LÜLE TAŞINDA TEK Dünyada sadece Eskişehir çevresinde çıkarılan lüle taşının madeni de, madencisi de, sanatçısı da çok kıymetli. İlkokulda bu işe başlayan Besim Usta, "10 yıl sonra ustalar yok olabilir" dedi 3 BİN DOLARLIK PİPO Avrupa'da lüle taşından bir piponun 3 bin dolara kadar alıcı bulduğunu söyleyen Besim Aktaş, "Yok olmaya yüz tutan bu el sanatı için birçok destekleyici faaliyet yapılmalı" çağrısında bulundu SUNUŞ Eskişehir'in tarihî dokusunda, tarihi bir çarşıda çok özel bir sanat dalının naif, kibar insanlarıyla bir araya geldik. Odunpazarın'da, Atlıhanda'ydık. Şehrin simgesi olduğu hâlde değeri kayba uğramış bembeyaz taşın ve becerikli ustalarının peşine düştük. 6 kuşaktır lüle taşı işlemeciliği yapan Aktaş Taşçılık'ın şu anki sahiplerinden Besim Aktaş'ın kapısını çaldık. Kendisi, ustası Hüseyin Soysal ve kızı Habibe Aktaş, bizi atölyesine ve taşın özel dünyasına hiç düşünmeden kabul etti. Bir elimize taşı, bir elimize de bıçağı verdiler. Hem sohbet ettik hem de taşı yakından tanıma fırsatı bulduk. Zaman su gibi aktı ama biz doyamadık, yine gelebilmeyi dileyerek bu gönlü güzel insanların yanından ayrılırken size bu sohbeti aktarmanın mutluluğunu da içimizde yaşadık... B.A. Taşın gizemli dünyasından bir hikâye ile başlayalım sohbetimize; "Bir gün çobanın biri koyunlarını otlatırken dinlenmek için bir ağacın altına oturur. O sırada bir köstebeğin topraktan beyaz taş parçalarını çıkarmaya çalıştığını görür. Çoban taş parçasını eline alır, çakısıyla yontmaya başlar ve bir peri kızı çıkarır ortaya. Kız dile gelir, 'Yaktın beni insanoğlu' diye bağırarak delikten içeri girip kaybolur. Çoban da peşinden gider ve kızı ararken derin bir çukura düşüp ölür. Böylece ilk kuyu açılmış olur..." Lüle taşı ustaları da kendi pirlerinin köstebek olduğuna inanırlar. Toprağın 1 metre altından 300 metre altına kadar zor çıkarılan bir taştır lüle taşı... SÜREÇ BİRAZ SIKINTILI - Aktaş ismi nereden geliyor, lüle taşının beyazlığı ile ilgisi var mı soyadınızın? - Elbette, soyadımız yaptığımız işten geliyor ve 6 kuşaktır bu işi yapıyoruz. Şu an altıncı kuşak olarak kızım ve oğlum işin içerisinde. Özellikle de takı tasarımlarımızı kızım yapıyor. - Ülkemizdeki şirketlerin yapılarına baktığımızda 6 kuşaktır varlığını devam ettirebilmek çok büyük bir başarı. Bu uzun yolun başı nerelere dayanır? - Bizim 1850'li yıllara dayanan bir geçmişimiz var, neredeyse hepimiz bu işten ekmek yedik, ancak şimdilerde süreç biraz sıkıntılı, zira ocaklarda çalışacak insan sayısı çok azaldı. Yakın zamanda hammadde sıkıntısı oluşacak. Büyük dedemiz Abdülrezzak Efendi ve Avni Efendi'den sonra benim dedem Neşet Aktaş, babam Uğur Aktaş, ben, ağabeyim ve çocuklarla bugün 6. kuşağa geldik ancak bu iş kaç yıl daha devam eder dendiğinde çok iyimser cevap veremiyorum. İŞİ YAPANLAR KIYMETLİ - Neden? - Lüle taşı çıkaran kalmadı. Lüle taşı, Dünya'da sadece Eskişehir ve çevresinde Margi, Başören, Dereköy, Karatepe, Türkmentokat bölgelerinde çıkarılır. 8 metreden başlanıp, 120 metre derinliğe kadar ocaklar açılır. Üst yüzeyden çıkan taşların kalitesi düşüktür. Derinlik arttıkça taşın kalitesi yükselir. Başka yerde olmadığı için de çok değerlidir. Ancak lüle taşının sadece madeni değil, madencileri de çok kıymetlidir. Zira lüle taşında garantili bir madencilik yoktur. Bütün gün yer altını köstebekler gibi kazdıktan sonra hiçbir şey bulamayabilirsiniz de... Lüle taşı alanında işçilik yapan kişi sayısına göre, çıkaran sayısı çok azaldı. Kanaatimce 10 yıl sonra lüle taşı çıkaran ustalar neredeyse yok olacak, işçiliğini yapan taşını da çıkaracak. Bir de Tanzanya'da var ama hiç bizdeki gibi beyaz ve kaliteli değil. İçinde kireç ihtiva ediyor ve kanserojen olduğu düşünüldüğü için kullanılmıyor. Gerçekten de taş ustası çok azaldı. Hüseyin Ustanın köyünden sadece sabahları 100 kişi giderdi ocaklara, şimdi 10 kişi kaldı... AVUSTURYA FAKTÖRÜ - Lüle taşı işçiliği nasıl akla gelmiş? Lüle taşını işlemeyi kim aklı etmiş? - Lületaşı 1650'li yıllarda ülkemize gelen bir Macar Seyyah tarafından bulunarak Avusturya'ya götürülüyor ve işlenerek pipo yapımında kullanılıyor. Avrupa'da o dönemlerde de ciddi bir pipo kültürü varmış ve seramikten yapılırmış. Bu taşın varlığı keşfedilince ciddi bir süre yerini lüle taşına bırakıyor. Böylece biz Avrupa'ya lüle taşı satmaya başlıyoruz. Avusturya'da o dönem 250'ye yakın atölyede bizim lüle taşlarımızdan pipo üretiliyor. Bizim atalarımız lületaşı işine taş çıkararak başlamışlar. Ülkemizde işlenmesi cumhuriyetten sonradır. Ali Osman Denizköpüğü adlı taş ustamız Avrupa'ya gidiyor ve bir süre orada kalıyor. Lüle taşı işçiliğini öğrenerek yurda geliyor. Bizim ustalarımızın ustaları da lüle taşını işlemeyi kendisinden öğreniyorlar. Biz taş işlemeciliğine broş, tespih, ağızlık yaparak başlıyoruz. Tükenen rezervler de düşünüldüğünde 1960'lı yıllarda da dernekleşerek lüle taşının ham olarak yurt dışına çıkartılmasına sınır getirilmesini sağladık. Avusturya da istediği gibi kaliteli taş gelmeyince yeniden ahşap pipolara döndü. 3 BİN DOLARA SATAN VAR - Lüle taşı adı nereden gelir? - İçine tütün basılıp içilen malzemeye lüle deniyor. Nargilelerin başında da vardır. Bu maden çıkarılıp lüleler yapılınca taşın adı da lüle taşı olmuştur. Lüle taşından kolye, yüzük, süs eşyaları, objeler yapılsa da yaygın kullanım alanı pipo yapımıdır. Almanca tercümesi "deniz köpüğü" anlamına gelir. Bu, lüle taşının beyaz rengi ile hafif olmasından dolayıdır. Tabiatta bulunan çok gözenekli bir maddedir ve yanmaz. - Bitmiş ürünlerin ihracatında ve yurt içi satışlarında durumumuz nedir? - Hammadde olarak lüle taşını dünyaya vermiyoruz. Bitmiş ürünler arasında tercih edilen en önemli ürün pipolar. Ancak bizim yaptığımız pipo 10 bini geçmez. Dünyada 1 milyon ağaç pipo üretiliyor. Danimarka'da daha çok tasarım ürünler satan bir mağazaya ürünlerimizi verebilmek için çok ciddi uğraştık. Kaç tane verebilirsin dediklerinde 500 diyebileceğim halde 250 adet dedim. "Ooo çok üretiyorsun, benim ustalarım yılda sadece 60 yapar" dedi. Bir tanesini 1000 ile 3000 dolar arası satıyor. Ben 55-60 dolara zor satıyorum. Satışlar daha çok şehirdeki mağazalara gelen turistlere, tasarım ürün isteyen kişilere yapılıyor. Bu işi evlerinde yapıp mağazalara veren hanımlar da var. Üniversite, belediye vb. kurumların iş birliği ile yok olmaya yüz tutan bu el sanatı için destekleyici daha birçok faaliyet yapılmalı diye düşünüyorum. İLKOKULDA BAŞLADIM - Siz bu işe ne zaman başladınız? - İlkokulda başladım, okul çıkışlarında, tatillerde hep çalıştım. Okul bitince de işlerin başına geçtik. Şu anki ustam Hüseyin Soysal'dır ve benden 10 yıl öndedir. Kızım ve oğlum da yanımızda yetişti. Ben zımpara ve atölye süpürmekle başladım işe. Çıraklık böyleydi. Şimdi de ustamın yanında 6. kuşaktan kızım ve oğlum yetişiyorlar. - Bir çıraktan usta çıkıp çıkmayacağı hemen belli olur mu? - Bu işte isteklilik çok önemli. Yetenek de önemli ama gayret, gözlem yapabilmek de önemli. Ustam nasıl yapıyor, nasıl zımparalıyor, oyma yapıyor diye takip edecek. Bunun için dikkat ve isteklilik de önemli. Evvela zımpara yaparak başlar bizde bir çırak. Mamul bittikten sonra zımparalanır. 100'lük, 200'lük, 300-400lük zımparalar vardır ve numara büyüdükçe zımpara incelir, en ince ayrıntıları onunla zımparalarsınız. Böylece ürünü kavrarsınız mesela ustanız bir yüz yapmışsa siz gözünü, yanaklarını zımparalarken çok dikkatli olmak zorundasınız aksi halde bozarsınız. İşte bu ince işçilik size ürünü tanımayı, kavramayı öğretir, ondan sonra oymacılık, ürün oluşturmak gelir. ZIMPARA ÇOK ÖNEMLİ - Bu işin heveslisi nereden başlar? - Ustalar bıçak tutmayı öğretirlerdi ve bıçağı nasıl tuttuğumuza bakarlardı ama işe evvela zımpara yaparak başlardık. Zımparayı nasıl vurduğumuza ustalarımız çok dikkat ederdi, çizgi kalmayacak, hatlar bozulmayacak. Zımpara tutmayı öğrenen bıçağı daha rahat tutar. Ve lüle taşının oymacılığını daha iyi yapar. Bütün hatları öğrenmenin sırrı zımparadır. 2 yıl, belki 5 yıl sonra elinize bıçak alırsınız. Çizgi kalırsa ustamızdan azar işitirdik. O zımparayı tamamen kavrayıp eliniz kıvrımlara alıştıktan sonra ve mamul tamamen temizlendikten sonra bıçak verilir. Ve ondan sonra bıçak tutmasını, bıçak kavramasını, bıçağın vuruluş şeklini öğretirler. Alçıdan yapıp lüle taşı diye sattılar insanlara. Lüle taşı el işçiliğidir, hiç birinin işçiliği diğerini tutmaz. El farkı oluşur. Ebatlar hep farklıdır. Ustalar el verirler çıraklarına. Bu işte en iyi zımpara yapan en iyi çıraktır. Bir adam 6 ay çalışır zımpara yapamaz, diğeri iki haftada çok yol alır. Ancak patates soymasını bilmeyen hiç bu işe başlamasın. BİR ÇATI ALTINDA... - Sohbetimizden lüle taşı işletmeciliğinin ve sanatının değerinin çok anlaşılamadığı ve kaybolma riski taşıdığı hissine kapıldım... - Doğru. Yok olan bir sanat lüle taşı işçiliği. Yakında çok ciddi hammadde sıkıntısı olacak. Şu anda içinde bulunduğumuz bu çarşının geçmişi ve bir çatı altında toplanmamız da çok yenidir. Bundan dört yıl önce gelseydiniz lüle taşını şu anki durumda da göremezdiniz. Ara sokaklarda tek tük bu el sanatını yaşatmaya çalışan ustalara rastlardınız. Odunpazarı Belediye Başkanımız, Atlıhan'da böyle bir düzenlemeye gitti, lüle taşı ustalarına ve satış yapan mağazalara bu çarşıyı verdi. Böylece şevkimiz arttı. Kızım, burası açıldıktan sonra geldi. Yoksa kamu yönetimi okudu ve o alanda çalışacaktı. Şimdi tasarımlarımızı yapıyor. ÜRÜNLER BİRÇOK İŞLEMDEN GEÇİYOR Lüle taşının vitrine konulana kadar geçtiği işlemler şunlar: Lüle taşı kuyudan çıkarılır, toprağı silkilir, "tara" denilen aletle çıkıntıları kırılır, daha sonra taslak yapılır, ne yapılacaksa, bir heykeltıraş inceliğiyle taşa işlenir, oyulur. Sonra "parafine" atılıp, zımparada kaybolan yüzün bölümleri rötuşlanıp parlatılır. Sonraki aşama balmumu aşamasıdır. Bu şekilde parlatılır ve vitrine konur... ÖZEL ÇARŞIDA TOPLANDILAR Odunpazarı Belediyesi, lüle taşı ustalarına ve satış yapan mağazalara bu çarşıyı vermiş. Besim Aktaş, "Şu anda içinde bulunduğumuz bu çarşının geçmişi ve bir çatı altında toplanmamız çok yenidir" dedi.