TÜSİAD'ın çalışma gruplarında aktif rol üstlenen Belma Sekmen Satır, "Kadın Girişimciler Derneği'ni Meltem Kurtsan, Leyla Alaton, Nur Ger, Arzuhan Yalçındağ gibi iş kadınlarıyla kurduk. Amacımız kadınların iş dünyasında güçlenmesini sağlamak. İş kurmak isteyen kadınlara danışmanlık yapıyor, yol gösteriyoruz" dedi
Sunuş
Bu hafta 'Pazar Kahvesi'nde birçok hanıma ve gence, 'rol model' olabilecek bir hanımefendi konuğum, Belma Sekmen Satır. Mesleği avukatlık, kendi adını taşıyan ofisinde ekip arkadaşlarıyla birlikte son zamanlarda özellikle ülkemizde yatırım yapmayı, ortaklık kurmayı düşünen yabancı şirketlere danışmanlık yapıyor ve birçok başarılı projeye imza atıyor. Türk - Katar İş Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi. Aynı zamanda birçok sosyal oluşumun içerisinde aktif rol almış, KAGİDER'in (Kadın Girişimciler Derneği) kurucu üyelerinden. Siyasi kimliği içerisinde AK Parti'nin de kurucularından ve şu anda Disiplin Kurulu Üyesi. Kendisi ile çalışmalarını, siyaseti, kadının iş hayatındaki yerini ve daha birçok konuyu konuştuk. Buyurun sohbetimize..
> Bugün birçok alanda başarılı örnek bir hanımsınız ama sizi tanıyanların da ortak fikri; hep öndeki değil mutfaktaki kişi olmayı tercih etmişsiniz neden?
- Ben Erzurumlu memur bir ailenin üç çocuğundan biriyim. Doğu kültürüyle yetiştik. Ailemiz için en önemli şey çocukların iyi yetişip güzel bir eğitim almasıydı. Öyle de oldu. Hepimiz çok iyi okulları bitirdik. Bugün başarılı bir avukat olduğumu düşünüyorum. Faydasına inandığım birçok sivil toplum örgütünün arkasında oldum, kuruluşlarında destek verdim, siyasette de öndeki kişi olmadım belki, ama faydasına inandığım her işin arkasında oldum, birçok başarılı çalışmaya imza attım. İnsanlardan saygı gördüm, 'Belma Hanım bu işi yapar' dedirttim, karakter olarak da arka planda olmayı sanırım daha çok sevdim. Bu durumdan hiç rahatsız değilim, ama yakın çevrenizin beklentisi daha fazla oluyor, onlar sizi daha önde görmek istiyor. Herkesin bir misyonu var hayatta ve ben halimden çok memnunum.
İYİ Kİ AVUKATLIK YAPMIŞIM
> Sanırım, döneminizin başarılı öğrencilerindendiniz...
- Doğru, 1982'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldum. Aktif ve başarılı, biraz da muhafazakar bir öğrenciydim. Fırsat buldukça Edebiyat Vakfının, Birlik Vakfının konferanslarına katılırdım. Öte yandan babam tam bir Halk Partili. Hani şu cumhuriyetin ilk yıllarını yaşamış Halk Partililerden... Anne tarafımsa Demokrat Partili... İşte böyle bir aile içinde yetiştim, bir kültür ve fikir zenginliğiyle büyüdüm. Belki de bu yüzden herkese, her görüşe saygı ve hoşgörüyle yaklaşabiliyorum. Derken okul bitti. Savcı olmak, Anadolu'ya yerleşmek ve orada vatana hizmet etmek istiyordum. Her yeni mezun gibi idealisttim yani... Oysa bunu benden önce ablam yapmıştı. Kendisi Atatürk Barajı'nın inşasında çalışan ilk kadın mühendistir. Oraya gitti ve evlenip yerleşti. Böyle olunca babam ikimizin birden yanından ayrılmasını istemedi ve İstanbul'da kalıp avukatlık büromu açtım, Kadıköy'deki Derya İş Merkezi'nde. Okurken de o binaya hep imrenirdim. Eminönü vapuru daha kıyıya yanaşırken gözünüze çarpan büyük camlı bina... Şimdi nasıl Maslak'taki plazalar gözde ise o zaman da Derya İş Merkezi öyleydi. 'Önce birilerinin yanında çalışıp pişeyim, bana kimse iş vermez' diye düşünmedim. Rızkı Allah verir. Sıkıntı çektiğim, dava alamadığım dönemler de oldu, sabredince yavaş yavaş bu günlere geldim. Aldığım ilk dava da anne-babam yaşlarında bir çiftin boşanma davasıydı. İyi ki de açmışım büromu, mesleğimi çok seviyorum. Bir defa daha gelsem dünyaya yine hukuk okurdum...
NASIL AK PARTİLİ OLDU
> AK Parti ile tanışma sürecinizi anlatır mısınız biraz, ne oldu sizi bu oluşuma iten?
- Okul yıllarında da çeşitli derneklerle çalıştım. Kadıköy'de İstanbul Hukukçular Derneği'ni kurduk. İstanbul Barosunun komisyonlarında çalıştım. Özellikle mesleki ve siyasi toplantılara, konferanslara katılmaya özen gösterdim. AK Parti ile de bu toplantılardan birinde tanıştım. O dönem siyasi birikimlerimi, hayat ve meslek tecrübemi paylaşacak, aktaracak olgunluğa geldiğime inanıyordum. Ve mevcut organizasyonlar güvenilirliklerini yitirmişti, yıpranmıştı. Halk yeni bir hareket istiyordu. Tayyip Bey de belediye başkanlığı döneminden beri seviliyordu, yeni ve siyasi açıdan yıpranmamış bir ekibi vardı. 'Halkın beklediği yeni oluşum bu' dedim. Bir hukukçu olarak Tayyip Erdoğan'ın o dönem uğradığı haksızlık, okuduğu bir şiirden ötürü ceza almış olması beni üzüyor, rahatsız ediyordu. Belki ilk ilgim bu şekilde oldu. Daha kuruluş aşamalarında toplantılarına gidip gelmeye başladım. Sohbetlerimiz oldu. Sorduğum sorulara hep beni tatmin edici cevaplar aldım. Projelerini, özellikle kadınlarla ilgili çalışmalarını takdir ettim. Derken çalışmalarımız başladı. Partinin tüzüğünü yazmak üzere toplandık. Basın partiyi, özellikle de partideki kadınları merak ediyordu. Ayşe Böhürler'le beraber bir basın açıklaması yaptık. Parti tüzüğünün yazılmasından sonra redaktesinde de görev aldım. Bir hukukçuya yakışır şartlarda ve özenle çalışıyorduk. Öyle de devam ediyoruz.
MİLLETVEKİLİ DEĞİL, AMA...
> Siyasette daha aktif rol istemez miydiniz?
- Geçen yerel seçimlerde İl Genel Meclis Üyeliği ve Başkan Vekilliği yaptım. Güzel bir tecrübeydi benim için. İl Özel İdareleri Yasası bizim zamanımızda çıktı. 5302 sayılı İl Özel İdareleri Yasasını ilk uygulayan meclis olduk. Bu dönem yerel seçimlerde tekrar aday olmam teklif edildi. Ben aday olmadım. Şu an partinin Genel Merkez Disiplin Kurulu üyesiyim. Parti kurulduktan sonra 2 dönem parti Merkez Karar Yönetim Kurulunda görev aldım. 3. kongreden sonra disiplin kuruluna geçtim. Ayrıca gerek hukukî, gerek siyasî konularda partiye çeşitli kademelerde danışmanlık da yapıyorum. Milletvekilliği için de diyebilirim ki, kısmet olmadı. Aslında ilk başta istedim, ama sonra gördüm ki ben dışarıdan bu harekete ve partiye daha iyi hizmet ediyorum. Kuruluşundan beri partiyi iyi temsil ettiğimi düşünüyorum. Zaten partinin içinde olduğum için çok da gerek kalmadı vekilliğe. Partinin hem yönetim hem karar mekanizmasında yer aldığım için yeteri kadar söz sahibi ve katkı sağlayıcı olduğumu düşünüyorum. Sayın Başbakan başta olmak üzere parti yönetimi de bunun farkında oldukları için, sanırım milletvekili olmam için büyük bir çaba harcamadılar. Hani "evin kızı" lafı vardır ya, öyle algılandım sanırım.
ERDOĞANLAR ÇOK MÜTEVAZI
> AK Parti'den bahsederken evin kızı deyimini kullandınız, gerektiğinde de Erdoğanlarla evlerinde görüşebiliyorsunuz... Bize biraz Erdoğan ailesini anlatır mısınız?
- Bu, basında çok yer almayan bir konu. İnsanlar maalesef yanlış fikirlere sahipler, önyargılılar. Sanılanın aksine son derece mütevazı, alçak gönüllü insanlar. Hayatlarına gerçekten sevgi ve saygı hakim. Erdoğanlar çocuklarına ve onların eğitimlerine çok değer verirler. Çok iyi evlatlar yetiştirdiklerini söyleyebilirim. Emine Hanım da çok hassas bir kadın. Kadın ve çocuklarla alakalı konulara çok ilgili.
> Kadın deyince... Sizin iş kadınlarıyla birlikte çok ciddi çalışmalarınız var. Mesela KAGİDER'in kurucu üyelerindensiniz...
- Parti kurulduktan sonra TÜSİAD'la çalışmalarım oldu. TÜSİAD çalışma grupları çok güzel yayınlar çıkarıyor, güzel komisyonları var. Hem siyasi açıdan faydalı olabileceğini düşündüğümden hem de bu yayınları takip etmek için TÜSİAD'ın kadın-erkek çalışma grubuna katıldım. Komisyon başkanı Meltem Kurtsan'dı. Komisyonda Türkiye'nin çalışan kadınlarını desteklemek, çalışmak ya da iş kurmak isteyenleri teşvik etmek amacıyla bir organizasyona ihtiyacı olduğuna karar verdik ve KAGİDER'i ( Kadın Girişimciler Derneği) kurduk. Başlangıçta aralarında Meltem Kurtsan, Leyla Alaton, Nur Ger, TÜSİAD'ın şimdiki başkanı Arzuhan Yalçındağ'ın da bulunduğu 37 kadındık. Ama giderek büyüdük ve çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bizim amacımız kadınların da iş dünyasında güçlenmesini sağlamak. İş kurmak isteyen kadınlara hepimiz kendi uzmanlıklarımıza göre danışmanlık yapıyor, yol gösteriyoruz. Dernek üyesi iş kadınlarının arkalarından gelenlere model olmalarını amaçlıyoruz.
NİTELİK OLARAK GERİ DEĞİLLER
> Erkek egemen iş dünyasında kadın yeri nedir?
- İş dünyasında erkeklerin tabii ki sayısal bir üstünlüğü var. Gayrimenkulün, şirket ortaklılıklarının büyük çoğunluğu onların. Fakat nitelik açısından kadınlarımız kesinlikle geride değil. Yönetici kadınlarımız çok iyi yerlerde, çok başarılı kadın akademisyenler, avukatlar var, doktorlar, eczacılar arasında kadın oranı çok yüksek, yine öğretmenlerimizin çoğu kadın. Girişimcilik konusunda kadınımız maalesef erkeklerin gerisinde kalmış. Fakat çoğalmaya da başladı. Ayrıca kadınlar işlerini daha iyi sahipleniyorlar.
> Peki buradan son olarak kadınlarımıza ne söylemek istersiniz?
- Kadınların sivil toplum örgütlerine katılmaları çok önemli. Kadınlarımız için ilk başta eğitim diyorduk. Doğru, eğitim kesinlikle çok önemli. Kadın okuyabildiği kadar okumalı. Ama artık ikinci aşamaya geçmeliyiz. Kadının iş hayatına girmesini sağlamalıyız. Eğitim konusunda önemli mesafe kaydettik. Kadınlarımızda, özellikle yeni nesilde -hâlâ istenen düzeyde olmasa da- eğitim oranını çok yükselttik. Diğer taraftan da bu kadınları iş hayatına sokmalıyız. Üniversitede Ceza Hukuku Hocamız Prof. Dr. Duygun Yarsuvat, daha ilk dersimizde bayan öğrencilere seslenerek "çalışmayacaksanız okumayın, bu sıraları işgal etmeyin, okuyup çalışmak isteyen bir arkadaşınızın hakkını yemeyin" demişti. O zaman çok sert gelmişti bu yaklaşım; ama zamanla anlıyorum ki çok haklıydı. Kadınlar şartları ne olursa olsun, toplumun hangi kademesinden gelmiş olurlarsa olsunlar çalışmalılar. Evliyken de çalışsınlar. Çocuk yetiştirmek tabii ki çok önemli bir emek ister. Ama hem fedakâr bir anne hem de başarılı bir iş kadını olmak mümkün. Unutulmasın ki evlilik, hayat garantisi değildir. Hiçbir anne-baba baki değil. Dünyanın bin türlü hali var. Çok çeşitli boşanma davalarına baktım, boşanan kadınların çalışmadıklarında, kocaları ya da aileleri olmadan kendilerine bir hayat kuramadıklarında çektikleri sıkıntılara şahit oldum. O yüzden diyorum ki evde oturup kendilerini körertmemeliler. Toplum içinde bir fayda üretmeliler, evde oturmaları bu ülke ekonomisi için de bir iş gücü kaybı.
'Tüp bebek' uygulamasını SGK kapsamına aldık
Bir ülkede devlet kurumları, özel kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri birlikte hareket etmeli. Abdullah Gül hükümetinden beri böyle yapıyoruz. Kadınlarımızla ilgili bir Sosyal Güvenlik tasarısının yasalaşması da bu gayretle çıktı. Bir yasa çıkacaksa, önce o yasanın muhatabı olan meslek kolunun sivil örgütleriyle temasa geçilir. Türkiye'de kadınlar, özellikle bebek sahibi olmak isteyip de olamayan kadınlarla ilgili çalışmalar yürüten ÇİDER benimle temasa geçti. Doğu illeri başta olmak üzere şehir şehir gezip kadınları tüp bebek gibi yöntemler hakkında bilgilendirmeye çalışıyorlardı. Çocuk sahibi olamadığı için horlanan, mutsuz olan, şiddet gören kadınlar var. Sırf çocuk için bir kadın daha alınıyor. Dernek de bu yönde çalışmalar yürütüyordu. Bana ulaşıp Erzurum'a gitmek istediklerini söylediler. Ben de Erzurum kadın kolları başkanımızı aradım. Derneğin geleceğini haber verdim, katılımı artırmak adına ricada bulundum. Sonra beraber gittik. İstanbul'dan hocalar götürüyor, konferanslar veriyorlardı. Sonra dernekle ilişkilerimiz güçlendi, derneğin kurucularından Sibel Hanım, en önemli projelerinden birini paylaştı benimle. Tüp bebek harcamalarının SGK kapsamına alınmasını istiyorlardı. Elimden geleni yapacağımı, hatta Emine Hanım'ın da konuya ilgiyle eğileceğini söyledim. Emine Hanım, özellikle kadın ve çocuklarla ilgili konularda çok hassas. Emine Hanım'la konuyu kendi evlerinde görüştük ve söylediğim gibi de oldu. Bu, karşılıklı bir güven meselesi. Görüşmelerimiz devam etti. Bizi birkaç defa da başbakanlık konutunda misafir etti. Projemizi anlattık, Emine Hanım da konuyu sağlık bakanlığına iletti. Kadın kolları başkanımız, Gaziantep Milletvekili Fatma Hanım da bu tasarıyı meclise sundu ve tasarı meclisten geçti. Artık tüp bebek masrafları SGK kapsamında...