Zeynep Karahan Uslu: Töre ve terör ile anılmak bölgemize büyük haksızlık

A -
A +

Konuğumuz bu hafta AK Parti Ar-Ge Başkan Yardımcısı ve milletvekili Doç. Dr. Zeynep Karahan Uslu. Merhum yazarımız Prof. Dr. Abdülkadir Karahan hocanın kızı olan Uslu ile seçim bölgesi Şanlıurfa'da bölgedeki kadınları, siyaseti, çalışmalarını konuştuk. Zeynep Hanım, siyasal iletişim ve iletişim sosyolojisi alanında uzman. Bu yüzden Urfa'da vatandaşla yüz yüze iletişim kuruyor ve bundan mutlu olduğunu söylüyor. Güneydoğu Anadolu'yu "Bu toprakları sadece töre cinayetlerinin, küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmesini takip eden trajedilerin sarmaladığı, haksızlığın, hukuksuzluğun yahut terörün potansiyel bir tehdit olarak kuşattığı bir coğrafya olarak görmek büyük haksızlık" diye anlatırken şöyle diyor: "Burası kadınlara büyük kıymet veren kadim medeniyetlerin toprağı... Kraliçe adına kale yaptırılan, Zeliha ile İbrahim'in hikâyesinin yaşandığı coğrafya. Böyle bir medeniyet mirasından gelen bir coğrafyada adaletin ve hakkın sesini hem erkekler, hem de kadınlar için derinleştirilebilecek bir düzen elbette mümkün, yeter ki inanalım ve beraber sahiplenelim. Şanlıurfa ve bölgede kadınlar bu büyük ivmeyi yakalayabilmek adına kendilerine ulaştırılan küçücük imkanları bile kocaman başarılara dönüştürebiliyorlar..."
İşte Zeynep Karahan Uslu ile sohbetimizden notlar:

-Şanlıurfa milletvekili olmak neler değiştirdi hayatınızda?
 Milletvekilliğim öncesinde de baba memleketime çeşitli vesilelerle düzenli olarak geliyor gönül ve fiili bağımı devam ettiriyordum. Ancak bir ilin siyasal temsilcisi haline gelmek farklı bir deneyim. Urfa sosyal meseleleriyle de gelişme potansiyeli itibariyle de çok özel bir il. Bütün bunlara katkı verebilmek ve hikâyeleriyle büyütüldüğüm topraklara, siyaset eliyle somut katkılar sağlayanların içerisinde olmak büyük mutluluk. Ruhumu ve aklımı zenginleştiren bir deneyim.

 -Kaç gününüz Urfa'da geçiyor?

 Rutin olarak en az ayda 2 defa geliyor, toplamda 1 haftamı Urfa'da geçiriyorum. Bazen daha fazla geldiğim de oluyor.

- İstanbul milletvekilliği mi, Urfa mı, hangisi daha zor?
İkisini de bir zorluk olarak kavramadım. Urfa'nın farklılığı bireyle çok daha yakın ilişki kuruyor olabilmek. Burada her anım insanla ve insanın meseleleriyle geçiyor. Bir kişi 15 milyonluk İstanbul'un ne kadarına ulaşabilir veya dokunabilir? Ama Urfa'da nüfus daha küçük ve yüz yüze iletişimi hemşehrilerimle çok daha yoğun gerçekleştirebilme imkanım oluyor.

 -Kadın bir siyasetçi olarak değerlendirdiğinizde Urfa'nın zorlukları var mı?
 Zorluk dediğim bir husus hiç olmadı. Sadece siyasi meselelerin yanı sıra kadın konusuna çok önem veriyorum. Bu da çok şaşırtıcı değildi, çünkü kadınlar çok uzun yıllar adeta toplumsal yaşamda şeffaflaştırılmışlar. Fakat şu da var ki artık her nokta, değişmek isteyen, hakkı olan hayat tarzına kavuşmak isteyen kadın hikâyeleriyle dopdolu. Ve özellikle 12 yıllık AK Parti iktidarı döneminde, bu beklentilere karşılık gelen pek çok proje adım adım sunuldu, ciddi katkı ve katılım elde edildi. Ben de bu alanda projeler yürütmeye giderek artan katılımlarla devam ediyorum. 

 -Sizinle Urfa'da geçirdiğim vakitte iş imkanını değerlendirmekte kadınların hâlâ tereddütleri, korkuları olduğunu gördüm. Sizce kaç sene içinde bu engeller kalkar?
 Beklenenin çok üzerinde bir hızla kadınların toplumsal hayata dahil olduğu bir coğrafyada yaşadığımızı belirtmek gerekir. Yaptığımız ve başarılı olduğumuz çalışmalar var. Örneğin, köyde eşlerini istifa ettirdikleri kooperatifte bin 500'ün üzerinde hayvan besleyip büyük ölçekli üretim yapan kadınlarımız da var; projelerimize katılarak organik fıstık üretimine başlayanlar da...

 - Kadın güçlendikçe evinde, hanesinde mutsuz oluyor sanki, siz buna şahit oldunuz mu bu projede?
 Bu projelerde gördük kü, eşler de çok mutlu. Eşleriyle gurur duyduklarını da net olarak ifade ediyorlar. Dedim ya buralarda şablon bakışların dışında kalan bir gerçeklik de var. Bir örnekle işte toplum bir kuş gibidir. Kanatlanıp uçabilmesi için iki kanada birden ihtiyacı vardır. Toplumların kanatlanıp uçabilmesi ancak kadınların ve erkeklerin adalet çerçevesinde, birbirlerinin haklarını, hukukunu gözetebildiği bir düzende mümkün.

 - Erkeklerin arasında durmak insanın karakterine hiç etki ediyor mu? Daha güçlü durmak zorunda kalıyor musunuz?
 Bence bu kavramlaştırma yanlış çünkü kadınlar zaten çok güçlü varlıklar. Bedeninden bir beden üretebilme potansiyeline sahip olarak donanan ve hayatın yükünü tarih boyunca belki de erkeklere nispetle daha fazla üstlenme zorunda kalan bir varlık neden güçlü olmasın ki? Neden güçlü olmak sadece erkek olmakla özdeşleşsin ki?

- Bir kadının bir erkeğin arkasında durmak için yeteneklerinden, imkanlarından vazgeçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  Size desem ki "Ben kariyerimden vazgeçiyorum ve evleneceğim adamın arkasında durmak için hayatımı arka planda yaşayacağım." Ne tavsiye edersiniz?
Orada sorunun cevabı da aslında soru sahibindedir. Bunu yaptığında mutlu olacak mısın diye bir soruyla cevap veririm. Eğer mutlu olacağından kalben ve aklen eminsen, tabii ki olabilir. Çünkü insanın mutluluğundan huzurundan daha değerli ne olabilir? Ancak içinde hedeflerine dair bir istek hâlâ güçlü bir şekilde var ama buna rağmen evlilik için bu kararı alacaksan, bir süre sonra o evliliği sürdürmek de sağlıklı yürümesi de mümkün olamayabilir.

 
 
Uslu, ayda iki defa mutlaka Şanlıurfa'da geçirip vatandaşla buluşuyor.

Memleket meselesini dert ederek büyüdüm

 -Anne olmak ve siyasetçi olmak nasıl bir süreç? Özellikle de kızınızın penceresinden?
 Kızım Melek 40 günlükken çalışmaya tekrar başladım. Devletimizin o dönemde sunduğu imkanlar bununla sınırlıydı. Sonrasında ilk milletvekili olduğum dönemde başbakanımızın desteğiyle gerçekleştirebildiğim bir kanun oldu, belki kendi tecrübemin de etkisiyle. O dönemdeki ilgili bakanın bürokratları "Asla olamaz, bu iş hayatını mahveder" diye karşı çıktıklarında, sayın başbakanımıza konuyu arz etmiştim. Kendisinin desteğiyle gerçekleştirebildim ve kadınların ücretli doğum izinlerini 14 haftaya çıkartabildik. Çok küçük bir bebeği evde bırakıp gitmenin nasıl bir duygu olduğunu yaşamış bir anneyim ben. Diğer taraftan da çocukla kurulan iletişimde samimiyet, dürüstlüğün önemine inanıyorum. Evden çıkarken çocuğu "ben geliyorum" deyip kandırmaktansa, neden işe gittiğimi anlattım ve Melek arkamdan bir kez olsun ağlamamıştır.

 -Siyaset yorucu değil mi, nasıl yenileniyorsunuz?
 Hayal ettiğiniz bir projeyi gerçekleştirdiğinizde aldığınız manevi tatmin çok değerli. Bir millet için katkı verenlerden olmak pek çok iş dalında yapılabilir. Siyasetin farkı size çok hızlı netice alma imkanı sunmasır. O haz ödenen bedeni veya zihni yorgunluk bedellerine fazlasıyla değer.

 -Siyasette kendinizi ilk ne zaman buldunuz, çocukken var mıydı hayallerinizde?
Çocukken sahip olduğum bir hedef değil ancak çok politize denebilecek bir ortamda büyüdüm. İdeolojik hassasiyetleri yüksek bir babanın evladı olarak, memleket meselelerinin hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğu bir evde yaşadım. Cem Karaca'nın bir şarkısı var "Bir şey yapmalı" diye işte tam da öyle bir şey yapmalı diye diye büyüdüm. Bu düzeni değiştirmemiz gerektiği güdüsüyle donandığım bir hayatım oldu.

Türkiye sadece gazete değil ailemiz oldu

 - Merhum babanız, gazetemizde çok sevilen bir isimdi, Türkiye Gazetesi sizin için ne ifade ediyor?
Sadece bir gazete hiç olmadı. Allah gani gani rahmet eylesin herkesin deyişiyle Enver Abi (Ören) aile olarak hepimizin hem çok sevdiği hem çok saygı duyduğu bir şahsiyetti. Gazetenin yazar kadrosunun kahir ekseriyeti zaten evimizde olan, dostlarımız, sevdiğimiz, benim büyüklerim olan insanlardı. Türkiye ailesi olarak kurduğumuz bir iletişim vardı.

 -Bütün yazılarını okudunuz mu?
 Türkiye Gazetesindeki bütün yazılarını okumuşumdur. Tüm makalalerini okudum demek gayri mümkün zaten, sonuçta 40'ın üzerinde kitap 3000 küsur makale yazmış bir akademisyenden bahsediyoruz, ancak epeycesini okuduğumu söyleyebilirim.

Burcu ÇETİNKAYA / TÜRKİYE GAZETESİ
(Fotoğraflar: Nedim Atilla)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.