Geçen hafta Beşiktaş'la Bursa Adana'da karşılaştı, "Rize'ye yatıp Bursa'yı düşürdüler" iddiasıyla yıllardır süre gelen düşmanlık sebebiyle ortalık yine karşıtı. Bu hafta da Beşiktaş'ın Ankaragücü'yle maçı var... Yani Beşiktaş iki hafta üst üste iki "kanka" takımla, maç yapmış olacak... Bursa-Ankaragücü dostluğunun nereden geldiğini, nasıl başladığını merak edenler çok... mackeyfi.com'da bulduğum, Ankaralı gazeteci Kemal Yonucu'nun kaleminden "kankaların" hikayesini nakledeyim dedim... Taraftarlar kanlı bıçaklı olmasın, farklı takım taraftarları birlikte maç seyretsin deriz ya hep, işte bundan da ötesi yaşanıyor Bursaspor ve Ankaragücü tribünlerinde, hem de istinasız her maçta. Bursaspor tribünlerinin hakimlerinden biri malumunuz Texas grubudur. Texas grubunun çok sevilen sayılan üyelerinden biridir "Abdül Abi." Tribün jargonunu bilir, her maç delicesine Bursaspor'u destekler. Ama kaderin cilvesi Ankara'da bir üniversiteyi kazanır. Pılıyı pırtıyı toplar Ankara'ya taşınır. Tribünlerdeki heyecan ve futbol sevgisi öylesine içine işlemiştir ki Ankara'da da rahat duramaz. Üniversitedeki arkadaşlarıyla birlikte Ankaragücü maçlarına gitmeye başlar. Kısa zamanda Ankaragücü tribünlerinde de sevilen bir kişi olmayı başarır. Bursasporlu olduğunu, Texas grubundan olduğunu bilir ama sorun etmez Ankaralılar. Tıpkı Bursaspor taraftarıyken yaptığı gibi kavgalara bile gider Ankaragücü taraftarıyla. Gün gelir, üniversiteden mezun olur. Vatani görevini yerine getirme zamanı gelmiştir artık. Asteğmen olur, Mardin'e gider ve maalesef geri dönemez. İki şehre de kendi sevdiren "Abdül Abi" şehit olmuştur Mardin'de. Hem de Bursaspor'un sezon açılışından bir gün önce... Bütün Bursasporları derin bir üzüntü kaplar. Ertesi gün olacaklar yüreklerine su serpecektir. Evet ertesi gün gelir, Bursaspor sezon açılışı için saha çıkmak üzeredir. Bursaspor'dan önce sarı-lacivert formalı bir grup belirir sahada. Texas grubunun bulunduğu tribünün önüne gelirler ve "Abdül ölmedi kalbimizde yaşıyor" yazılı bir pankart açarlar. "Abdül Abi"nin cenazesine yüzlerce insan gelir Ankara'dan. Ne "Abdül Abi" ne de Ankaragücü taraftarlarının bu jesti hiç unutulmaz Bursa'da. Her Bursaspor maçının 6. dakikasında duyduğumuz "Ankaragücü" sesleri ile her Ankaragücü maçının 16. dakikasında duyduğumuz "Bursa" seslerinin hikayesidir burada anlatılan. Bıkmadan usanmadan yıllardır her maçta söylenir, yaşanır, yaşatılır... ah basına gelenler Bir yayıncılık öyküsü... Gazete ve televizyonda yıllardır beraber çalıştığım değerli ağabeyim Ümit Aktan, radyo, televizyon, gazete derken sanal aleme de el attı... www.haydimaca.biz spor ve futbol adına aranılandan fazlasını sunmayı hedefleyen bir site... Bu haftaki hikaye oradan, Ümit Abi'nin kendi anlatımından... Bugün sizlere yakın tarih yayıncılığının zamana karşı rekorunu anlatacağım. Bu rekoru kırabilmek için yayıncılığı kalbinde hissedenlerin hayatları pahasına yapmaya çalıştıkları yayından söz edeceğim. Kendi rekorumuzu kırmaya çalışıyorduk. Avrupa Kupaları'nda Trabzonspor'la Barcelona saat 14.00'te Hüseyin Avni Aker'de karşılaşacak, maç 16.00 sularında bitecek. 16.20 uçağına yetişilecek. 18.10 gibi Yeşilköy'deki Atatürk Havalimanı'na inmesi beklenen uçaktan İnönü Stadı'na yetişilip Beşiktaş-Malmö maçının yayını canlı olarak yapılacak. Ve ben Ümit Aktan bu iki maçı da canlı canlı anlatacağım... Zamana karşı değil saniyelere karşı bir savaş... İmkansızı mümkün kılma savaşı bu... İki maçında uzatmaya kalma riski var üstelik ikisi de ikinci tur maçları bunların... Trabzon'daki yayın biterken ekibin bir kısmı Trabzon Havaalanı'na yola çıkartılmıştı bile... Son 10 dakikaya 3 kameraya düşürerek girdik yayını... Teknik ekibin bir kısmı da son 5 dakika da çıkarıldı. Ben maçın son 5 dakikasını anlatmaya çalışırken sesçi Atilla kabloyu makaraya sarmış, kulaklığımın 1 karış ötesinde koca metal bir makarayla bekliyordu. Ben veda edeceğim ve o anda kulaklığı çekip alacaktı... Bitiş düdüğüyle birlikte yayını kapatıyorum ve fırlıyorum. Kapının önünde bekleyen Trabzon Emniyetine ait sirenli ve ışıklı bir polis aracına bindiriliyorum yaka paça. Havada ne kadar yavaş gidildiğini o gün öğrendim ben. 18.20'de iniyoruz. Fırlıyoruz kapılardan, elimize çantalar... 18.31: 3 araç yola çıkıyoruz Yeşilköy'den... Ben ortadaki araçtayım. Zeytinburnu Kavşağı'nda önümüzde bulunan aracın hızla kayıp takla attığını gözlerimle görüyorum. "Eyvah!" diye bağırıyoruz Aydoğan Ergezer'le... O araçta 2 yönetmen yardımcımız var. "Bir şeyleri yok galiba" yorumlarıyla yanlarından geçerken bizim arabada kaymaz mı!.. Biz takla atmadan kurtuluyoruz ama aracın tekerlekleri refüje çarptığından aks kırılıyor. O anda az gerimizde takla atan aracın içinden çıkanların sağ ama kanlar içinde olduğunu görüyorum. Şoför Kemal alnı kanlar içinde bize taksi çeviriyor. Biniyoruz ve 18.47'de 160 kilometre ortalama hızla hızla sahilden Dolmabahçe'ye ulaşıyoruz. 2 ayrı yayın ekibi kullandığımızdan Beşiktaş-Malmö maçı 3 kamerayla başlamış ve yorumcu olarak anlaştığımız Hıncal Uluç yayını açmış bile... Hıncal Uluç'un 5 dakika gevrek gevrek gülmekten başka bir ses çıkartamadığı anlatım bana geçiyor... Devrede öğrendim ki 3 arkadaşımız kafaları yarık ve birçok yanı şiş olarak hastaneden alınıp evlerine götürülmüşler. Can kaybı yok kendi rekorumuzu kırdık ama 3 hafif yaralı verip 2 aracı telef ederek...