"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" demiş büyük düşünür Mevlana, daha yıllar önce. Yüzyıllardır önemini hiç kaybetmeyen bu söz, söylendiği dönem itibarıyla da ortaya koyuyor ki insanoğlu hep aynı. Hep birşeyleri olduğundan farklı gösterme ya da bir şeyleri gizleme çabasında. Bazılarınız, "Hiç de öyle değil, ben olduğum gibiyim ve öylede davranıyorum" diyebilirsiniz. Ancak hepimizin arkasına saklandığı büyük veya küçük çeşitli maskelerimiz vardır ve zaman zaman bu gizli kalkanla kendimizi sosyal hayat içerisinde koruruz. Günlük hayatta maske ile ilgili olarak kurduğumuz cümleleri şöyle bir düşünürsek akla ilk gelenler çok rahat şöyle olacaktır. "Maskesiyle dolaşır, yüzünde maske var, bir maskenin arkasına gizlenmiş." Peki insanlar neden maske takar ve maske takmak bir ruhsal bozukluğa işaret midir? Tecrübelerimiz, yetiştiğimiz ortam eğitimimiz, her birimizin çevreyle ilgili algılarını ve maskelerinin şeklini farklılaştırsa da gerçek olan şu ki insanoğlu içinde bulunduğu şartlara göre maske takıyor, hatta takmak zorunda kalıyor. Toplumsal çevre Uzmanlara göre bu sorunun karşılığı, kişinin yetiştiriliş biçimiyle, büyüdüğü toplumsal çevrede yatıyor. Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'nun bu konuda görüşleri şöyle; Büyük bir çoğunluğun paylaştığı normal bir sosyo ekonomik ortamda büyümüş bir kimseyseniz, siz de, başkalarının karşısına en iyi görünümünüzle çıkmayı öğrenmişsinizdir. Çünkü yetiştiğiniz sürece çevrenizde, aşağıdaki türden sözleri sık sık işitmiş olacaksınız: -Elini yüzünü yıka, yoksa seni dilenci çocuğu sanacaklar!... -Saçını tara, dişini fırçala. Öğretmenin, Bu çocuğun annesi babası yok mu? diye düşünmesini istemezsin, değil mi? - İtibar giyimdedir. Giyimine dikkat et! -İçin kan ağlasa da, dıştan yüzün güleç olsun. Ele güne zayıf yanlarını gösterme. Sosyal itibar endişesi Bu sözlerin etkisi yavaş yavaş bizlerde şu anlayışı geliştirir: - Olduğum gibi görünürsem herkes benimle alay eder, beni hor görür... Onun için nasıl düşündüğümü, nasıl hissettiğimi göstermemeliyim... Gerçek olan duygu ve düşüncelerimi saklamalıyım... Karşımdakilerin görmek istediklerini göstermeliyim yalnızca. Yoksa beni adam yerine koymazlar, sosyal itibarım sıfıra iner! -Başkaları tarafından kabul edilmek için dışarıya sosyal benlik gösterilir. Sosyal benlik, diğer insanları düşünerek oluşturulan görünüş, düşünce, davranış ve duyguların bir bileşimi, bir sentezidir. Sosyal benlik bilinci olduğu gibi, bir de iç benlik bilinci vardır. Bu da, görünüş, düşünce, davranış ve duyguların kişiye görünümü, onu etkileyiş biçimidir. Bu etki, son derece ona özgü ve onun iç dünyasına ait bir bileşim oluşturur. İşte buna iç benlik bilinci adı verilir. Benlik çatışması Bu dışa ve içe dönük benlikler birbirleriyle sürekli etkileşim içindedirler; aralarında hiç bitmeden süregiden bir diyalog vardır. Bu diyalog, kişiliği oluşturan temel öğelerden biridir. Dışadönük sosyal benliği bireyin yaşantısının tümünü egemenliği altına almışsa, bu kimse kendisine en yakın olanlarla beraberken bile, davranışlarını hep -başkalarını düşünerek- yapar; dış merkezlidir. Böyle bir kişi, uzun yıllar birlikte çalıştığı kimseler, hatta aynı yastığa baş koyduğu eşi için bile, -iç dünyasını- açamaz; bir anlamda yabancı biridir. Sosyal benliği ve iç benliği arasında denge kurabilmiş bir kimse duygu ve düşüncelerini, ortam ve konuştuğu kişi uygunsa paylaşabilir; kendi merkezlidir. Onunla birlikte çalışanlar ve yakın ilişki içinde olanlar, onun nelerden hoşlandığını, ne gibi özlemleri olduğunu, üzüntüsünü ve neşesini bilebilirler. Dışa dönük sosyal benlik toplumsal hayatın bir ihtiyacıdır. Bu gereksinimi karşılamak için sosyal maskeler kullanılır. Sosyal maskeleri kullanmaya yönelten böyle bir gereksinim acaba nereden kaynaklanır? ------ NEDEN SOSYAL MASKE? Sosyal maskeler takarak iletişim kurulmasının temel sebeplerinden biri, -kabul edilmek-, başkalarınca uzağa itilmemek isteğidir. Her maskeli iletişimin altında, -sana nasıl bir kişi olduğumu, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi olduğu gibi söylersem, beni kabul etmez, benimle alay eder, ya da bana kızarsın;- anlayışı vardır. Böylece ne olduğumuzu değil, başkalarının bizi nasıl göreceğini düşünerek, iletişimde bulunuruz. Sosyal maskelerin koruma özelliği vardır, ama nerede durulacağını bilmek gerekir; Gelişigüzel herkese kişinin kendi iç dünyasını açması sağlıklı bir davranış değildir. Normal şartlar altında; kimse yalancı ve sahtekar olmak istemez. Fakat diğerleriyle iletişiminde, içinden geçenleri olduğu gibi açıkça söylerse, kişi iç dünyasının reddedilme tehlikesini göze almış demektir. Herkes, her yerde ve her zaman bu riski göze alamaz ve almamalıdır da. Bu sebeple sosyal maskeler, insan ilişkilerini kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir işlev görürler. Ne var ki, yakın ilişki içinde olduğumuz, hayatımızı paylaştığımız kimselerle ilişkilerde bu sosyal maskeleri kullanmak, bizi onlardan uzaklaştırır, sahte ve güvensiz bir ortam oluşturur. Maskeleri o kadar sık kullanabiliriz ki, bu -göstermelik- davranış, ikinci bir doğa haline gelebilir. Bazen başkaları tarafından kabul edilme isteği ya da onlardan korku, gerçek duygu ve düşünceleri göstermeyi engeller. Böylece, işte, eş seçmede, ana-babayı memnun etmede, kişi, kendisiyle hiç ilgisi olmayan davranışlar gösterebilir. Her bireyin değişik konularda kendine özgü bir düşüncesi, bir anlayışı vardır ve bu düşüncenin bir başka kimseninkinden farklı olması doğaldır. Bir toplumda -herkes benim gibi düşünmelidir, benim düşünce tarzım en doğrusudur- tutumu ağır basarsa, akılcı tartışmalar yerine duygusal çatışmalar ortaya çıkar. Akılcı tartışmanın gerçekleşemeyeceğini bilenler, duygusal çatışmaya girmek istemediklerinde; karşısındakilerle, gerçekte olmadıkları halde, hemfikirmiş görünürler ve gerçek görüşlerini maskelerler. Bu da son derece koruyucu bir davranıştır. Sonuç olarak kişilik kaybına yol açmadığı sürece küçük maskeler bizi korur ancak, işin içine kendimizi kaybecek kadar maske koyarsak da hayatın içinde kendimizden kopuk kaybolur gideriz.