Fenerbahçe bir taraftan Aurelio'nun yerine bir transfer yapmanın planlarını yapadursun, Aragones'le birlikte sistem ve kabuk değiştiren takımda bu sezon en büyük maraza Alex yüzünden çıkacak. Fenerbahçe'nin kurt hocayla daha disiplinli bir takım haline geldiği ortada da, bu sistem, gol kralı olan, Türkiye'ye geldiğinden beri asist krallığını kimseye kaptırmayan Alex'i 11'in dışına iter. Gol bölgelerinden bu kadar uzakta oynayıp, gol atmada ve gol attırmada bu kadar mahir olan Alex'ten ne beklenebileceği de büyük bir soru işaretidir. Alex'in özellikle büyük takımlara karşı oyunda kalması ancak Semih-Güiza ikilisinden birinin kulübeye çekilmesiyle mümkün. Aragones'in vatandaşı Güiza'yı yedekte bırakabileceğini düşünmek fazla iyimserlik olur. Semih'in şu haliyle yedeğe çekilmesi ise intihardan başka bir şey değil. Emre'nin Alex'in şu anki görevine soyunması, Alex'in de Semih-Güiza ikilisinin arkasına yerleştirilmesi de orta sahayı büyük bir zaafa uğratacağından bu yol da pek mümkün görünmüyor. Yıllardır sonradan oyuna girip attığı gollerle "nöbetçi" unvanını alan Semih'in nöbetçilikten kurtulmasından sonra Alex'in nöbet yerini alması yakındır! Peki, elinizde Alex varsa kulübede oturtmaya gönlünüz razı olur mu, olmaz. Semih? O da olmaz. Güiza? O da olmaz. Aragones'in "Bu sistemden memnunum. Rakip değişse de sistem budur" mealindeki sözleri işte, ileride çıkması pek mümkün gürültünün işaretidir. Veya ihtiyar kurt, Alex-Semih-Güiza üçlüsünü bir arada oynatabilecek, Emre'yi 11'e monte edebilecek, gelecek yeni transfere de yer açacak bir formül geliştirecek! Bu durumda da "Sistemimiz budur" kati söylemi, "Sistemler rakibe göre değişebilir"e dönecek! Sen olsan ne yapardın derseniz, bilmiyorum! Zaten ben hoca değilim. Spor yazarlığının en güzel yanı da budur. O yapar, biz oturduğumuz yerden eleştiririz!.. Olimpiyat ruhu mu, tuz ruhu mu? Olimpiyatlar dün resmen açıldı. Aslında fiilen başlamıştı iki gün önce, futbol maçlarıyla. Olimpiyatların ruhu atletizmdir ya, bu yüzden dünyayı peşinden koşturan futbol, hep gerilerde kalmıştı bugüne kadar. Ancak bu defa bütün takımlar yıldızlarıyla birlikte geldi Çin'e. Brezilya'da Ronaldinho, Arjantin'de Messi, Hollanda'da Roy Makaay gibi... Ayrıca Afrika ve Güney Amerika ülkelerinin kadrolarının çoğu Avrupa'da top koşturan isimlerden oluşuyor. Olimpiyatlarda Süper Lig'i iki oyuncu temsil ediyor. Biri Ankaragücü'nün Kamerunlusu Bebbe, diğeri Trabzon'un yeni transferi Nijeryalı Isaac Promise. Ülkeler artık futbolda da olimpiyat madalyasını daha fazla önemsiyor. 23 yaş üstü 3 oyuncunun takımların kadrolarında yer alabilmesi kuralı, olimpiyatları mini bir Dünya Kupası havasına sokmuş durumda. Ancak bu durum ülke federasyonlarıyla kulüpleri de karşı karşıya getirdi doğal olarak. Kulüpler milyonlar ödediği yıldızlarından hem sezon başında mahrum olmak istemiyor, hem de bir sakatlık riskini göze alamıyor. Olimpiyatların "amatör" ruhu, yerini paraya yani "profesyonelliğe" terk edince ortada tuz ruhundan başka bir şey kalmıyor yani. Buna en iyi örnek olarak, 92 Barcelona Olimpiyatları'nda "altın madalya" sahibi Barcelona'nın hocası Guardiola'nın aynı madalyayı isteyen Messi'ye "posta koymaya" çalışmasını gösterebiliriz... Messi, Arjantin'in Fildişi Sahilleri'ne karşı oynadığı maçta formayı giydi, golünü de attı. Yani; "Oynayamazsın, geri dön" diyen Barcelona'ya "posta koyan" Messi oldu. Bakalım Katalan kulübü, "Madem öyle, işte böyle" deyip Arjantinliye ceza kesebilecek mi? Unutulmaz sözler... "Kupayı kazanmak müthiş bir duygu ama bu kupayı halkımızla birlikte kutlamayı daha çok isterdim. Ama ne yazık ki Irak'a dönmekten korkuyoruz. Çünkü bizi orda kimin öldüreceğini bilmiyoruz." (Younis Mahmoud)