Ayşegül Dora: Kosigin'e borç verince Rusya'yı bedava gezdim

A -
A +
Bu haftaki konuğum, röportaj yaptım demeye cüretim olmayacak bir isim. Kendisi Türkiye tarihinin en büyük röportajlarını yapmış bir gazeteci. Öyle ki görüştüğü isimler Monaco Prensesi Grace Kelly'den Marlon Brando'ya, İran Şahı Rıza Pehlevi'den Şahbanu Farah'a, Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin'den Muammer Kaddafi'ye, Yaser Arafat'tan Zülfikat Ali Butto'ya, Kirk Douglas'tan Ömer Şerif'e, Audrey Hepburn'den Charles Aznavour'a, Suudi Arabistan Kralı Faysal'dan Hindistan Devlet Başkanı Javaharlal Nehru ve Başbakanı İndra Gandi'ye, Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle'den Ürdün Kralı Hüseyin'e kadar uzayan bir listenin sadece bir kısmı. Ayşegül Dora, aynı zamanda can dostum, ve rallilerdeki yol arkadaşım Çiçek Güney'in de annesi. Benim sadece ufak bölümler aktarabildiğim gazetecilik serüvenini de şimdilerde yazıya döküyor. Kitabın basılacağı günü heyecanla bekliyorum...

- Gazeteciliğe nasıl başladınız?
Üsküdar Amerikan'da okurken, annemin yakın akrabaları Mete Akyol vardı. O çok ünlü bir gazeteciydi ve o ünlendikçe ben hevesleniyordum. Babam kesinlikle istemiyordu. Eczacı olmamı istiyordu. Sonra ben üniversite imtihanında eczacılığa da yetecek yüksek bir puan aldım ama imtihandan önce zaten Cumhuriyet'te başlamıştım gazeteciliğe. Babamın haberi olmadan babamın bir arkadaşının kartıyla İlhan Selçuk'a gittim "yerleri bile süpürürüm, gazeteci olmak istiyorum" dedim. Öyle başladık. Sonra hem okudum hem çalıştım.
- Türkiye tarihinde sizin kadar dünyaca ünlü farklı isimlerle röportaj yapabilmiş gazeteci yok gibi. Bunu neye borçlusunuz?
Ben magazin muhabirliği yapmadım. Belki politikaya daha yakın ve dış haber ağırlıklı röportajlar yaptım. 
- Hayatınızı değiştiren röportaj 
hangisiydi?
İlk olaylardan bir tanesini anlatayım. Eskiden bütün gazeteler Cağaloğlu'ndaydı ve oraya gitmek üzere Emirgan'dan evden yola çıkmıştım. Bebek'ten geçerken çok büyük bir yat gördüm. 1965'li yıllardı, o yıllarda öyle yatlar gelmezdi Türkiye'ye. Merak ettim. O zamanlar cep telefonu yok, bir eczaneye girdim telefon etmeye. Gazeteden foto muhabiri çağırdım ve bir sandal kiraladık teknenin yanına yanaştık. Uzun bir ikna sürecinden sonra bizi tekneye aldılar. Gelen kişi Mr. Evinrude'du. Evinrude tekne motorlarının sahibi. Onla röportaj yaptım ve o sırada kenarda da bir başka yaşlı birisi oturuyordu. Bana sen "İngiliz gazeteleri okuyor musun" diye sordu.  
- Okur muydunuz yabancı gazeteleri?
Ben o zamanlarda yabancı haberlerden çeviriler, resim altlarını yazıyordum. Dolayısıyla ben hepsini okuyordum. "Okuyorum" dedim. Bana "Sunday Times" ın sahibini bilip bilmediğimi sordu. Ben de "Lord Thomson" biliyorum dedim. Adam da "Ben Lord Thompson"ım dedi. Sonra da her sene öğrencilere burs verdiğini ve imtihana girmemi, kazanırsam o bursa benim de katılacağımı söyledi. Ben de girdim imtihana ve kazandım. Sonra da London School of Economics'te iletişim bölümünde okudum. 
- Sonra?
Sonra Hürriyet'te çalışmaya başladım. İran Şahı Rıza Pehlevi Türkiye'ye gelmişti ve o zaman kadınlarda özellikle dil bilen gazeteci 3-5 kişiyi geçmezdi. Beni yolladılar. Havaalanında sorular sorduk. Şah bana nasıl gazeteci olduğumu ve İran'da kızlara gazetecilik dersleri verebilir miyim diye sordu. 
- Bu konuşma ne kadarlık bir sürede oldu?
10 dakikada gelişti ve hiç ihtimal vermedim. 6 ay geçti ve İran Sefareti'nden aradılar ve kızlar hazır sizi bekliyoruz dediler. Sonra ben Saray'ın misafirhanesinde kaldım. Hem ders verdim, hem de bir çok röportaj yaptım; Şah Rıza Pehlevi ile, Şahbanu Farah ile. İran'ın 2000'inci yıl dönümüydü, Kraliçe Elizabeth dahil herkes gelmişti...
- O ilişkiler sonra devam etti mi? 
Etti. Hatta Farah ile hâlâ haberdarız birbirimizden. O dönemde çok da yakın bir arkadaşlığımız oldu. Çok iyi Türkçe konuşur, Azeri'dir Farah. Bana fotoğraf çekmeye de Ara Güler gelirdi. Biz Hürriyet'in dışında uluslararası da röportajlar yaptık beraber. Hatta çok da hoş anılarımız var. 
- Mesela?
Bir keresinde Şah ve Farah ile kayak yaparlarken röportaj yapmaya gittik. En tepeye çıktık zirveye. Ara bir sürü fotoğraflar çekti. Sonra Farah kaydı gitti. Ara da bana "Söyle şu adama biraz gülsün" dedi. Ben de "Ara koskoca Şah, iki büklüm eğiliyorlar karşısında, adama iki metre öteden gülsene nasıl diyeyim" dedim. Ara da güldü, iki metre öteden adama "Bay Şah, Bay Şah lütfen gülümseyin" dedi. Adam o kadar şaşırdı ki gülmeye başladı ve yere düştü gülmekten. Sonra yemek yerken, bakanlar, başbakanın olduğu bir ortamda, başbakan dedi ki, "Ara Bey, Şah 6 yaşından beri bu kadar gülmedim. Teşekkür ediyorum, diyor" ifadelerini kullandı.

Şahbanu Farah

Aleksi Kosigin
- Sovyetler Birliği Başbakanı Kosigin'e borç veren gazeteci oldunuz. O günü anlatır mısınız?
O zamanlar Aliağa Rafinerisi ve İskenderun Demir Çelik Fabrikası'nı Sovyetler Birliği hibe etmişti. O sebeple de Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin Türkiye'deydi. Heyetle birikte tek hanım yine bendim. İskenderun dahil bir çok yeri dolaştık ve en son Topkapı Sarayı'nda turistik geziye geldi sıra. O zamanki dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ev sahibiydi.  "İhsan Sabri Bey'e Kosigin'e Bağdat Köşkü'nün ön tarafındaki havuza para atıp dilek dilemek gibi bir teklif etsem mi?" dedim. Kosigin'e "para atıp bir şey diler misiniz?" dedim. Bunu söylerken senaryoyu yazmıştım, elimde metal 150 kuruş vardı. Kosigin elini cebine attı ve sadece kağıt rubleler vardı. O da 150 kuruşu aldı ve dünya barışı için dilek diledi. Ben de ertesi günü "Türkiye Sovyet Başbakanı'ndan yardım ve kredi talep ederken, ben Kosigin'e 150 kuruş borç verdim" yazdım. Ertesi gün, Kosigin haberi okumuş ve çok hoşuna gitmiş. Beni konsolosluğa çağırdılar. Bir kartını verdi ve "ne zaman gelmek istersen, Sovyetler Birliğine davet ediyoruz" dedi.
- Davete icabet ettiniz mi, gittiniz mi?
1976'da Türkiye ile SSCB arasında Kremlin'de ilk ticaret anlaşması imzalanacağı zaman o sırada ANKA'da çalışan Altan Öymen telefon açtı ve "Kimseye vize vermiyorlar. Acaba Kosigin'in verdiği kartvizitle vize alabilir misin?" dedi. Ben de bavulumu hazırlayıp Sovyet Konsolosluğu'na gittim. Oldukça zor da olsa içeri girmeyi başardım. Kartviziti uzattıktan sonra o günkü uçağı beklettiler beni de yetiştirdiler ve aynı gün Moskova'ya indim ve beni direkt Kremlin Sarayı'na götürdüler. Anlaşma imzalandı. O sırada dönemin Türk Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Kosigin'e döndü, "Size borç veren gazeteci kızı hatırladınız mı?", diye sorunca Başbakan koşarak yanıma geldi ve "Misafirimsin. Ben de sana borcumu ödeyeceğim. Nereye gitmek istersin?" dedi. Leningrad şimdiki adıya St. Petersburg, Bakü'ye ve Tiflis'e gitmek istedim. Moskova'ya geri döndüğümde evine çaya çağırdı ve ailesiyle birlikte yemek yedik. Çok beğendiğimi söyleyince daha da fazla kalmamı teklif etti ama o sırada nikah tarihim yakındı ve balayına geri dönmemiz şartıyla beni yolcu etti. Biz de sonra balayında eşimle beş kuruş para harcamadan tam 3 ay Sovyetler Birliği'ni karış karış gezdik.
Son olarak yaptığı röportajların boyutunu ve başarısını net anlatan bir ufak anısına yer vermek istiyorum....
"Afganistan'tan Tahran'a dönmüştüm. Amerikan Sefareti'ne gittik. Sohbete başladık. O sırada Afganlar ile Ruslar çarpışıyordu ve Amerikalılar da Afganların yanındaydı. Usama bin Ladin'in oluştuğu dönemler. Orada bir adam dedi ki "Biz Sovyetler'in etrafına yeşil bir zincir kuruyoruz. Sovyetleri bu şekilde kuşatarak komunizmi bitirmeye çalışıyoruz" dedi. 1978 kasım ayıydı. 1979'un şubatında ise Şah devrildi, yerine Humeyni geldi. Zülfikar Ali Butto öldürüldü yerine Ziya ül Hak geldi, Bangladeş'te ihtilal oldu. Hemen ertesi sene de Türkiye'de ihtilal oldu ve Kenan Evren geldi. Sonra benim bu konuştuğum adam Çin'e büyükelçi oldu, sonra CIA başkanı oldu ve sonra Amerika başkanı George Bush (baba Bush) olarak tanıdık. "

Benazir Butto'dan Leyla Halid'e Kirk Douglas'dan Marlon Brando'ya 
Ortadoğu'nun karmakarışık olduğu 1970'li yıllarda dağlardan Bekaa Vadisi'ne inen, Umman Sultanlığı'ndaki iç savaşa katılan, Bahreyn ve Katar'a gitmek için beş gün beş gece bir deve kervanıyla çölü geçen, dünyanın ilk kadın teröristi Leyla Halid'le Kuveyt'te gizlice görüşen, Pakistan'ın kadın siyasetçisi Benazir Butto'dan, Marlon Brando ve Kirk Douglas gibi Hollywood yıldızlarına kadar çok sayıda ünlü ile yaptığı röportajları dünyanın mehşur gazete ve dergilerinde yayınlanan gazeteci Ayşegül Dora ile evinde konuştuk.

Kirk Douglas

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.