyenlerin % 97'si bu yeteneğe sahip değiller. Sadece % 3 gibi küçük bir kısmı bunu yapabiliyor. Bir kişi önemli bir müzisyen olabilir, konserler verir, hatta besteler yapar, ama uzaktan sesin hangi nota olduğunu anlamaz. Mutlak kulak her durumda her sesi birbirinden ayırır. Ama bir dezavantajı var: sürekli olarak her sese hassas oluyorsunuz. Beyniniz durmadan çalışıyor. Etraftaki her türlü sesi algıladığınız için, diyelim ki arabada gidiyorum, bir beste yaparım. O sırada yanımdan geçen diğer arabanın çıkardığı ses bana nota olarak ulaşıyor ve o anda benim içimdeki müzikle bir denge yakalanabilirse çok mutlu oluyorum.. Aslında bütün dünya bir sesten oluşuyor; dolayısıyla evrene müzik hakim. Çünkü ses ve müzik bir frekanstır. Eflatun buna "sfer müziği" , yani kürelerin müziği diyordu. O da bu sesleri duyabiliyordu. Eflatun'a göre, çok hassas bir kulağınız, algınız varsa yüksek dağlık yerlerde gökyüzünün senfonisini duyabilirsiniz.
> Klasik müziğe gelecek olursak; bizim ülkemizde hâlâ az dinlenen bir müzik türü ve özellikle ailenizde dinleniyorsa sizde bu konuda bir eğilim gelişiyor.
Aslında bu dünyada da böyle. Bana sorarsanız insanlar kolay bir şeyler arıyor; kendilerini yormak istemiyorlar. Derinlikten kaçtıkları için pop müzik onlar için kolay bir yol. Alışık oldukları bir ritim, müzik ve "Ben seni seviyorum, aşığım, terk ettin, gel bana dön", gibi sözler yetiyor onlara. Her şey artık hızlı tüketimin içinde. Ama aslında pop müzik yapmak bu kadar kolay olmamalı. Söz yazmak emek, eğitim ister. Profesyonel bir anlayış gerektirir. Sanırım bu kolaylıklar insanları diğer müzik türlerinden uzaklaştırıyor.
YENİ ALBÜM OCAK'TA
> Yeni projeler var mı?
Evet, ocakta yeni bir albümüm çıkacak. Yeni bestelerim var ve yoğun şekilde konserlerim olacak. Yeni albümümde yağmurun bereketini ve evrenselliğini yaşatırcasına farklı kültürlerin otantik enstrümanlarıyla zenginleştirilmiş bir çalışma olacak, ismi de "Raindrops", " yağmur taneleri". Çok profesyonel bir kadro ile; organizasyon, piyasa araştırması, strateji ve bilimsel veri tabanının oluşturulması anlamında güçlü bir ekip ile çalıştık. Benim bestelerimde batı ve doğu enstrümanları iç içe olacak. Dinleyici sürpriz isimlerle karşılaşacak. 6 yaşındaki küçük çocuğun vokali, usta müzisyenler ve hatta asil mesleği müzisyenlik olmayan kişiler olacak. Usta Tiyatro Sanatçısı Haluk Bilginer bu isimlerden birisi. Flüt-ney, kanun-arp gibi enstrümantal beraberliklerin olacağı bir albüm geliyor.
NASIL GENÇ VE DİNÇ KALIYOR...
> 18 yaşında bir evlat annesi olduğunuza inanmak güç. Çok genç ve hoş görünüyorsunuz, bunu nasıl başarıyorsunuz?
İnanın ki hayata pozitif bakmak, çalışmak ve insanlar için bir şeyler yapmak beni dinç tutuyor. Bunun dışında beslenmeme özen gösteriyorum. Sebze, bakliyat ağırlıklı beslenmek çok önemli. Asla alkol, sigara, çay, kahve tüketmiyorum. Kesinlikle özel bir bakımım yok. Yeşil çay içiyorum.