Sabah bilmediğim bir gündeme uyanmak istemiyorum!

A -
A +
Sabah bilmediğim bir gündeme uyanmak istemiyorum!

YEMEN'İ ÇANAKKALE'Yİ ÇEKMEDEN MESLEĞİ BIRAKMAM Usta yönetmen Osman Sınav, "Yapmayı çok istediğiniz bir proje var mı?" şeklindeki soruma "Bir değil birkaç proje. Yaşanmış tarihî hadiseler. Meslek hayatım şu dört projeyi hayata geçirmeden bitsin istemem: Yemen, Medine Müdafaası, bir Çanakkale Filmi ve Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk" diye cevap veriyor. HEP KONUŞULUYOR Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Osman Sınav, kimi zaman kendi kültürümüzü anlattığı sıcak bir mahalle hikâyesiyle kimi zaman da kötülüklere savaş açtığı dizi ve filmleriyle konuşuluyor. ÇOK OYUNLAR VAR Deli Yürek, Kurtlar Vadisi gibi dizilerin kahramanlarının çok sevilmesinin altında kültürel ve psikolojik sebepler bulunduğunu belirten Sınav, "Burası benim ülkem, bu ülke üstüne çok oyunlar var" diyor. SUNUŞ Kadife eldiven ve demir yumruk 90'lı yıllara damgasını vuran efsane bir dizi vardı, "Süper Baba". Gösterildiği yıllarda izleyicilerine bir masal anlatmıştı; tıpkı şarkısında olduğu gibi: "Baba bir masal anlat bana / İçinde bütün oyunlarım/Kurtla kuzu olsun/Şekerle bal/Anlatırken tut elimi/ Uykuya dalıp gitsem bile/ Bırakıp gitme sakın beni". Ya Ekmek Teknesi'nin Fırıncı Nusret Efendisi, Herodot Cevdet'i, yine masal gibi bir mahallede yaşamanın tadını vermedi mi izleyicisine... Doludizgin yıllarda gençliğin coşkusunu hissetmedik mi? Yorgun akşamlarda renk katmadı mı hayatımıza. Nereden mi çıktı şimdi bu satırlar? Çünkü ben bir Osman Sınav hayranıyım ve birçok insan gibi özellikle onun imzası olan yapımları izlemekten büyük bir keyif alıyorum. Deli Yürek, Pars Narkoterör, Kurtlar Vadisi ve şimdilerde Sakarya - Fırat. Osman Sınav'ın yapımlarında kavga da var, aşk da, mücadele de var, dostluk da. Bir elinde kadife eldiven diğer elinde demir yumruk. Bazı kahramanlarıyla yaptığı işler eleştiriler de alıyor, övgü de. Ama her yaptığı olay oluyor, yıllarca konuşuluyor. Ben Osman Sınav dizileriyle birçok şeyi yakaladığımıza inanıyorum. Tüm yapımların sağlam bir kişiliğin ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu pazar kahvemizi, başarısını hayatımıza kattığı değerlerden alan bir usta yönetmen, bir usta yapımcı ile içeceğiz. Buyurun efendim sadece bu kadarını satırlara sığdırabildiğim sohbetimize... Size Efsane Yönetmen diyorlar? Onlar desinler. Doğrusu ben bu tip kavramlarla hiç ilgilenmiyorum. Ben hâlâ tüm projelerimi aynı heyecanla, korkuyla yapıyorum. Bu yaklaşımlar var diye de farklı hissetmiyorum kendimi. Denilen gibi, ya da insanların gördüğü gibi yaşamıyorum. Ben etrafın dediğinden çok yaptığım işle ilgiliyim. Ama bir gerçek var ki tüm projeleriniz olay oluyor ve herkes tarafından çok konuşuluyor. Bunun sırrı nedir? Ben bir iş yapıyorum ve bu işin de kuralı her işte olduğu gibi işini en iyi yapmaktır. İşim bu benim. Kendimi ifade etme yöntemim ve böyle mutluyum. Her seferinde bu defa da iyi olacak mı diye düşünüyorum. Sinemacı oluşum kendi seçimimdi. Ben hayatımda seçmediğim hiçbir şeyi yapmadım. Önce yapacağım şeyin hayalini kurarım, ona göre strateji belirler ve uygularım. Olmadığında bir değerlendirme yapar, yeni stratejiler belirler ve yeniden denerim. Yaptığım her şeyi bilerek ve isteyerek yaptığım için yanlış, eksik olan, olmayan şeylerden de mutsuz olmadım. Seçim size ait olunca yanlışlarınızdan bir ders çıkarır sonra da yolunuza devam edersiniz. BENİ ONLARLA KARIŞTIRMAYIN Daha yolun başındayken de bu kadar iddialı konuşabiliyor muydunuz? Bakın, ben Mehmet Aslan'dan sonra asistanlık yapmadan yönetmenlik yapan ikinci kişiyim. Sektöre reklam filmleriyle girdim ama hedefim sinemaydı. Önce İstanbul Devlet Güzel sanatlar Akademisinde Resim Bölümüne gittim. Bitirmekten vazgeçtim zaten çiziyordum. Sonra tekstil tasarıma gittim. Bir tekstil firmasında da işe girdim. Baktım, İtalyan tasarımcılardan gelen iş kopya ediliyor; mezun olunca benden de aynısını isteyecekler. Daha ilk gün bu iş benim için bitti. Sonra sinema televizyon enstitüsüne gittim. Yıl 1979; sıkıntılı yıllardı. Sinema bitmiş, TV desen siyah beyaz, TRT tek kanal. Zor bir dönemde sinemaya yapmaya karar verdim ama yapmak istediğim iş de buydu. Bir taraftan da para kazanmam lazım. Önce reklam işine girdim. Reklam filmleri derken dört beş yıl sonra Sinegraf'ı kurdum. Kendi şirketimde reklam filmleri çektim. Gün geldi "yeter artık falanca deterjanın kaç kutu sattığından" dedim, ben bu işe sinema için başlamıştım. TRT'den bir küçük TV filmi bütçesiyle ilk uzun metrajlı filmimi çektim. O zamanlar Televizyon Daire Başkanı Mehmet Turan Akköprülüler idi. Bir dostumuzun tavsiyesiyle yanına gittim. Yönetmenler, yapımcılar, starlar kapıda bekliyorlar. İçeride sanki Goldwyn Mayer'in patronu var. Sıram gelip içeriye girince dedim ki "Bakın dışarıda bekleyenler var ama beni onlarla karıştırmayın." Şaşırdı. TRT'nin dışarıya iş yaptırdığı ilk yıllar ve büyük bir bütçeyi yönetiyor. Sözlerime devam ettim, "Ben reklam filmi yapar buradan kazanacağım parayı da çok rahat kazanırım ama benim derdim film çekmek". İnanarak gitmiştim aldım işi. Tesadüfe inanmam ben, sen uğraşacaksın, oraya kadar gerekeni yapacaksın ondan sonrası kader, kısmet. Böylece Halide Edip Adıvar'ın "Üç Hikâye"sinden gerçek bir uyarlama olan "Bir Muharririn Ölümü"nü çektim. İşte bugünlere doğru böyle yol aldım. BUNLAR DA BİR DESTAN "Süper Baba" dizisini herkes çok sevmişti Süper Baba benim özel kanalda süresi belirsiz ilk dizimdi. Çok iyi çalışılmış bir projedir. İlk yılı benimle değildir, dört yönetmen değişmiştir başlangıçta. O yılların efsanesidir Süper Baba; neredeyse bir nesil yetiştirmiştir. Derken Deli Yürek geliyor. Evet, kendi trendini oluşturmuştur Deli Yürek, Ekmek Teknesi, Kurtlar Vadisi, Acı Hayat, Pars Narkoterör, Doludizgin Yıllar, Sakarya- Fırat öyle gidiyor. Sizinle bir araya gelip de Polat'ı, Miroğlu'nu konuşmadan olmaz. Bazı karakterleriniz çok tartışılıyor. Eğer sizin de eleştirileriniz başlayacaksa hemen kalkanımı alayım. Ya da aşkı konuşalım. Ben de bunu söyleyen insanlara soruyorum, "Kaç bölüm izlediniz de yorum yapıyorsunuz" diye. Bazı gazeteciler, muhalif taraflar "Bunlar toplumu olumsuz etkiliyor" diyorlar. Popüler kültüre teslim olmuş yorumlar bunlar. Dizilerin tümünü izlemeyenler iki bölüme bakıp laf ediyor. Bu ülkenin ciddi bir destan edebiyatı yok mudur? Halk kahramanları yok mudur? Köroğlu, Dadaloğlu kimindir? Miroğlu'da bu dönemin bir kahramanıdır, kötülere karşı savaş açmıştır. ORTAK NOKTA AŞK Gençler etkileniyor deniyor? Kaç kişi etkilenmiş efendim. Hangi sağlıklı bir aile ortamında yetişmiş, doğru dürüst bir ailenin çocuğu çıkıp diziden etkilendim diye kavga ediyor, cinayet işliyor. Kendisini çok da severim bir gün Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz Bey, "Sizi çok seviyorum ama çok da kızıyorum bir dizi yapıyorsunuz Çinçin bağlarında adamı kesiyorlar" dedi. Ben de "Müdürüm orada sürekli adam kesiliyor bu sizin işiniz, psikopat bir adam zaten psikopat, televizyonda bir sahne görünce de nasıl oluyormuş diyebilir o zaten psikolojik olarak rahatsız" diye cevap verdim. Ben rol model yanlışsa bunu tartışırım. Buradaki kahramanlar mafya değildir; mafyayla mücadele ederler. Türkiye'de mafya, ülkenin canına okumuştur. Benim rol modellerim mafyayla savaşmıştır. Burası benim ülkem, bu ülke üstüne çok oyunlar var. Sabah bilmediğim bir gündeme uyanmak istemiyorum. İleriye doğru gideceksek, her görüşten, renkten insanla özgürlüklere, haklara saygılı ama ülke bütünlüğü içinde uyanmak istiyorum. Üstelik tüm dizilerimde ortak nokta aşktır. Benim sert tabir edilen hikâyelerimde de aşk vardır. İLGİ SEBEPSİZ DEĞİL Evet, sanırım sizi efsane yapan da bu. Bir elinizde demir yumruk, diğer elinizde kadife eldiven. Aşk çok sağlam bir duygudur. Kurtlar Vadisi'ndeki aşk hikâyesinin yeni başlayacağı sıralarda, bir işi konuşmak üzere beş dakikalığına Kenan Işık gelmişti şirkete ve hemen de gitmesi gerekiyordu. Dedim ki "Kenan Ağabey gel, sana hemen montaj odasında bir şey göstereceğim." Dizideki aşk hikâyesiyle ilgili bir şey gösterecektim; kaldı ve biz tam beş saat Elif ile Ali'nin aşkı üzerinde konuştuk. Bu hikâyelere derinliğine bakamazsanız, boşu boşuna silah çekti diye bir dizi tutmaz. Toplumda bir şey, yer ediyorsa orada çok ciddi kültürel ve psikolojik nedenler vardır. Bu da diğer insanlara geçiyor ve bunlar efsane oluyor. "Deli âşık" oluyor sizin kahramanlarınız ve hep bir imtihan var aşklarda. Aşk da öyle olmalıdır. Aşkta yanacaksan, yanmalısın. Ne gerekiyorsa onu yapmalısın. Hesapsız olmalıdır aşk. İmtihandan geçen aşklar kuvvetlidir. Zaten insanlar imtihan için dünyaya gelirler ve imtihanın en büyüğü de aşktır. Fuzuli ne der "Aşk imiş, her ne var ise alemde". Aşkta bir olgunluk vardır. Bir kadına aşık olamayan bir erkek neyi sevebilir? Önce insani olarak yanacaksın, birisini seveceksin ki sonra diğer sevgiler gelecek. Her şeyi haktan her şeyi aşka dair bilecek bir insan. "Bir kadına bakamadım, sevemedim" olamaz böyle bir şey. Bizim kahramanlarımız da işte olması gereken bu sevgi var, aşk var, paylaşım var. İşte bu aşkın yansımasıyla tutuyor Süper Baba'da, Deli Yürek'te. Sadece silahlı külahlı işler tutsaydı böyle birçok proje var onlarda tutardı. Derinlik var bu işlerde. KALICI OLMAK İÇİN DERİNLİK ŞART Bu noktada sizin rolünüz başlıyor Hayata karşı duruşunuzla paralel gidiyor bazı şeyler. Sizin ne düşündüğünüz, nasıl yaşadığınız, ortaya çıkarttığınız işi etkiliyor. Vaktinde çok okuyup çok araştırdım. Popüler kültür arenasında iş yapıyoruz; kalıcı olmak için derin olmanız lazım. Geçen gün Sakarya- Fırat oyuncularıyla sohbet ediyoruz 21 bölüm olmuş hâlâ karakterleri konuşuyoruz. Bakışı, duruşu değerlendiriyoruz. Mesela Osman Kanat'ın, Küpeli Necla'ya öfkesinin en kabardığı noktada bile bir devlet adamına yakışır duruş sergilemesi lazım. Bunu tartışıyoruz. Aklıma Hazreti Ali'den bir örnek geliyor. Cenk sırasında düşmanı eline geçirir, kılıcını indirecek bir duruyor ve o sırada düşman tükürüyor. Hazreti Ali bırakıyor kılıcı, yanındakiler "Savaştayız niye vurmadın diyince, hemen vursaydım cihat için olacaktı ikincisi ise öfkem için" diyor. İşte, rolün barındırdığı duyguları hissederek izleyiciye vermeye çalışıyoruz. Sinemayla hâl sanatı yapıyorum Osman Sınav hayata nasıl bakıyor? İşte kendi dilinden hayat ve sinema: "Hayat, doğru nefes almaktır. Bana göre insanlar onurlu duruş sergilemelidir. Zaten dünyadaki varlığımız bizim algılayışımız ve duruşumuzla ilgili bir şey. Külli iradeyi algılamak için buradayız. Gerisi hikâye. Bir hikâye anlatıcısı, reji kurgucusu, külli iradeyi, cüzi iradelerle çatıştırarak külli iradeyi kavrama yerine götürür. Drama yapmanın zaten tek amacı budur. Bu işin özünde o halleri anlama vardır. O yüzden ben sinema bir hâl sanatıdır diyorum. O hâllerin nereye denk düştüğü, nerelere gidildiğini algılamak büyük iradeyi kavrama, yaklaşma meselesidir." Sabah bilmediğim bir gündeme uyanmak istemiyorum!

SAKARYA-FIRAT Osman Sınav, TRT1'de yayınlanan Sakarya-Fırat dizisinin setinde başrol oyuncusu Tayanç Ayaydın ile..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.