Içinizdeki çılgının adı: Cesaret geni

A -
A +

Philadelphia Temple Üniversitesi Psikoloji bölümünden Prof. Frank Farley kişilik üzerine yaptığı araştırmalar sonucu, iki temel kişilik tipi üzerinde yoğunlaşmış. Bunlardan ilki "T," ikincisi ise "t" tipi insanlar. İngilizce "heyecan, ürperme" anlamına gelen "thrill" kelimesinden esinlenilerek geliştirilen bu teoriye göre, büyük T harfi sınıfına girenler sürekli yeni ve daha güçlü heyecanlar arayan kişilikler. Küçük t harfi ise daha çok risksiz bir hayatı tercih edip, tehlikelerden uzak duran insanların kişiliğini tanımlıyor. İki "t" arasında Profesör Farley'e göre "Faktör T", kişinin kendi başına tehlikeyle yüzleşmeye ne kadar eğilimi olduğunu ve buna ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Söz konusu tehlike ve riskler, bedensel olduğu kadar zihinsel de olabiliyor. Yani kişi kendini her iki anlamda ya da bunların yalnızca birinde tehlikeye atarak heyecan arayışına girebiliyor. Farley'in üzerinde önemle durduğu bir diğer nokta ise, insanların zaman zaman her iki "T" arasında gidip gelmeleri. Profesör bu durumu açıklarken şöyle diyor: "Bana göre Albert Einstein'ı tüm hayatını bir fizik kanununu bulmak için harcamaya yönelten, meydan okuma duygusu ve bilinmeyene yapılan yolculuk heyecanı." Risk beynimizde Profesör Farley'e göre insanlığın ilerlemesi daha çok büyük "T" tipindeki kişiliğe sahip insanlara bağlı. Churchill, Picasso, Einstein gibi dönemlerinin kritik kişilikleri kesinlikle kendi köşelerine çekilip risklerden uzak yaşamayı sevebilecek insanlar değillerdi. Onlar her zaman bıçak sırtında yaşadı ve riske atılmaktan çekinmedi. Böylece büyük işler başardılar. Peki ama cesaret, heyecana duyulan özlem ve tehlikeye atılmaktan haz duymak DNA'mızda bulunan bir özellik olabilir mi? Profesör Farley, eğitim ve çevrenin etkileri dışında kişiyi tehlikeye atılmaya yönlendiren bir cesaret geni olduğuna inanıyor. Yapılan gen çalışmaları sırasında 11'inci kromozomda bulunan cesaret geninin bilimsel adı D4DR. Bu gene sahip kişiler macera, heyecan ve tehlikeye karşı dayanılmaz bir açlık ve yeniliklere karşı büyük bir ilgi duyuyor. Bu tip insanların genleri diğer insanlardan daha uzun bir tipe sahip. Bu da riskli bir davranış biçimine sebep oluyor. Peki gen kişiyi nasıl etkiliyor? Dopamin'in düzenleyici mekanizmasına etki eden ve beyine mesaj gönderen bir sinirsel aktarıcı, kişinin heyecan ve haz duyumsamasını etkiliyor. Genin uzun tipinin bulunduğu kişilerde, bu aktarım daha şiddetli ve yoğun oluyor. Bilim adamlarının tahminlerine göre tüm insanların yüzde 15'i genin uzun tipe sahip. Aşırı davranışlar Bazı insanların "aşırı" davranışlar sergilemesinin altında yatan bir diğer sebep de tehlikeyi algılamadaki farklılık. Tehlike anının şiddeti ve belirsizliği, beyinde birtakım kimyasal reaksiyonlara yol açıyor. Stress ve acıya karşı salgılanan endorfin bu durumda da devreye giriyor. Bir atlayış, tırmanış sırasındaki tehlikeli bir geçiş anı gibi riskli durumlarda gerçekleşen tüm bu kimyasal reaksiyonlar, kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor. Böyle ciddi durumlarda kişiyi paniğe kapılmaktan da kurtaran bu tehlike hissini hafifletici durum, büyük bir haz oluşturuyor. Tehlikeli oyunlar Bazı durumlarda ise tehlikeye atılma ve riskli davranma patalojik bir hal alabiliyor. Hareket halindeki trenlerin üzerinde akrobasi yapmak, ters yoldan otobana girip gaza basmak gibi davranışlar, başkalarının da hayatını tehlikeye attığından son derece tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Genç, bu tür durumları kendini güçlü hissetmek için arzuluyor. Bu anlamda da daha çok olumlu bir güdüyle hareket ediyor. Sağlık durumunun, formun, reflekslerin, hızın ve kazanma duygusunun en üst düzeyde olduğu bu tür etkinliklerde gençler, kendilerine olan güvenlerini kazanmak istiyorlar. Yani bir tür kimlik arayışı. Ama bu özelliğini yitirip günlük hayatın bir parçası olduğunda her şey değişiyor. Kendinden emin olma duygusu korkuyu en aza indirgiyor. Bunun sonucunda da kişi giderek daha tehlikeli ve daha heyecanlı bir tecrübe yaşamak istiyor. Kültürel birikim de bu sporlara olan yatkınlığı etkiliyor. Küçük yaşlarda müzik, edebiyat gibi konularla ilgilenmeye başlayan çocuklar, cesaret ve meydan okuma duygularını bu alanlarda yaşamaya çalışırken, sportif faaliyetlere yatkın çocuklar aynı duyguları aşırı sporlara olan düşkünlükleriyle tatmin ediyor. > O yüksek ruhun hatırasına... Bugün bir destanın yıl dönümü. Bir "Hilal" uğruna bu topraklara düşen "Güneş"lerin "hatırasına" bir şeyler yapmam gerekirdi. Ne yazabilirdim? Düşündüm. Bu destanı en güzel yine onu yazanlar anlatırdı. Ben de öyle yaptım... "Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size bomba sırtı vakıasını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Ölenleri görüyor, üç dakika kadar sonra öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler, ellerinde Kur'anı Kerim Cennet'e girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur!" Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal > KINALI ALİ Bu "yüksek ruh"un kaynağı nedir? Kınalı Mehmet'in hikâyesine kulak verelim: Komutanı sormuş Kınalı Ali'me... "Evladım! Adını ve memleketini söyle... Cevaplamış bizim Ali "-Adım Ali'dir komutanım, memleketimse, Tokat'ın kazası Zile... Sormuş komutanı tekrar "yavrum saçlarının bu hali ne? Neden bu halde... Demiş ki Ali'm "Bilmem ki komutanım saçlarım neden böyle, Anam işte kınalayıp böyle gönderdi beni cepheye... Çok garipsemiş bu durumu komutan ve diğerleri... Önce alaya alınmış bizim Ali'nin saçlarının kınalı hali... Sonra düşünmüşler acaba nedir bu saçı kınalamanın hikmeti? ... Yazılmış bir mektup Ali'nin memlekete.. Sormuş Ali "Ana saçlarımı kınalayıp neden gönderdin beni cepheye"... Eklemiş "Sakın ha! Ana kınalayıp gönderme cepheye kardeşim Ahmet'i de"... Mektup gönderilirken memleketi Zile'ye... Bizim Kınalı Ali de güle oynaya gitmişti diğer yiğitlerle cepheye... Daha doğrusu sevinç çığlıklarıyla ölüme... Gitmişti ya ölüme, şehit haberi tez gelmişti cepheden geriye... Şehit düştükten sonra gelmişti mektubu da eli öpülesi anasından... Diyordu ki "Yavrum, kınalı kuzum sakın üzülme, üzülür yoksa burada anan... Töremizdir öğren üç şeydir bizde kına yakılan... Yakılır gelinlik kıza, kurban olsun ailesine... Kurbanlık koça Allah'a kurban olsun diye... Bir de... Askere gidecek yiğitlere... Olsunlar vatana kurban diye... Kurban ettik, seni vatana oğul! Söyle ki herkese... "Anam, kurbanlık göndermiş beni cepheye"... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.