Canan Gerede: Artık sadece komediye para yatırıyorlar

A -
A +

Altın Portakal ödülünü 1995 yılında kazanan ilk kadın yönetmen. 2 çocuk annesi. 5 tane torunu var. Ama genç kalmış ruhu, dolu dolu geçmiş yaşantısı ve devam eden heyecan yüklü projeleri ile enerji dolu ve farklı bir kişilik. Kızı Bennu Gerede ile olan dostluğum vesilesiyle Şanlıurfa’da Siverek’te ağırlama imkanı bulduğumuz Canan Gerede’nin hayat hikayesi buralara sığmaz ama biz geçmişten bugüne ufak bir sayfa açtık..

Altın Portakal’ı kazanan ik kadın yönetmensiniz. 20 yıl geri gidersek; o zamanlar şartlar nasıldı, başarıya nasıl ulaştınız?
 Sinema sektöründe çok çalıştım ama biraz geç başladım. Çocuklarım olduktan sonra, New York’a da gidince, bir süre çalışmaya ara verdim. Sonra tekrar senaryolarla yola çıktım. Arada belgeseller de yaptım. 1990 yılında Robert’s Movie (Robert’in Filmi)’ni yapma imkanını buldum. Fransız-Alman ortak yapımıydı. O dönemde hiç tanınmamış olmama rağmen, tamamiyle bir senaryo ve şahsiyetimle sadece Fransa’da 1 milyon dolar gelir elde ettim. Türkiye ayağı da vardı ama esas para Fransa’dan geldi.
Canan Gerede: Artık sadece komediye para yatırıyorlar
Yönetmenlik için bütçe bulmak da çok önemli değil mi?

 Evet. Sabah kalkıyordum ve listemi çıkarıyordum. Kim ve hangi prodüktörler nerede oturuyor, ne yapıyor, kim kimi tanıyor keşfediyor ve kapı kapı dolaşıyordum. Sonunda çok iyi bir prodüktör buldum. Valeri Seydoux diye bir yapımcı, o sırada kocasından boşanmıştı ve yeni bir şey yapmak istiyordu ve bu işe girişti. Bu sayede “Robert’ın Filmi” çıktı ortaya. Uluslararası ve herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir filmdi. Sonra bir Türk filmi de yapabileceğimi gösterme zamanı gelmişti. Ünlü şarkıcı Bergen’in hayatını yapmak üzere seçtim. Uzun bir araştırma yaptık. Herşeyi toparladım ve Kadir İnanır ile Hülya Avşar oynayacaktı. Bergen’in kocası Hülya Avşar’ı tehtid etti. Bergen, kocası tarafından öldürülmüştü. Hülya Avşar korktu ve rolden vazgeçti, kimse kabul etmek istemedi. Herkes korktu, sonra kızım Bennu o sırada Paris’te okuyordu ve ben yaparım dedi. Başta istemedim, anne kız çalışmak zor bir işti. Çok istedi ve bu kadar istekle bir şeyi isteyen bir insanın yapacağına inandığımdan, kabul ettim. Önce yerli festivale girdik, Antalya’da hiç tahmin etmedim, ödül vereceklerini. Benim sinema dilim hiç arabesk değildi. Ama film “En İyi Yönetmen”, “En İyi Prodüktör”, “En İyi Görüntü Yönetmeni” ödüllerini kazandı. Oyuncuların hakkını yediklerini düşünüyorum. Kadir İnanır’ın çok iyi oynadığı bir filmdi. Bennu da çok iyi oynadı, Soçi’de ve Avrupa’da bir çok yerde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü aldı. 
Canan Gerede: Artık sadece komediye para yatırıyorlar
HARRAN EVLERİNDE KAHVE KEYFİ
Şanlıurfa’ya üçüncü defa gelen Canan Gerede özellikle Urfa’nın insanlarını çok sevdiğini söylüyor. “Mardin’in de çok esrarengiz bir havası var. Aynı duyguyu Fas’ta da hissediyorum. Urfa’nın insanları çok güzel, yalnız biraz hayvan sevmeyi öğrenmeleri lazım” diye de not düşüyor.

O zamanlar Türkiye’de bir kadın olarak film yapmak zor muydu?
 Hiç bir zorluk çekmedim. Saygıdan başka bir şey görmedim. Bu bir insanın şahsiyetine, insani ilişkilerine, işçilerinden, iş ortaklarına kadar davranışlarına bağlıdır. O zamanlar benim Yılmaz Güney’le de çalıştığımı biliyorlardı ve bambaşka bir saygı gördüm. 

İki çocuk sahibi olduktan sonra tekrar işlere sarılmışsınız. Anne olmak, bir süre ara vermek sizi nasıl etkiledi? 
 Benim seçtiğim yol kolay değildi. Çok git, gel yaptım. Eşim de beni çok destekledi. Hayat hızla akıp gidiyor. Bir gün oturuyordum ve kendi kendime “Bundan 10 sene sonra kızlarım yanımda olmayacak ve ben de her şeyi bırakmış olacağım. Her şeyi bırakmış olarak kime faydam olacak. Bol şefkat ve sevgi vereceğim çocuklarıma ama sonra? Bir şeyler yapabilirsem, hayallerimi gerçekleştirebilirsem onların da yararına olacak” dedim... Bennu beni bazen hala suçlar “Hiç yoktun” der, ama doğru değil. Sadece çocukken zaman kavramı daha farklı oluyor. Onlara da Avrupa’da, Paris’te bir yer yapabilmek için onları düşünerek bu yolu seçtim. Hiç ara vermemiş olsaydım, bu olgunluğa ulaşamazdım

Yaptığınız filmlerden hayatınızda en çok iz bırakan hangisi?
İlk filmim. Robert’s Movie (Robert’in Filmi). O ilk bebeğiniz oluyor çünkü.

Bugün bile zor olan, küresel bir vizyonla yaşamışsınız, dünya insanı olmuşsunuz, bu sizin hayata bakışınızı nasıl etkiledi?
Çok etkiledi. Her gün uyanıp, anne ve babama teşekkür ediyorum. Babam büyükelçiydi. O zaman 2 senede bir ülke değiştirirdik. Tabii ki zorlukları vardı. Okul değiştiriyorduk, ev değiştiriyorduk, arkadaş değiştiriyorduk. Arjantin’den ayrılırken hüngür hüngür ağlayıp, toprağını bir kavanoza koyup alıp götürmüştüm. Ama dünyayı gezmek insanı o kadar değiştiriyor ki, o kadar değişik insanlarla tanışıyorsunuz ki… Annem babam sanata çok meraklıydı. Büyüdükçe onların eşi, dostuyla birlikte oturmak, sohbet etmek beni çok geliştirdi. 

Çocuklarınız da dünya insanı. Farklı ülkelerde yaşadılar. Onların hayatı da sizin hayatınızın bir yansıması mı?
 Evet. Babaları da öyleydi. Rahmetli eşim de büyükelçi çocuğuydu. Dünyayı dolaşmıştı. Bakış açışı çok önemli oluyor. Her ne kadar onlar çocukken imkanlarımız çok müsait olmasa da, Selçuk’un işi de çok izin vermese de, onlar dünyayı gezemese de, bakış açısı etkiledi. Ama sonra yaptılar gezme işini. Bennu filmlerle çok dolaştı. Hong Kong’da kaldı 3 ay. Şimdi torunları gezdiriyorum. Geçen sene 20 gün Hindistan’a gittik. Fas’a çok sık gidip geliyoruz. Bu devirde genel kültürü vermek zor da, hiç olmazsa ülke gezebiliyorlar.

Yakınlarda projeleriniz var mı?
Çok var ama para yok. Bir tanesi başlamış bir proje. Para eksikliğinden dolayı yarım kalmıştı, o sırada bir de hastalık atlattım kendimi çok yormak istemedim. Filmin adı Dilan. Mardin’de geçen bir imkansız aşk hikayesi. Garcia Lorca’nın “Kanlı Düğün”ünü hatırlatıyor biraz. Çok yapmak isterim. Ama para var mı diyeceksiniz? Türkiye’de o hava kalmadı. Hep komediye para yatırılıyor, halkı tamamiyle uyutacak projelere veya vergiden düşme hesabı yapılıyor. Geçenlerde Robert’in Filmi bir festival kapsamında tekrar gösterildi. O kadar mutlu oldum ki. Müze Modern’de ve Ankara’da. Çok ağladım. Heyecanlandım. 25 sene sonra, çevirdiğin ilk filmini seyretmek biraz tuhaf oluyor. Çok beğenildi ve şunu gördüm, filmim hiç eskimemiş. Bugün en büyük sorun parayı bulmak. 1 milyon Avro bulsam bugün yine çok güzel bir film yaparım. 

Kaç dil biliyorsunuz?
 Türkçe, İngilizce, Fransızca, İspanyolca. Eskiden de Rumca bilirdim. Çünkü büyük dedem Girit’lidir. Babaannem sadece Rumca konuşurdu. 2 sene de Yunanistan’da kaldık.

En son hayata geçirdiğiniz film hangisi?
 Parçalanma... 1998 yılında. İzlandalı bir yapımcı tarafından bana geldi. Filmin üçte biri de orada çekildi. 

U*zun zaman olmuş. Film yapmanın zamanı geldi mi sizce yeniden?
 Evet. Bazen banka soyayım diye düşünüyorum veya Robin Hood gibi bir mafya çıksın karşıma (Gülüyor)... 


YILMAZ GÜNEY’LE TANIŞMA
Röportaja gittim, iş teklifi aldım
Yılmaz Güney ile kaç yıllarında birlikte çalıştınız?

 1978-1982 yılları arasında. Türkiye’nin en sıcak döneminde. 

Sizin için Yılmaz Güney ne ifade ediyor? Nasıl tanıştınız?
Çok şey ifade ediyor. Benim için üniversite oldu. O zamanlar eşim Birleşmiş Milletler’de doktor olarak çalıştığı için New York’ta yaşıyorduk ve Türkiye’ye yeni gelmiştik. Afrique-Asie diye bir dergide gazetecilik yapıyordum. Benden de Yılmaz Güney ile bir söyleşi istemişlerdi. O zaman hastanede yatıyordu. Burada rahat konuşamayız, 3 gün sonra çıkıp, cezaevine döneceğim. Orada görüşelim dedi. Oraya gittim. Çok zeki bir adamdı. Hemen iş teklif etti. Filmlerim çok kötü ellerde, senin gibi birisine ihtiyacım var. “Bana yardımcı olur musun?” dedi. Böyle başladık. “Güney Film’e git, orada Nihat Behram’la görüş ve başla” dedi
Canan Gerede: Artık sadece komediye para yatırıyorlar
ANNEANNE OLMAK...
Torun sevgisi çok farklı
5 torun sahibi olmak nasıl bir duygu? Dışarıdan bakınca hiç belli olmuyor?
 Zaten ondan oluyor. Dursam herhalde tırnağımı kıpırdatamazdım. ikizlerle birlikte 5 sene Bennu’nun yanında kaldım. Kolay değildi. Zaten 1 sene sonra üçüncüsü de geldi. Çok güzel bir olay. Çünkü daha sakinsiniz. Daha verici olabiliyorsunuz torunlarla. Torun sevgisi çok farklı. Neden böyle diye çok düşündüm. Çünkü belki egoist bir yaklaşım ama seni hatırlayacak son insan onlar. 
Canan Gerede: Artık sadece komediye para yatırıyorlar
Yönetmen Canan Gerede, kamera arkasında...

Fotoğraflar: Nedim Atilla 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.